Kamera; Güven -TÜPAP
Yalçın Gökçebağ
BİN YILLIK SEVİNÇ
Öyle sevinçler
vardır ki, ancak tarihe düşüş zamanlarını kâğıda, taşa, mermere kazıyan
kâtipler tarafından ebediyete bırakılır.
Tarihi algı, sezgi ve
bilgilerle kavrayan her insanın bugünü eşsiz bir kabul ediş töreniyle kendi
çırasını, meşalesini yakıp, kendi sonsuz şölenini başlatacağını biliyorum.
Yunan Orduları
yıllarca yurtlarından ayrı kalıp geri döndüklerinde ilk haykırışları;
“ Thalassa, tahlassa” yani “deniz” , “denizimiz” diye bin
yıllık sevinçler gibi sevinirlermiş. Genç yaşta Bizans’ı çökerten, Konstantiniyye
düşerken, muzaffer komutan olarak bin yıllık sevinci yaşamıştır. Gerçekten de
Bizans, Bizans olalı her daim saldırılarla karşılaşmış. Fatih Sultan Mehmet
almayı başarmıştır. Ne kadar sevinse azdır…
İyi eğitim almış,
sezgilerini doğanın kulakları, gözleriyle donatmış komutanlar sevinirken dahi
hüznü düşünürler. Büyük zaferlerin büyük sorumluluklarını çok iyi donanımlı
komutanlar kaldıra bilirler. Tıpkı çok ani zengin olan miras yedilerin çok kısa
zamanda batması gibi batmazlar.
Çaldıran Savaşının,
Mercidabık ve Ridaniye Savaşlarının komutanı, Yavuz Sultan Selim bir ömre
sığdırılamayacak başarıları, disiplinli savaşçı kişiliğini ülkesini 2,5 kat
daha fazla arttırırken geride bıraktığı kan ve korkularla aynı zamanda zengin
bir ülke, rakipleri ayağını denk almış komşularına hadlerini bildirirken kaç
bin yıllık sevinci attı bilinmez…
Bilinmeyen bir başka
tarafı, çok iyi eğitim almış olduğu. İyi bir şair olduğudur. Böyle bir sevincin
gamlı zamanında şu dizeler dökülür ağzından;
Ey gam öldürme beni bu hicran gecesinde
Zira bir güneş yüzlü handandan ayrı düştüm.
Sekiz yıllık
hükümdarlık Tekirdağ yakınlarında son bulmuş, ebedi dünyasında sırtında çıkan
bir çıban yüzünden kavuşmuştur.
İnsanın icat ettiği
zaman 1520’nin 21 Eylülü gösteriyordu. Bir sultan ölüyor, bir sultan doğuyor;
Kanuni Sultan Süleyman… Aynı yılın aynı Eylül zamanı, bin yıllık sevinci
yaşamak isteyen bir başka insan, Portekiz vatandaşlığından çıkarılmış, İspanyol
vatandaşlığına geçen Ferdinand Macellan denizlere açılıyordu. Düşlerinde ki
boğazı bulup baharat adaları olan Molük Adalarına kısa yoldan ulaşmak için
güneye ve oradan sürekli batıya ilerleyerek dünyanın yuvarlak olduğunu
keşfedecektir.
Macellan, büyük
denizcilik bilgisi yanında beş gemi 265 adamıyla yola çıkmıştır. İnsanüstü
inancı, sımsıkı disipliniyle her türü bozgunu, zorluğu soğukkanlı iradesiyle
aşmıştır. Onun ismiyle anılacak boğazı bulduğunda tıpkı Yunan Orduları gibi bin
yıllık sevinci yaşamıştır. Hakkıdır da. Büyük bir servettir onun için bu keşif.
Bütün kâşifler, bilim insanları gibi zamanın ötesine geçme tutkusudur da…
Ferdinand Macellan 5
gemiyle 265 adamıyla yola çıkmış, dünyanın etrafını dolaşmış ama içindeki o
büyük aşk Baharat Adalarına; Molük Adalarına ulaşamadan hiç önemsemediği
yerlilerle girdiği savaşta öldürülmüştür. Bu büyük yolculuk 265 kişiyle
başlanan keşif 18 kişi ve bir gemiyle tamamlanmıştır. Macellan’ın vahşiler
tarafından öldürülen bedeni geriye alınamamıştır. Çünkü Truva savaşında savaşçı
Achilles tarafından öldürülen Hector’un babası gibi çıkıp yalvaracak bir baba,
edebi, sosyolojik bir Homoros yoktur. Sadece kâtip Pigafetta’nın tuttuğu günlük
vardır. Eğer kâtibin günlüğü, tarihsel, sosyolojik, edebi kararlılığı, sessiz
kişiliği gibi sadece sessizliğe bürünseydi Macellan’ın ismi, deniz deryasında
ki sekiz aylık millerce süren yolculuğu, insanı sinir edecek kadar iyi olan
iradesi asla bilinmeyecekti.
Bin yıllık sevinç çok
özel zamanların özel komutanları, bilginleri, filozofları, dâhileri ve sanatçıları
tarafından bilinir. Öyle bir sevinçtir ki daha başlarken evrensel sezgilerin o
büyük, ağır sorumluluğu girer devreye; büyük sevinç büyük dikkate, daha büyük
algıya dönüşür…
Yaşam budur işte;
gözleriniz daha iyi görür, kulaklarınız daha iyi işitirse; gönlünüz daha zengin,
tutkularınız daha sıcak ve iradeniz daha soğuktur. Yaşamın ta kendisidir bu
büyük aşk; yaşamın denizi, çölü, ovası…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder