Kamera; Güven - Aynalı Gözde
Mihri Müşvik-PERA MÜZESİ
Kamera; Güven - Eren Eyüboğlu
Oturan Nü-PERA MÜZESİ
Kamera; Güven- İbrahim Çallı
PERA MÜZESİ
NÜ-ÜRYAN ve SANAT
Nü deyince hemen
akla gelen kadın çıplaklığıdır. Bazen üryan, kimi nü, çıplaklık olarak
değerlendirilen Türk resmi 1800’lü yılların sonunda tek tük ve tabu kabul
edildiği için gizli-saklı yapılırdı.
Nü kavramı kadını
akla getirse de, insan çıplaklığını kadın ile erkeğin sanata uzanan utanç,
kirli, korkulu ve günahkâr yolculuğunu anlatır. Günahı, utancı, tabuları
bilinen algılardan, yaptırımlardan kurtarmadığımızda muhtaçlığımızın hakiki
gerçeğiyle karşı karşıya kalırız.
Modern dünya
geçmişin deneyimlerine, eksiklerine, tabularına ve vahşetlerine çok şey
borçludur. Hakiki beslenme bugünün batı düşüncesinin, gelişimin dolandığı
yerler doğudur. İnsan gelişimi baştan beri var olan, yol almış bütün
gelişmeler; buluşlara muhtaçtır.
Tabular toplumların
devrimleriyle bin bir çeşit zorluklara göğüs gererek ortadan kalkar. Bu
yüzdendir ki, sanata, edebiyata tutunmuş uygarlıklar varlıklarını yüzlerce
yıldan bu yana diğer uygarlıklara üstün bir yer edinerek devam ettiriyorlar.
Bugünün göçleri
bilinen manada hep batıya doğrudur. Niçin? Niçin diye sıkça sorgulamanın
sonunda şu cevabı buluruz. Daha iyi bir yaşam için… Daha huzurlu, daha
konforlu, güvenli bir yaşam; tabuların bin çeşidinin ortadan kalktığı, marjinal
saydığımız bütün oluşumların kendilerine yer edindiği batıya doğru göç edilir.
Sanatın, edebiyatın,
bilimin farkına varan uygarlıklar bir başka şeyin de farkına varır. Diğer
insanların yaşam şartlarına, inanç, alışkanlık ve evrensel ihtiyaçların adil
bir giderilme adaletine tutunmak isterler. O yüzdendir ki batıda çalışan bir
işçi, doktor, mühendis gibi kazanır, rahat ve huzurlu yaşar.
Pere Müzesi bir
tabuyu daha aralıyor. Yığınların neredeyse bütün ülkeyi temsil ettiği büyük
şehrin insan selinin aktığı diyar; İstiklal Caddesinin sonlarında Pera denen
yerde, Suna İnan Kıraç Vakfının kurduğu müze, sanata ve insan dünyasına büyük
katkılar vermeye devam ediyor.
ÜRYAN, ÇIPLAK, NÜ,
diyerek Türk resminde bir modernleşme öyküsün anlatıyorlar. Küratörlüğünü Ahu
Antman, Proje Yöneticisi Begüm Akkoyunlu Ersöz, Koordinatör Zeynep Ögel ve
Tasarımı Işıl Ünal, Cem Kozlu’nun yaptığı Nü, Üryan, Çıplaklığın öyküsü.
Bu büyük sergiye
destek veren kuruluşların yanında sanatçılar, iş adamları, kadınları da oldukça
fazla. Bu serginin seyrine varırken aynı zamanda kendi duruşumuzu, bakışımız,
algılarımızı da gözler önüne serip, anlam ve görgü dünyamıza küçük damlacıklar
katmak mümkündür.
Nü’ye bakış açısını
“seyredilen ile seyreden” arasında birbirine tutunan nesne ile özne ilişkisini
anlamlandırmayı da şu satırlarda anlamaya çalışırız;
“ İzleyen ve resmeden
genellikle erkek, izlenen ve resmedilen genellikle kadındır. NÜ, kavramı,
öncelikle kadın bedenini çağrıştırır. Batı sanat tarihinin meşru kıldığı bu
algı biçimi, eşitlikten uzak bir anlayış biçimi üzerine temellenir. Bu anlayış
Türk resminde de yansımalarını bulur. “
Aslında esas sorun
toplumu oluşturan bireylerin üzerinde ki öğretilerin, tabuların ne halde olup
olmadığında.
Sanatın ve sanatının
içinde olan bir ressam arkadaşımla konuştuğumda, öğrencilik yıllarında
aldıkları eğitimin en önemli aşamalarından birisi de çıplak model karşısında ki
çalışma anlarını anlatıyor. İlk anlarda, model erkekse kadın öğrencilere,
kadınsa erkek öğrencilere cinselliği çağrıştırıyor. İlerleyen saatlerde ise
oradaki model kadın ve erkekten sıyrılıp cinsiyetini kaybediyor. Sadece poz
veren, sanata uzanan sanatının tuvaline katkı sağlayan bir nesneye dönüşüyor.
Çıplaklıktaki sınır
aşılıp aşılmaması sanatçının sanatına bakış açısıyla, yaşamı, toplumu, evreni
nasıl yorumladığıyla da yakın ilgilidir.
Bir şey var ki;
yaşamın bütün formları, sanatın bütün dalları insanın daha bir insan olması
indir. O yüzdendir ki kapalı toplumların baskıcı iktidarları sanatı ve
sanatçıyı az sever. Hatta hiç sevmez.
Sevgimizi,
inancımızı, bakış açımızı esas ve anlamlı kılan ise bizim içimizde ki bilgidir.
Mantığımızla beslenen vicdanımız, duygularımızla da kalıcı bir onay alır.
Mantıksız vicdan, büyük merhamet ve büyük nefret kavramlarını iç içe ve
birbirine çok yakın tutar.
Güven Serin
İnsanı, cinsiyet ve politik söylemlerden öteye taşıyan çok güzel bir çalışma...Ne güzel bir tanımlama ''NÜ'' sadelik kokuyor..''ÜRYAN'' anadan doğma, varoluşun doğallığı. Kutluyorum, çalışmayı bir üst kimliğe taşıyan bilinci ve emeği..Teşekkürler sevgili dost..
YanıtlaSil
YanıtlaSilTeşekkür ederim sevgili Olcay;belki de insan denen canlının aslını sanat yoluyla araması;ilk ana dönmesidir bu aşama..