KUYTUYA ÇEKİLMİŞ ÜÇ KÜÇÜK KUMRU
(Yüksekler
değil, yamaçlar daha korkunçtur.)
Poyrazın hüküm
sürdüğü zamanlardayız.Kuzeye açık olan Tekirdağ şehri,hatta biraz da kuzeyde
bulunan Çorlu,Saray,Muratlı,kuzeyin bu değerli rüzgârını ve soğuğunu çok daha
net hissederler…
İnsan olgunlaştıkça
daha barışsever oluyor. Küçükken karasineklerin düşmanı olan ben, serçelerin
peşinde sapanı ile koşan çocuk içinde oluşan kıpırtılara karşılık arıyor…
Çalışma odasında kış uykusundan uyanmış büyük bir karasinek dolanıyor. Dışarıda
ise muhteşem bir kuzey rüzgârı; poyraz…
Hiç kimse odasında
sinekle birlikte yaşamak istemez! Eninde sonunda ondan kurtulmak ister. Bize
öğretilen ve bizim öğrendiğimiz; iğrençtirler ve zararlıdırlar alışkanlığı
başköşemize oturmuştur.
Gün yeni başlamıştı.
Birazdan atölyeme gidecek, hümanizma, doğa adına bir şeyler yazacak, düşünecek,
üreteceğim! O bir şeylerin içinde “yaşam” ve “yaşama hakkı” olacaktı… Bu
duyguların baskısı, çalışma odasında uçan uyuşuk karasineği öldürmek yerine
hafif sersemletici bir vuruşla, yaşar halde dışarı atma çaresini düşündüm.
Dışarıda rüzgâr insanı bile titretecek kadar sertti ama bir kuytuya
çekilebilirse karasinek, baharın müjdecisi olan yaşam uçuşuna tekrar
kavuşabilirdi. En azından böyle bir şansı olmasını istedim…
Bahçeye bakan
balkonun kapısını rüzgârın uğultusuyla birlikte açtım. Karasineği balkonun
kuytu köşesine bırakma eylemi içinde elimi uzattığımda, orada balkonun en kuytu
köşesinde gecenin azimli soğuğunu geçirmiş olan üç küçük kumru uçuverdiler.
Her şey bir saniye
içinde oldu. Kumrular, daha kapı açılır açılmaz hazırlandıkları belli. Bu kadar
sakin olan bu hayvanlar, yaşamda kalmak adına korkuyu çoktan öğrenmişlerdi.
Belki de Alman filozof Nietzsche’nin “ Yüksekler değil yamaçlar daha
korkunçtur.” Sözünü çok daha öncelerinden ezber etmiş, genlerine kuytularında
tekinsiz olabileceğine dair ilahi uyarıyı almışlardı…
Karasineği kurtarma
çabam, üç küçük kumruyu vakitsiz günün içine kaçırmama neden oldu… Kumruların kaldığı;
daha doğrusu tünediği yere yaklaşınca, günlerdir orada kaldıklarına dair
işaretleri gördüm. Sevindim; hemen yakınlarında; her gece kitap okuyup, gecenin
çöken karanlığıyla birlikte yorgunluğun uykusuna daldığım yerin birkaç metre
ötesinde üç küçük kumru komşuluk yapıyordu bana.
Yaşam böyle bir şey;
can sıkıntısından can çekişirken, hangi alışveriş, yiyecek mekânına gideyim
telaşı oluk oluk akarken, bir yandan da kuytuya sığınmış üç küçük kumru, bir
seferliğine hayatı bağışlanan karasinek, yaşama ayrı bir etki yapıp, kendi
iksirlerini edebi düşüncenin hissiyatına bir parça eklenen şefkati,
merhametiyle birlikte sunuluyor…
Poyrazın gücünü
arkama alarak koşarcasına atölyeme geldim. Tanıdık koku ve bir şarkının içine
girdim; Johnny Cash, güven veren sesiyle yaşamın yoğun hislerini olduğu gibi
sunuyordu dinleyicisine;
“ Bugün canımı yaktım.
Hâlâ hissediyor muyum diye
Acıya odaklandım
Gerçek olan tek şeye
İğne bir delik açtı
Eski tanıdık bir sızı
O acıyı kesmeye denedim
Ama her şeyi hatırlıyorum
Ne hale geldim ben?
En tatlı dostum!
Tanıdığım herkes
Sonunda çekip gitti
Her şeye sahip olabilirdin
Benim çöpten imparatorluğum da
Seni hâyal kırıklığına uğratacağım
Canını yakacağım”
Güven SERİN
İnsan yaş aldıkça farkındalık duygusu artıyor kesinlikle. Gördüğü her şeyi büyük bir titizlikle inceleyip düşünmesi haricinde, merhamet duygusu her daim devrede. Hayvanlar sürekli tetikte değil mi? Üç küçük kumruyu rahatsız ettiniz diye üzgünsünüz. Serçelerin peşinde sapanla koşan çocuklara kardeşim de dahildi. Hatta kırlarda ateş yakıp o serçeleri pişirip yediklerini söylemişti. Çocuk aklıyla şimdiki akıllar bir değil. Teşekkürler Güven Bey..
YanıtlaSil
YanıtlaSilİnsanın insan olması bir ömürden daha öte ömürler var...İstisnalar her daim bizi şaşırtıyor,daha doğar doğmaz,faydaya,üretime,vicdana doğanlar önünde eğilmemek ne mümkün...Teşekkürler Zeugma;zaman akıyor,hafızamız ve irademiz kendi yoğurduğu nimetlerle bizleri besliyor;yanı başımızda su ve ekmek niyetine,bütün hatalarımızın yudumları ve peşinde koştuğumuz eşsiz kavramlar..