GÖRÜLME KÜLTÜRÜ
---------------------------------
Çağımızın
hastalığı mıdır, yoksa başka çağlara geçiş için alınması gereken bir bilet ve
kurban törenlerine hazırlık mıdır?
Hilal Bebek bu iş
üzerine; Görülme Kültürüne ciddi emek harcadığı, çok değerli tespitlerini kendi
köşesinde işlemiş. Üstelik enine, boyuna ve derinliğine kadar…
Uslanmayı her daim
ilahi adalet veya doğanın doğum sancılarına bırakmış olan insanlık; her yüzyıl
veya bin yılda bir; kendi kıyametlerini, savaşlarını yaşamış ve yaşamaya devam
edecek gibi…
Teknolojinin
nimetlerini kullanırken, külfetlerine yenik düşmek; yarışa başlamadan kaybetmek
anlamına geliyor. Bir işin, balın mülkiyetiyle birlikte, onun esiri olmak;
esaretin prangalarıyla ödüllendirilmek, loş ve nemli yerlerde kürek çeken;
forsalar-kürek mahkûmiyetine zincirlenmek; zincirlere vurulmak anlamına da
geliyor.
Hilal Bebek,
köşesinde ki çalışmada; Görülmenin, yaşamın önüne geçmesini iddia etmesi,
boşuna veya bir kuşku olmaktan çok öte geçti.
“ Yankılar üzerinden sesimizi duymaya,
yansımalar üzerinden yüzümüzü görmeye çalışıyoruz. Oysa elimizi götürsek
yüzümüz, içimize dönsek sesimiz bizde.”
Resim çekme; yani
görülme, beğenilme ihtiyacı? Bu ihtiyaca, alışkanlığa veya hastalığa tutulmuş
olanlara yakından bakan Hilal Bebek, bu ihtiyacın bazı kişilerde her şeyin
önüne geçtiğini söylemesi boşuna değil…
Hayalimizdeki,
düşlerimizde, gönüllerimizde ki ünlüler, ulaşılmazlar, mitler ve ebediyeti
kontrol eden büyük yaratıcı; sanki insana ayrı bir yetki vermişçesine; en
değerli zamanları, en hakiki anları bir yerlere hapsetmek veya son derece
gelişmiş telefonumuzun, bilgisayarımızın hafızasına yerleştirmek için muhteşem
çabalar harcıyoruz.
Dokunmadığımız,
öyküsünü bilmediğimiz nice mekânı, doğa parçasını ve insanı, insanları çektikçe
çekiyor, gönül, hafıza deryasının bütün limitlerini zorluyoruz. Niçin? Bütün
bunların sanatsal, sosyal, psikolojik ve kültürel karşılığı nedir?
Daha fazla beğeni
alan fotoğraftaki doğa parçasını daha çok korur hale mi dönüşüyoruz. Daha çok
kendimizi öne çıkartıp, sayısız, sınırsız dostlarla birlikte ırmaklar kadar
çoğalan huzur, şenlik, sağlık mı kazanıyoruz?
Sanırım; hiçbirisi!
En geliştirdiğimiz yerlerimiz; parmaklarımız! Daha hızlı yazıp, çekip
gönderiyoruz. Boşluğa, bilinmezliğe teslim edilen; sanki hiçbir zaman
ulaşamayacakları adreslere binlerce, milyonlarca fotoğraf ve alıntı yazı…
21. yüzyılın ilk
yarısı ülkemiz insanını zengin, refah ve daha çok huzurlu olacağız diye daha
çok tükettiği, daha çok mal, mülk ve nesne, obje edindiği dönem olma özelliğine
de sahip oldu. Daha fazla; antidepresan! Daha fazla uyuşturucu! Daha fazla iş
kazası, kadın ve çocuk ölümleri! Ve daha fazla; göçler, küskünlükler,
mal-mülklerin yer değiştirmesi…
Tüketmenin soylu
meziyet haline gelmesi; en hakiki, bilgili, görgülü insanla bile daha lafın
başında kendi gittiği mekânı, yediği yemeği öne çıkartıp, senin kültür kalene
bir gol çekip, senin taraftarın olan, gözlerinden, sesinden, soluğundan medet
umması; ayrı bir gariplik…
Israrla şu denklemi;
dengeyi duymaya çalışıyorum. Bütçe yapmak; dengede ve dengeli yaşamak;
ekonomik, kültürel, sosyal ve eğlence anlayışına kadar, hemen her şeyde…
Tanıklık ettiğim
nice durumlarda; hep daha fazla kazanma adına; mülkiyetçi, güç sahibi olma
peşinde, daha az tüketme, daha hoşgörülü, ağır, özümsenen bir yaşam; ne çok
uzak ve lüks geliyor bizlere.
Ne büyük bir kayıp…
Son sözü; Hilal
Bebek söyleyecek;
“ Bu devrin insanının
derdi, bu kadar ‘yutmaya! Çalışırken ‘çiğneyememek’,böylesi ‘kalmaya’
çalışırken ‘dokunamamak’,bu derece ‘sahip olmaya’ çalışırken ‘kaçırmak.”
e böyle olduk artık. instada mutlu görünme isteği dönemi :)
YanıtlaSil
YanıtlaSilYer gök;çekim,selfi ve sırıtmalar:))