AĞLATAN BAĞIŞ
Bitmeyen vahşet ve
vahşetin ayak seslerini duyan insan çığlıkları… Kim bilir kaç kez adaletten
yardım isteyen genç kızların, annelerin sırayla ölüm haberlerini duyuyoruz;
ülkece…
Her dinleyen, her
vahşet kendi tepkisini yaratırken bile, apartmanların, sokakların ve hasta
ruhların sessiz kuytu köşelerinde bir başka vahşet hazırlıkları yapılıyor…
Ülkemiz,
şehirlerimiz büyüyor, gelişiyor derken; araç ve apartman sayılarıyla birlikte
ÜRKÜNTÜ haberleri de artmaya devam ediyor. Bir taraftan trafik cinayetleri,
kuralsızlığın verdiği genç ölümler; diğer taraftan akıl almaz kadın ölümleri…
Küçükçekmece
Sefaköy’de yaşanan trafik kazası-cinayeti sonucunda ağır yaralandıktan sonra
ölen,19 yaşındaki üniversite öğrencisi Begüm Kartal’da bu cehaletin, sefaletin
kurbanlarından birisi…
İbretsel ölümler,
bunca insanı uyandırmaya yetmiyor; yetemiyor… İnsanın aklını zorlayan şey; daha
ne kadar, kaç kişi ölmeli? Diye sorduğu soruya cevap alamayışımızın çöküntüsü
kor olup aklımızı, ruhumuzu dağlıyor.
Begüm Kartal’ın anne
ve babası, kızlarının ölüm haberiyle yüzleşir yüzleşmez bir odaya çekilip,
kızlarının organlarını bağışlamak hakkında düşünürler. Begüm, sağlığında her
daim insancıl ilişkiler peşinde koşan bir kızdır. Bu sebepten dolayı on
binlerce organ bekleyen hastaların umudu olması adına anne ve baba Begüm’ün
organlarını bağışlamak için yetkili memurun yanına gittiler.
İşte tam da burada,
gözyaşı, insan denen canlının muazzam güzelliğiyle birleşiyor; Begüm’ün anne ve
babası bağış için başvurdukları sırada bir şey öğreniyorlar; Begüm, organlarını
çoktan bağışlamış…
19 yaşında sönen
nice hayatın bir parçasıdır Begüm Kartal. Üniversite öğrencisi ve insancıl
mücadelesiyle tanınıyor. Kendi ölümünden çok önce bağışlamış olduğu organları
şimdi dört insanda; dört Begüm’de yaşıyor…
Burada, edebi
dünyanın başka insancıl dehası devreye giriyor; Balzac;
“ Bir ruhtan fışkıran bir sesi beklerken, kayalıkların arasında, kanatlarını
açarken,’Başaracaksın!’ diye haykıran bir melek…”
Acaba, uygar olmayı,
insan öldürmenin vahşetini, barbarlığını, kavgalarla, yüce saldırılarla hiçbir
uygarlığın yüce ve huzurlu bir yaşam yakalamadığını öğrenebilecek miyiz? Bunca
cinayetin kusurları, bilimin yardımıyla, güvenlik kuvvetleri ve sağlık
kuruluşlarımızın çabalarıyla önlenebilecek mi? Böyle bir irade-bilinç var mı bu
eşsiz ülkenin kaderinde…
Güven SERİN
Offf... İnsanın yüreğini dağlayan bir öykü bu. Demek zaten bağışlamış organlarını canım benim:(((
YanıtlaSilİnsan öldürmek...Daha da doğrusu kadın öldürmek. Bu ülkenin barbarı, magandası, ayyaşı, psikopatı bitmez, bitmiyor! Hiç tanımadığı birini bile apartman girişinde sadece "mutlu olmak için" öldürdüğünü söyleyen hastalar dolaşıyor ortalıkta. Daha dün kocası tarafından kafası duvarlara vura vura dövülen bir kadın yoğun bakımda hayata 8 gün direnebildi. Onun tek suçu ise "bakımsız olmak"tı. Bu tür olaylar misliyle katlandı, çünkü kimsede korku yok, çünkü kısa sürede salıveriliyorlar. Bu ülkenin acilen el atılması gereken en önemli konusu budur bence. Çok güzel bir yazıydı. Teşekkürler Güven Bey.
of yaaa son dönemdeki ölümler intiharlar cinayetler çok kötü ya. herşeyin önüne geçti, nerdeyse en büyük sorunumuz oldu. ne güzel begüm gibi insanların olması ayrıca.
YanıtlaSil
YanıtlaSilZeugma;evet,organlarını çok önceden bağışlamış;anne ve babası kendi kararsızlığını yaşarken,bağışlama kararı almışlarken "Kızınız organlarını zaten bağışlamış" sözcüklerini duydukları an;vicdanı olan herkesin yaşları tertemiz ve arınmış olarak akar;yüce bir arınma anıdır;çok yüce...Teşekkürler Zeugma...
YanıtlaSilHaklısın Deep;her şeyin önüne geçti;bütün bunlar yaşanırken,kurbanlık koyunlar gibi hafiften homurdanıp sonrası;'ya kısmet'deyip günün içinde kaybolmak;oldukça bulanık bir insanlık gibi geliyor bana...Teşekkürler;sağ olasın..