Kamera; Güven
Kamera; Güven
AKASYALAR ÇİÇEK AÇTI
Mayısın ilk haftası,
akasyaların da çiçeklerini açma zamanı. Nektarlarında koşacak böcekler. Kısa bir
süreliğine sakin ve cömert kokularını salacaklar şehrimizin her yanına.
Neredeyse her yıl
akasyalar la ilgili bir yazı yazıyorum. Niçin? Çocukluğum akasyaların diyarında
geçti. Yaşlı dut ağacının, güllerin, sümbüllerin, erguvanların, eriklerin
bahçesiydi yaşam alanım…
Akasyalar niçin
önemli? Çünkü onlar insan eliyle dikilme diler. Kuşların yardımıyla doğanın
her yanında yaşayabilirler. Yabanıl olan her şeyin dayanıklılığı, yüz binlerce
yıllık zorluklardan geçmiştir. İyidirler. Sağlamdırlar. İçlerinde ki yaşam
telaşı; çok kuvvetlidir.
Özkan Hocayı 7–3
yenmiş olmanın tavla keyfi içinde akasyalar daha güzel ve beyaz göründüler.
Üstelik tarihi bir alanda; Namık Kemal İlköğretim Okulunun bahçesinde! Buraları
bir zamanlar her derde deva bilgileri olan marifetli insanlarla doluydu.
Ya şimdi? Gençlerin
yüzüne bakmaya korkar olduk! Niye baktın diye küfür edecek gibi duran, yüzlerinde
yaşam ışığı, saygı ve tebessümün eseri kalmamış bir sürü genç; gençlik
dediğimiz gezen, yürüyen boş bedenler.
Akasyalar çiçek
açtı. Şaşmaz bir şekilde beklediler Mayıs ayını. Bademlerin yanılgısına düşmez
onlar. Her sıcağı, güneşi; “çağrı” kabul etmezler. Sağlamcıdır onların yabanıl
telaşları. Seyyar balıkçı; “mevsim balığı” diye bağırıyor. Menekşeleri
hazırlamış; kilosu;25 TL. Neredeyse bir insanın günlük kazancının yarısı!
Ülke büyüyor;
nüfusun artmasına sevinen siyasetçi mantığı, aynı nüfusu iş bulmak, sunmakta
zorlanıyor. Moda olan üniversiteden mezun olan; yüz binlerce genç; öğretmen,
mimar, veteriner, arkeolog atanma bekliyor.
Özel okul denen
yerlerde iş bulan öğretmenler, maaşları sorulduğunda utanıyorlar; yalan
söylüyorlar; askeri ücretin bile altında aldıkları maaşlar yüzünden.
Akasyalar, şaşmazlık
içinde milyonlarca yıl aynı türküyü söylüyorlar. Çiçek açıp, üreme telaşına bir
katkı vermek. Serçelere yuva kurmak için bol yeşillik üretmek. Akasyaların
yapraklarını keçiler, tavşanlar çok sever. Tazedir, lezzetli ve bol suludur.
Okumuş olmak için
okuyan, okutulan, gezmiş olmak için gezen, deli danalar gibi çırpınan, sosyal
dünyada beğenilmek için kılıktan kılığa giren insanlarım; Akasyalar çiçek
açmış; her mevsimin hakkını veriyorlar. Ya sizler? Bizler? Yaşadığımız şehri,
sadece pansiyon gibi görmek! Görenler! Yaşamın her daim yük getirdiğini
sananlar!
Dinlenmek için
çalışmanın yorgunluğunun erdemi büyüktür. Sırf bu yüzden, güzellik de
çirkinliğe çok şey borçludur. Namuslunun namussuza borçlu olduğu gibi…
Zıtlıklar olmasaydı, kavramların içi bomboş olurdu.
Sırf bu yüzden
sevmedi Kral Lear’i Tolstoy. Kendini gördü Shakespeare’nin eseri ve
karakterinde. Yazgısının peşinde, yüklendikçe yüklendi Kral Lear’a. Bütün bu
süreçler yaşanırken, akasyaların çiçek açması her mevsim tekrarlandı durdu.
Sert, sağlam
kökleri, bedeni olan akasya ağacı; yaşama sımsıkı tutunmuş; ağaç, dediğimiz,
şeyin ne kadar canlı ve kendine özgü bir algı yarattığını bilmeden geçip
gideriz; çiçeğe durmuş akasyaların yanı başından…
Akasya ağacı benim çocukluğum demek. Ay eskilere gittim.
YanıtlaSil
YanıtlaSilNe güzel;Akasyaların dostlukları değerlidir :))
şanslıymışsın yaa ağaçlar içinde büyümekle. şimdi de altında kahveler oluyo değil miii :)
YanıtlaSil
YanıtlaSilAğaçların içinde büyümek,zengin bir dünyanın kapısından çıkıp başka dünyalara kavuşmak gibi;bir de tepelerine çıkmışsan;seslerini tanır hale geldiysen;değmen benim gamlı keyfime:))