Sayfalar

26 Kasım 2015 Perşembe

TAHTALI KÖY


Kamera; Güven  Toroslar

Nice uygarlığın süzülüp tohum olup yeşerdiği diyar...


TAHTALIKÖY

  Mecaz anlamda “öteki dünya” anlamına gelen bir deyim… Bir şekilde hepimizin kullandığı, karşı tarafa sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi yapmış olduğumuz şakaların içinde dahi geçer;

Nereye gidiyorsun?
Tahtalıköye…

  Alman Günter ile İngiliz Peder konuşuyorlar; konuşmanın mizah hatırına. Her ikisi de emekli olmuşlar. Her ikisi de Türkiye’ye yerleşmişler. Bugün, Alanya, Antalya, Kalkan, Fethiye, Kaş taraflarına giderseniz, Günter ve Peter isimli bir sürü Alman, İngiliz görebilirsiniz. Her ikisi de işçi sınıfından…

  İşçi sınıfı dedim de; ülkemizde pek cazibesi olmayan, bir türlü oturuşmayan; şimdi; şu anda taşeron şirketlere teslim edilmiş insanlar… Çoğu yerde daha bir yılı doldurmadan girdi çıktı yapılan emekçiler topluluğu. Niçin? Kıdem tazminatlarını hak etmesinler diye… Bunları İşçi Kurumu, Çalışma Bakanlığı bilmiyor mu? Bilip de bütün bunlara göz yumulması işçilerimizin hangi önemde ve sırada olduğunu da anlamış oluruz.

  Ben yine Günter ile Peder’e döneyim. Bir de yakınlarda bir yerde bunları dinleyen bir Türk işçi var. İsmi, Kunter.

 Emekli olmuş Alman işçi Günter ile İngiliz işçi Peder konuşuyor;

Günter­­; emekli olunca kendime Alanya’dan bir ev aldım.
Peder; ben de emekli olunca kendime Kalkan’dan bir ev aldım.

 Günter ile Peder oldukça mutlular. Emeklilik paralarınla ev aldıkları gibi, her şeyi bol olan bu güzel diyarda neredeyse bedavaya yaşıyorlar. İngiliz ve Alman emekli maaşını Türkiye’de harca harca bitmez…

 Bu konuşmaları köy mezarlığından dinleyen mezarın içinden seslenen Kunter de;

 “ ben de emekli olunca tahtalıköyden bu yeri aldım.” Der. Bu hikâyeyi mizahın sanata adanmış çizgileriyle yaratan karikatürist Cihan Demirci’dir. Kutluyorum onu… Nasıl ki, Bir resim bir şiirse, bir şiir, koca bir hikâye ise, bir karikatür de yaşamın ta kendisidir…

 İşçi kesimi; özellikle taşeronda çalışanların birçok hakkı yok denecek kadar kötü ve zor şartlardadır. İşten atılma korkusu; ne çalışma saatleri, ne kıdem tazminatı ne de mesai ücreti, özlük hakları yönünden işçileri söz sahibi yapamıyor. Korkuyorlar çünkü…

 Ülkemiz geliştiği, kırk yıl önceye göre zengin olduğumuz bellidir. Artık köylü denen insanların motorlarında klima var. Kabinleri ses geçirmez… İnşaatlar hiç duraksamadan devam ediyor. Ev ve araba satışları; trafik kazalarından ölenlerin hiç durmadan devam etmesinden de iyi anlaşılır sanırım.

 Yediemin depoları icra mahkemeleri tarafından dolup taştıktan sonra, depolara dolan mallar çürümeye başlayınca küçük ev eşyalarına icar işlemi yapılmaktan vazgeçildi. Şimdi, insanların borçla aldıkları otomobiller, minibüsler, traktörler yediemin parklarını dolduruyor. Çoğu da çürüyor…

 Görünen o ki; bizim işçi Kunter, emeklilik parasıyla bir ev almayı öteki dünyaya havale etmişken, zenginleşen, zenginleştiğini sandığımız işçi, çiftçi, memur bir başka şekilde eritiliyor.

 Bütün bu zenginliklerde şu kalıcılığı aramak isterim;

 Hapishanelere dolan insan sayısı azalıyor mu? Hastanelerimize giden hasta insanların sayısında artış veya azalış ne durumda? Dünya sporuna, sanatına, bilimine verdiğimiz katkı nerelerde? Üniversitelerimiz dünya yüksek öğretimiyle rekabet edebiliyor mu?

 Ediyorsa, ilk fırsatta yabancı ülkelere kaçan gençlerimizin kaçış aşkı neyle açıklanacak?

 Ülkemiz, tüm dünyaya ait kültürlere sahip… Alman işçisi Günter, İngiliz işçisi Peder emekli maaşlarıyla buradan bir ev alıp yan gelip yatarak güneşin, dağların, denizlerin ormanların tadını çıkartıyorlarsa ki helal hoş olsun. O zaman bizim Türk işçi Kunter’de emekli maaşıyla tahtalıköy’e taşınır; zaten en hakiki yerleşim orası diye anlatılmıyor mu?

  Oysa uygar ülkelerde ölüm yaşları uzadığı gibi, hastalanma riskleri de düşüyor. Çünkü hastalıkların üç ana faktörü; hareketsizlik, yanlış beslenme ve ruhsal riskler bizim diyara göre çok aza indirilmiş.

 Kunter, Peder, Günter; hepiniz emeğin başkahramanlarısınız; istediğiniz yerde yaşam hakkınız. Bir de bugünlerde her sıvasız, boyasız, korumasız ayartmanın yanı başına kurulu inşaat iskeleleri var. Onlarda da bir sürü işçi çalışıyor. Üstelik otuz beş derece sıcak, sıfır derece soğukta bile; kaçının sigortası var? Kaçı, özlük haklarından; yani kıdemden faydalanıyor; faydalanacak?


 Güven Serin 



  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder