Kerem Can;insanın insana,doğal olanın yapay olana
duruşunu en iyi anlatan çocuklardan birisi;
çınar altı masam hiç bu kadar şen olmamıştı...
Baba ,Oğul;ne çok şey anlatıyorlar insana;
gökdelenlere hapis oldukça,ne çok
sevgisiz kalmış olduğumuzun insan bakışları;
imrendim,mutlu oldum...
SAVRULUŞ BİÇİMLERİ
----------------------------------
Oradan oraya koşan,
göç eden insanlar medeniyeti haline geldik. Bir türlü bir yerde kök salamamamın destanları yazılıyor durmadan…
Bir sürü yeni akım-moda;
filanca ülkeye gittik; “ Bir daha mı geleceğiz dünyaya” sloganıyla bir güzel
yemek yedik ve geldik…
Özellikle bölgemizde;
Yunanistan ve Bulgaristan'a gitmek; uygarlık sembolü gibi bir şey oldu. Çekilen
fotoğraflar ya yemek masaları, ya da büyük tarihi binalar; kısacası arka veya
ön fonun güçlü olması gerekiyor; gezinin gücünü anlatmak adına…
Gezmeyi, görmeyi en
çok savunan insanlardanım. Son nefese kadar savunacağım da bellidir. Bir tek şartla;
deli danalar gibi olmamak şartıyla… Büyük tüketim ve sükse arayışları içinde ki
gezmeler, yozlaşmaya, tükenmeye ve tüketmeye mahkum olduğu aşikardır…
Bütün bunların yanında,
hiç kimsenin yediği içtiği, gezdiği, tozduğu bana dokunmuyor; dokunması da
mümkün değil. İyinin kötüsü olarak bakma yolunda epey ilerlediğimi de
vurgulamak isterim.
Bunca emeğin,
koşmanın, harcamanın karşılığı sağlam, kalıcı, farklı etki ve etkilenmelere dayanırsa;
ortaya çıkacak huzur, değişim; tadına doyum olmayacağını düşünüyorum.
Bir öğretmen
arkadaşla bu konu üzerinde çok yeni kritikler yaptık. Dört arkadaş sürekli Yunanistan'a hep aynı bölgeye; yemek yemeğe gidiyorlarmış. Günlük gezilerden. 150–200
(Kişi başı) TL’ye eğlenip geldiklerini, çok mutlu olduklarını anlattı.
Yunanistan'ın daha ötelerine;
başkentine, tarihi alanlarına inebildiniz mi; sorusu karşısında; YOK! Dedi…
İlerisi, gerisi mühim değil; bellenin bir nokta var; o kadar. Birkaç Yunanlı
ile arkadaş dost olabildiniz mi? YOK! Dedi; ama bize oldukça saygı gösteriyor
oradaki Yunanlı esnaf, diye gülümsedi.
Para kazandıranı kim
sevmez? Bir de borç iste bakalım; en yakının nasıl da sırtını dönüp nazikçe
kirişi kırar…
Bu seyirler,
sosyolojik analizler içinde gezmenin en pahalı olanlarından en ucuzuna kadar;
her yönün, bölgenin; şehrin, kasabanın; hatta köy ziyaretlerinin bile önemi
vardır. Kulaklar duymaya başladı, gözler görme becerisini kazandıysa; görgü de;
dağdan gelip bağdakini rahatsız etmeme zarafetine yasladıysa; korkmayın, her
yerde yaşam var…
Doğuda da, batıda da,
kuzeyde de, güneyde de… Pazar günü, kendi bölgemde; Tekirdağ'ın sahilinde her
zaman altında ki gölgeye sığındığım çınarın altında geçirmeye karar verdim. Yanımda;
Nietzsche’nin bir eser ve ulusal bir gazete… Bunlar işin formalitesi; insansız
kaldığım an; insanlar var bu tür kitapların, gazetelerin içinde; her an sizle
konuşacak insanlar…
Bülent aradı; ağabey,
neredesin? Yerimi öğrenince; Geliyorum, mesajını çekti. Çınarın altında iki
kişi olduk. Bülent’in, sütkardeşim dediği çocukluk arkadaşı aradı; Neredesin?
Çınarın altını tarif etti; sütkardeşlik oğlunla geldi; dört kişi olduk…
Süt kardeşliğin oğlu;% 50 özürlüymüş. Görünen özrü; konuşmasında… Yaratıcı, özürleri gizleyen
pırıltıları saçmayı asla ihmal etmiyor; evrim de öyle… Kerem; o günün yaşam
ağacının dalları gibiydi; küçük bir ilgi, sevgi; masanın, o günün yüceliğine,
erdemine ne büyük katkı; nice büyük geziler kadar gerçek ve kalıcı bir
maneviyat…
Yaşamın her alanı
fazlasıyla önemli, gezmek, görmek kadar; kendi çevremiz… Şimdi; Kerem denen bu çocuk;
benim kardeşim, oğlum olsa bu kadar sevinirim; yüzlerinde ki pırıldı; baba oğul;
nice yürüyüşe, tüketime bedel…
ah çınaraltı kahveleriii en güzel yerleeeer yaaa :)
YanıtlaSil
YanıtlaSilSoylu çınarlar:))