VATAN
MAHZUN BEN MAHZUN
Namık Kemal’in yolculuğu oldukça ilginç ve değerli, aynı
zamanda şaşırtıcıdır. Tekirdağ’da doğmuştur doğmasına ama beş yaşından sonra
gidişiyle belki de sisli bir rüya; çok değerli azıcık bir hatıra olarak
kalmıştır.
Yüreği, bilgiye,
görgüye, yenilenmeye ve vatan sevgisine odaklanan insanların belki de en büyük
eksiği veya fazlalığıdır, fazlaca geriye bakmaması. Hürriyet’i ağzından düşürmeyen,
Hürriyet ile Vatanın koşulsuzluğu üzerine; Fransa, İngiltere’de koşturup,
yazılar yazıp, insanları heyecanlı kılan bir insan…
Kıbrıs Gazimağusa’da
3 yıllık sürgün hayatının ne kadar verimli olduğunu, bu dönemde 12 yapıt-eseri
ortaya çıkartarak, edebi dünyamıza; Zavallı Çocuk, Akif Bey, Gülnihal, Karabela
gibi değerli miraslar bırakmıştır.
Namık Kemal,
okumanın, sohbetlerin faydasını hissiyat taşkınlıklarıyla fazlasıyla görüyordu.
Hissiyatı, sezgileri ve zekâsıyla harmanlanıyordu harmanlanmasına; fakat hep
parasızdı… Bir türlü yetmiyordu kazancı. Yettiremiyordu… O günün vatan anlayışı
aynı zamanda onurlu bir yaşam, çalmadan, hırsızlık yapmadan sınırları zorlayıp,
borçlu süreçler demektir.
Belki de bu
kırılmalar; borçlar ve bir aileye sahip olmanın getirdiği sorumluluk, iki ayrı
Namık Kemal karakteri çıkartır edebiyatımıza. Abdülaziz döneminde ki Namık
Kemal ile Abdülhamit döneminin Namık Kemal’i bir değildir.
Birinde, Hürriyeti,
Vatanı sıkça savunurken; değirinde, Abdülhamit’in Mutasarrıfı olmuştur. Midilli’ye,
Rodos’a ve Sakız’a, koşturmacanın, ailesel korkuların, oğlu ve kızının geleceği
adına en çok eleştiri aldığı zamanların hikâyesini yazmıştır.
Övgülerle doludur
Abdülhamit’e karşı… Bitmeyen, tükenmeyen hisisyatı, Hürriyet ve vatan sevdası;
yok mu olmuştur? Asla…
İnsanın, insan zaafları,
alışkanlıkları ve çevresine karşı olan sorumlulukları nice insanı, aynı yere
mıhladığı gibi Namık Kemal’i, edebi eserlerin yaratıcılığına, eşsiz sohbetlere
ve hakkıyla yapmış olduğu Mutasarrıfı görevine bağlamış; bir başka saygınlık,
itibar yaratmıştır.
Yeni Osmanlılar
sevdası, gençlik yıllarının Anadolu Kavağı Yuşa Tepisinde kökleşip, Avrupa
şehirlerine, oradan başkent İstanbul’a, yurdun her yanına taşınmış, cansız
bedenlere can veren bir ruh gibi sardığı zamanlar geride kalmış.
O,artık Abdülhamit’in
memuru, yöneticisiydi. Abdülhamit mutluydu; ciddi ve her an gözaltında
tutulacak belanın kontrol altına alınışının muzip gülümsemesini yaptığı
bellidir. Belli olmayan nice şey gibi; Namık Kemal; belki de sürekli batı
hayranlığını, yardımlarını, aynı zamanda bir başka çekincenin, korkunun;
bölünme, parçalanma endişelerinin durgunluğunu, karar ve kararsızlığını yaşıyor
olabilir.
Kısacası, Avrupa’yı
çok iyi tanıyan Namık Kemal; Avrupa kurnazlığını, korkusal bir disiplinle karşılayıp,
Abdülhamit’in Mutasarrıfı olmayı yeğliyor görünüyordu. Bu bilginin, edebi,
felsefi, hürriyet ve vatan aşkının olgun bekleyişinden başka bir şey değildi;
suskunluğu…
Bir taşlamasında;
Edebisizlikte tekleriz/ Kimi görsek etekleriz/ Hak’tan da
yardım bekleriz/ Ne utanmaz köpekleriz.
Biz bakmadan sağa sola/Düşman girdi İstanbul’a/Vatanı sattık
bir pula/Ne utanmaz köpekleriz.
Namık Kemal’in
arkadaşı Reşat; Reşat Paşa’da içinde kök salan ve bazen depreşen devrim
sancıları yüzünden şu seslenişi yapacaktır, yaşamının son zamanlarında;
“ İçimde hep devrim ateşi yanıyordu. Ama eylemlerin dışında kalmam,
bana acı veriyor.”
“ Hürriyetimi yüz altına sattım.” Derken, yüz altın
değerinde ki maaşı; belki bu maaş karşılığında susmuşluğu anlatıyor; Kurtuluşa dönüşecek;
Mustafa Kemal’in önünü açacak, tarihi, sosyolojik ve mucizevî görevlerini
yapıyorlardı…
Namık Kemal’in Vatan
Mersiyesi, sarhoş Hikmet diye bilinen şair arkadaşı, Hersekli şair Arif Hikmet
ile bir Midilli gecesi, rakı tepsisinin başında sabaha kadar sürecek vatan mersiyesi
söylemeye başladılar. İlk beşliği Namık Kemal söyledi;
Ah, yaktık şu mübarek vatanın her yerini/ Saçtık eflake
kadar dumanını, ateşlerini/ Kapadı gözde olanlar çıkacak gözlerini.
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini/Yokmuş kurtaracak
bahtı kara anasını
Namık Kemal ve
arkadaşlarının başlattıkları devrim ateşinin, hürriyet aşklarının ve edebi
sözcüklerin takipçisidir Mustafa Kemal. 1919 Aralık ayı sonlarında, Sivas’tan
Ankara’ya giderken Kırşehir'e uğrar. 24 Aralık günü, Gençler Cemiyeti üyelerine
coşkuyla seslenir;
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini / Bulunur
kurtaracak bahtı kara anasını
Namık Kemal’in mersiyesinde bir parça değişiklik yaparak,
anlatır o gün geleceğin ülküsü; ülkesini…
Namık Kemal’in
ölümünden çok önce vasiyeti için yazdığı şiir; onun bütün ruhunu, değişmez
inancını da kazır; yüreklerimize;
Ölürsem görmeden milletimin ilerlemesini/ Yazılsın mezar
taşıma;
Vatan MAHZUN ben MAHZUN…
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder