Kamera; Güven Ganoslar-Tekirdağ
Özgürlük nerede başlar;tam olarak hangi
esintinin dokunuşuyla demlenir? Bu yolculuğu
ve kavramı yine yola çıkmış insan çözer.
Kulağın,gözün,elin,görgünün yoğrulmasıyla
sezgisel katkının yardımıyla dokunur;gerçek
olan şeye;tartısız,boyutsuz,şekilsiz;ama büyük
aydınlamanın dinginliğine dokunur gibi...
GARDİYANLAR DA HAPİS
“ Sevgili
okuyucular, Türkiye’nin sorunlarını bir süre düşününce, bilimsel düşünme gücüm
azalıyor. Aziz Nesin’in üslubunun bu olup biteni hazmedebilmek, hatta halka
yansıtmak için tek üslup olduğunu keşfediyorum.”
Doğan Kuban CBT Kitap
1479 sayısında yukarıda ki gibi sesleniyor okuyucusuna. Bu toplumun
aydınlarına, gerçek manada yetişmiş akademisyenlerine ister istemez içim
sızladı. En doğruyu, en iyiyi, bilimseli bilmenin yeterli olmadığı, bunları
bilmenin uygulama alanının yetersizliği karşısında ne kadar çok zorlandıkları,
nefes alamadıklarını düşününce…
Doğan Kuban can
alıcı tespitini yazıya, insanlığın önüne insanlık anıtı gibi dökmeye devam
ediyor;
“ Boş Kafalarla Dolu Modern Toplum;
Bu cilalı, renkli,
ölümlü, gökdelenli, AVM’li, üniversiteli, hastaneli, imam-hatipli, futbollu,
otomobilli, telefonlu, televizyonlu, bilgisayarlı, Facebook’lu, uçaklı,
turistli, yıldızlarla dolu otelli, lokantalı, kahveli, fakat kitapsız, boş
kafalı insancıklarla dolu modern tüketim toplumu, sıkışık gecekondu üsluplu dev
dünyasında nefes alamıyor.”
Yazar halkının
düştüğü durumu can alıcı gerçeklerle; herkesin bildiği ama bir türlü esaret
zincirlerinden kurtulamadığı, hatta kendini esir değil de gardiyan sandığı
şehirleri doldurmuş insanlar-insancıklar fiziksel olarak bitişin sonuna doğru;
son viraja yaklaşıyorlar. ,
Bütün bunları görmek
anlamak için kâin olmak da geremiyor. Sıradan bir insan, az bir duyarlılıkla
sıradan insanlara bakarak bile bunu anlayabilir. Hastanelere yığılan insanlar,
hastalık sebeplerinde başköşeye oturan “ruhsal” sıkıntılar, kullanılan ilaç
sayısı, yetmeyen sağlık hizmetleri; asla yetemeyecek oluşun anlatımını yapıyor.
Ellerinde telefonla
konuşanlara, el kol hareket yapıp sesini yükseltenlerin insanlık kavgasına bir
kulak verin! Neredeyse hepsi, ekonomik… Parayı kullanamadığımız, yeterince para
kazananların bile bütçe açıkları savrulan toplumun savrukluğu ile nasıl bir
dünya yarattığımız bütün çıplaklığıyla gösteri yapıyor.
Ama sakın merak
etmeyin! Bu çıplaklığa kimse çıplak demeyecektir; gerçek manada aydınlığa
inanmış birkaç yazar, şair, bilim insanından başka. Onların da sesi bu büyük ve
soylu kargaşada çok az duyuluyor.
Şimdi şehirli olmak
moda! Şehirlere en yüksek binaları dikmek; en ufak imkân bulur bulmaz,
harç-borç bir de araç alıp, en azından köyüne, kasabasına bayramda bile olsa
araç ile gitmenin keyfini yaşamak da ayrı bir moda… Ara gazı verip egzozu
patlatarak, hız yaparak insanlığa insan çalımları gösterisi yapmak da öyle…
Şehirleri olan büyük
göç neredeyse yapılanmasını tamamladı. Ama neredeyse hiç kimse şehirli olamadı.
Şehrini tanımayan insanların ilk yaptığı şey; balkonlarını kapatmak oldu. Çünkü
balkonlarını kiler olarak, depo olarak kullanma ihtiyaçları; konu-komşu
özentileriyle, el âlem ne der savruklukları en hakiki esirme içine öteden beri
girmişti.
Kentlere yapılan
büyük göçün ana sebebi; daha iyi yaşamdı. Daha konforlu yaşam… Bilemedikleri
bir şey vardı, göç eden alnı terli, yüreği düşler içinde olan insanların.
Yüksek kazanç aşkı; onları şehirli değil de yolunacak kaz görenlerin planları
başkaydı. En yüksek kazanç…
Çok hızla böldükleri,
bölüştürdükleri hiçbir şehir planı yapmadıkları yerleri mahallelere
dönüştürdüler. Meydanları olmayan, kültür, sanat, spor alanları hiç olmayan iç
içe geçmiş, badanası, sıvası olmayan bir sürü ev… Bu evlerin önünde akşam
serininde birkaç komşu görmeyi bekleyen içi buruk insanlar…
Şimdi herkes şehirli!
Sürekli utanılan köylü nüfusu azınlık hale geldi. Ama insanlar niçin konfor,
huzur içinde değil, Niçin daha sağlıklı, daha eğitimli ve daha zengin değiller?
En özgürüm diyenler bile hapis…
Şehirler esareti yok
eder. İlk önce, insanın beyninde oluşturduğu esareti; yani, bir sürü tabuyu,
çürümüş geleneği, yanlış bilgi ve öğretileri. Ama hangi şehirler? İnsanı
merkeze alan, bilimi, sanatı, felsefeyi, yenilenmeyi, evrensel bir seçenek
olarak görmüş olan şehirler ve yöneticiler olursa…
Esirlere müjdeyi
vermek isterim; bizi esir eden gardiyanlar da hapis; herkes gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder