MUHAYYEL ARKADAŞ
-------------------------------------
İstanbul ve
Burgazada sevgisinin çok ötesindedir Sait Faik’in insan sevgisi… Belki de
birbirini bütünleyen duygulardır; ait olduğun yerin ıssız köşelerinde, muhayyel
bir arkadaşla konuşmak…
Yerlere anlam
yükleyen, onları yer olmaktan öte insana eş, dost, arkadaş yapan en hakiki
şeylerdir muhayyel hissedişler. Truva’yı ortaya çıkartan güç, Ganoslarda
gezinen esintiler; Traklar’dan geriye kalan birkaç şey, Selçuk, Osmanlı’nın,
Bizans, Roma’nın sıra dışılığı da bu muhayyel algılara tutunan, gördüklerini,
duyduklarını yorumlayan insanlara şükran borçlu olduğumuz kültürlerdir.
Evliya Çelebi’yi
diyardan diyara, şehirden şehre, ülkeden ülkeye koşturan itici güçlerden birisi
de bu muhayyel arkadaştan başka bir şey değil. Hatta 18.yüzyılda şehrimizde
yaşamış Macar Prens Rakoczi’nin kâtibi Mikes Kelemen ve değerli eseri Ablasına
Mektuplarda bu muhayyel arkadaş yardımıyla yazılmıştır.
Burgazada; hatta
bütün adalar ve onların muhayyel köşeleri, tepeleri vardır. Gökçeada’da,
Marmara’da, Bozcaada, Büyükada, Heybeli; hepsinin ayrı ayrı korulukları,
muhayyel yerleri ve kendime yürümelerim vardır.
Issızlığı anlamlı
kılan, gecenin örtüsünü doğru rotaya işaret eden deniz fenerleri gibidir
muhayyel arkadaş. Sezgilerimize, ilham denen mucizeye hükmeder; kıyamet gibi
birikmiş insan kavgalarını gülümseyerek reddeder; bilir menzilsiz oluşlarını ve
birbirinin tekrarı olduklarını…
Muhayyel Arkadaşı icat
eden, kendine sırdaş kabul eden kişidir Sait Faik. Herhangi bir yerde;
Burgazada’nın ıssız tepesinde veya halkın, sıradan insanların olduğu bir
meyhanede. Yine öyle bir içkili yerde, içkinin de tesiriyle dört kişinin
kavgalarını izlerken tutunur muhayyel arkadaşa.
Muhayyel arkadaşı
sevdiğini bilir ve izah eder. O kadar sever ki, bazen konuşurken dudaklarına
dalar öpmek ister; kana kana… Onun muhayyel arkadaşı, cinsiyetten öte bir
şeydir. Ne kadın, ne erkek… Belki de hepsi…
Tam da bu yüzden
muhayyel arkadaşı olmayanların yalnızlığı girdaba dönüşmüş, kâbuslara gebedir.
Birini aramadan sokağa, parka çıkmaya çekinirler. İlla ki bir yoldaş olacak.
Geveze, somurtkan, bozguncu, yaratıcı olmayan birisi bile kurtarıcı niyetine
bin bir rica ile yol, muhabbet arkadaşlığı için çağrılır.
Edebi dünyanın
yalnızlığı öyle midir? Muhayyel arkadaşların varlığı bir yana; hemen her yerde,
bir garson, bekçi, işçi, çiftçi, emekli, şair, müzisyen, boşta gezen yok mudur?
Hepsinin kendine göre gün görmemiş libaslar gibi düşünceleri; sağılmayı bekler.
Edebi çağrı ve
sahiplenme; çaresiz ölümü hatırlatmak yerine bütün muhayyel arkadaşları
selamlarken, çırpınış içinde olan insanlığın içinde yeryüzü kalesi, insanlık
dengesi için saklı, gizli olan canlıları ortaya çıkartma becerisi gösterir.
Yürümenin, koşmaktan
değerli; düşünmenin mal, mülkten öte; paylaşmanın, vermenin açlıktan öte bir
tokluk olduğunu öğretir insana; kalıcı olmayan, her daim kafası karışık olan
eşref-i mahlûkat olan canlıya…
Güven Serin
ah ah sait faik bir tanecik yaaa, kaç defa gittim evine yaa, adada, ada halkıyla hep konuştum onun hakkında yaşlılarla yanii. muhayyel arkadaş da her edebiyatseverin vardır herhalde :)
YanıtlaSilYAŞAMSAL FARKEDİŞ
YanıtlaSilPek çok insan hayata bakar, ama onu yaşamaz. Onların gördükleri hayatın gölgesidir...Onlar ne hayatı yaşamaya cesaret ederler, ne de hayatın ruhunu kendilerine sunulduğu gibi anlarlar...
Oysa “Yaban balı, özgürlük kokar / Toz, güneş ışını kokar / Aşk ise elma.”
Yaşamda ki her şey bu kadar iç içeyken; Muhayyel Arkadaşı icat eden, kendine sırdaş kabul eden Sait Faik gibi yolun nereye çıkacağına aldırmadan, kendine özgü yolda yürümek edebi dünyayı içselleştiren insanların olgunluğudur sevgili dost...
#Olcay