" Kişinin kendi yerleşikliğidir aşması gerekli olunan şey"
RUTİN ÖLDÜRÜCÜDÜR
-------------------------
Taş yerinde ağırdır, sözüne takmış, bu sözün altında; yani
taşın altında ezik-büzük bir yaşam hayal ediyorsanız; buraya en iyi yakışan
sözle başlamak isterim;
“ Herkes kendi yaşamının sanatçısıdır ve elindeki malzemeden
‘kişisel mitoloji’sini kurgular.
Paul Coelho serüveni
şöyle anlatır;
“ Serüvenin tehlikeli olduğunu düşünüyorsanız rutini
deneyin, öldürücüdür.”
Sadece sözlere
kurban gitmemek, yerleşik kalıplara aldanmamak; ama kendimize dürüst
davranmayı, kendi malzememizi; olanaklarımızı iyi tanıyıp, kendi mitolojimizi;
yani tarihimizi yazmak istiyorsak; serüven denen şeyin; yemek, içmek, dağıtmak
olmadığını bilmemiz gerekiyor.
Yaşamın, tüm
canlılara sunduğu farklılıkları, alışık olmadığımız anda ve şekilde karşımıza
çıkan davranış, olguları, olayları, bizi alt edemeyeceği esneklikte, tecrübede
karşılamak, insan denen canlıyı dinç ve heyecanlı, aynı zamanda kılcal
damarların, görünmeyen hücrelerin bile yaşam taşımak için daha da büyük çaba
harcayacağı kesinlikle bilinmesi gerekir dostlarım.
Rutin niçin öldürür?
Askerlik anılarından başka bir şey kalmadığı için. Komşunun kızı, oğlu, gelini,
karısı, çocuklarıyla uğraşmaya başladığımız için. Her gün heyecanlı bir olay
olsun diye camda gözümüz, kapıda kulağımız sersem bir tavuk gibi; yaşamı sadece
yemek, içmek ve yumurtlamak olarak kabul ettiğimiz için…
Rutin sizi
öldürmeden önce, siz onu nazikçe olması gereken yere; kümesine gönderin. Nasıl
mı? Edebiyatın sularına ilerleyerek; ilk önce derelerine, sonra göllerine,
ırmaklarına ve denizlerine adım atarak; yaşam, her yaşta serüven kokuyor,
taşıyorsa; bilin ki kendi mitolojinizi yazmaya başladınız ve artık; pafta,
parsel ve banka hesaplarının, unvanlarının eseri; kölesi değilsiniz…
Son sözü Oruç Aruoba
söylesin;
“ Yola çıkacak
kişinin aşması gereken ilk ve en önemli engel, kendi yerleşikliğidir; kendi
yeri-kendisidir…”
Güven Serin
Bir saat düzeninde her gün aynı saate kalkan, aynı yollardan geçen, hayatı sadece günü yaşamak olarak algılayan insanlar... Hayatlarında sadece siyah- beyaza yer açan tipler. Bir makinenin çarkları arasında ezilircesine Sabah 08.00- akşam 18.00 mesaisine tabi olanlar.Böylesi durumlarda rutin insanı yer bitirir gerçekten.
YanıtlaSilAma değişim uğruna çok farklı yolları denemeye kalkanlar, kurulmuş düzenini altüst edenler...
Dengeyi sağlamak çok mu zordur acaba?
YanıtlaSilGünaydın Makbule Hanım. İnsan yolculuğu,yolu hep sorgulanmıştır hep sorgulanacağı gibi. Rutine,dengenin farklı kefeye kayma zevkine yine sanat,ilim ve tasavvuf ve filozoflar dünyası dokunmuş;ayarın,ayarlamanın çırak,kalfa ve ustalık keyfine vararak...
Su akar yolunu bulur gibimi.insanlar taş gibi bir kalp taşır olmuş.taş yerinde ağır degil bence kalbin içindeki taş ağır
YanıtlaSil
YanıtlaSilİnsanın büyük yürüyüşü nice ağırlıklarla dolu. Evrenin ta kendisi insan. Bazen kararlı ve istikrarlı ve bazen,kararsız;velhasıl bizi oluşturan elementler,genler;o büyük geçmiş giriyor olmalı devreye...
Neden kendimizi kabukların altına sokarız. .
YanıtlaSilVe bizi hayattan alan, insan olmanın tadından sinsice uzaklaştıran o tarumar bahçede açmayı bekleriz...
Dokunmadan, paylaşmadan, sevgimizi göstermeden, kaplumbağalar, midyeler kirpiler gibi.. Başkaları için yaşayanlar, başkalarının gözünde sevilme ve onama ihtiyacını arayanlar, ağır abi, ağır abla tanımlamalarının altında ezildikçe hırçınlaşanlar, öfke saçanlar ne çok var toplumda. Oya yaşamın ne çok pencereleri ne çok bahçeleri var. Yeter ki bir kez olsun kendimiz olma adına, kendimizi bulma adına, başkalarını suçlamadan, kendimize emek versek ne çok şeyi rayından çıkarırız aslında. “ Herkes kendi yaşamının sanatçısıdır ve elindeki malzemeden ‘kişisel mitoloji’sini kurgular'' Kesinlikle kurgular sevgili Güven.