İNTERNETTEN
TEPEDEN TIRNAĞA ANADOLU
Bu tanımlama Bedri
Rahmi Eyüboğlu’na çok yakışıyor. Şiirden, mozaiğe, resme, seramik ve heykele,
yazmaya kadar…
Yaşamının daha
başında seslenmişti yeryüzü ile gökyüzüne; “ Ben, ileride ünlü bir ressam
olacağım!” Belki de bu seslenişlerin asıl inanmışlığıdır insan başarısını;
sanat ve zanaatını ortaya çıkartan şey!
Nazmi Ziya ve
İbrahim Çallının atölyelerinden, süzülerek damladı Anadolu’nun içine. Çallı’nın
isteğiyle seslenilir babasına; “ Bu çocuğu Paris’e gönderin. Buradan alacağını
aldı.”
“Ben renk peşindeyim”
derken Bedri Rahmi, bilinen renklerin bilinmeyene sürüklenen sonsuz ara
tonlarını fark etmişti; çoktan… Zaten bunu bir seslenişinde de dile getirir;
“ Ben renk peşindeyim. Benim anladığım resim hiçbir zaman
bitmiyor. Biten bir şeyler oluyor. Ama resim değil, çoğu zaman boya bitiyor,
fırça bitiyor, sabır bitiyor, en kötü ÖMÜR bitiyor.”
Önce İbrahim
Çallı’nın ve sonra “ O bize çok şey öğretti, bizi halkın içine attı.” Diyen
Fikret Otyam, Bedri Rahminin öğrencisi olduğunda, sabrı, bir insan yaşamının
nadideliğini öğrenecektir her tarafı Anadolu kokan Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan.
Ara Güler bir
tanımlamasında ; “Bedri gönül adamıydı”
der. Nasıl ki Bedri Rahmi İbrahim Çallı’nın öğrencisi olduğu gibi, ustalık;
öğretmenlik, öğreticilik döneminde ise Fikret Otyam, Ahmet Selçuk Özbek
Kızılışık’da Bedri Rahmi’nin öğrencileri olmuştur.
Onlara, REİSLER diye
sesleniyordu. Belki de Bedri Rahmi’yi o meşhur şiiri;
Karadutum, çingenem, çatak karam dizelerini hatırladığımız
kadar neredeyse ağzından hiç düşmeyen hitap şekli; “Otyam Reis, Selçuk Reis”
seslenişleri de şiirleri, resimleri, yaşama bıraktığı yaşam biçimi gibi hiçbir
zaman unutulmayacak.
Gerçek sanatçılar;
ulu dağlar, büyük denizler gibi; yüzyıllar ötesinden gelip, yüzyıllar ötesine
süzülen, besleyici minerallerini, insan ve canlı yaşamına bırakırlar. Nasıl ki,
evrenin milyarlık yıldızları içinde yaşam alanları çok nadide, neredeyse
biricikse, sanatın, sanatçının bunca canlı içinde seyrekliği de bu yüzdendir.
Hocaların hocası
Bedri Rahmi Eyüboğlu kendini, öğreticiliğe, öğretmenliğe olan inancını şöyle
açıklar;
“ Beni ressamlara
sorarsanız, resmini bilmeyiz ama iyi şairdir derler. Şairlere sorarsanız da,
şiirini bilmeyiz ama iyi ressamdır derler. Ressamlığıma, şairliğime dil
uzatanları affederim ama hocalığıma dil uzatanların alnını karışlarım.”
İnanmışlık, özümseme
ve var ediş böyledir işte; sanatçının kaleleri, yine onun kendi yarattı
sanatıdır; şiiri, resmi, felsefesi, öğrencileridir. Bir de sevdasıdır… Karadut
böyle bir sevdanın ürünüdür.
Bedri Rahmi
Eyüboğlu eşini seviyordur sevmesine, sevginin yüce parçalanmasını tam da bu
sevginin gevşediği bir anda yaptı. Eşi Eren Eyüboğlu sevgisi ne kadar sıkı
perçinlerle tutunmuşsa, kendini arayışın, bedenin, dünyevi kalıpların tükendiği
İskilip zamanında bir sevda tütüyordu; Mari Gerekmezyan’ın sevdası.
İşte tam da bu
zamanlarda Çorum-İskilip zamanında doruk noktasına çıkar ve bu dizeler dökülür;
Nar tanem, nur tanem, bir tanem/ Gülen ayvam, ağlayan
narımsın/ Kadınım, kısrağım, karımsın…
Eren Eyüboğlu son ana
kadar af etmese de, onun yanında olmayı tercih eder. Analığın ağır bastığını
söylese de, sevginin yüce sabrını da sanat dünyasını bir başka yönden anlama,
irdeleme adına, bakışımıza yön verecek bilinmezleri de gizemin bağrında
hapsedecektir.
İnsan sevgisi her
yaraya ayrı bir deva gibidir. Etrafınıza bir bakın; uzun vadede kazanan ve
kaybedenlerin büyük çığlıklarıyla, onurlu suskunluklarını anlamak için
sosyoloji uzmanı olmak gerekmiyor.
Bedri Rahmi’nin dostu
Abidin Dino son sözü söyler bu makalede;
“ Bedri Rahmi- maazallah- cehenneme gitse, cehennemin bile
sevilecek bir tarafını bulur. Bedri Rahmi, dünyayı sevdirmek için doğmuştur.
Bedri Rahmi taze, düzgün, renkli olan her şeyi sever. Resim yaptığı vakit
şekilleri okşar. Şiir yazdığı vakit kelimeleri okşar.”
Elimden gelse hiç konuşmazdım' der Konfüçyüs.
YanıtlaSil'İyi ama o zaman nasıl anlatacağız insanlara?' diye endişe eder öğrencileri.
'Göğün kendisi konuşuyor mu ?' diye devam eder Üstat. 'Ama dört mevsim pekala birbirini izliyor ve bütün varolanlar çoğalıyor.'
Göğün ve aşkın konuşmaya ihtiyacı yok.
Halden bilene ihtiyacı var. Hali okuyabilene, halden anlayabilene.
Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun resimlerine bakınca, söylemek hep kelimelerle olmaz ya, derim..
Şiirlerini okuyuncada; şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak gibi dizeleri, derim..
Bende, onun gibi, şiirlerimi,çocuklarım gibi sever ve okşarim..
Sevginin iyileştirici gücü ile filizlenen hislerin egemen olduğu, doğanın eşsiz bir parçası olarak, cinsiyetsiz susku “dilinin” edebiyatın her dalında, insanlara ulaşıp, gelişeceğine kalben inanıyorum sevgili Güven...
Olcay Kasımoğlu
YanıtlaSilTeşekkür ederim sevgili Olcay.. İnsan deneyimlenmesi hiç bitmeyecek belli;evrenin çeşitliliği, derinliği gibi...