Kamera; Güven Eski Liman Şeftali Ağacı...
BABY BOOMER (DAHA ÇOK KUŞAĞI)
1946 – 1964 yılları
arası doğanların bulunduğu varsayılan kuşak; 2. Dünya Savaşından sonra insan
neslini daha var etmek için daha fazla ürediği için bu isim verilmiş. Elbette,
sırasıyla X kuşağı, Y kuşağı ve Z kuşağı olmak üzere kuşaklar arası yaşanan
sancılar da su yüzüne çıkıyor.
Dostlar bir kez daha
vurgulamak isterim ki, alışkanlıkları, gelenekleri, koşullu bakışı nazikçe ve
adaletli bir şekilde değiştirecek biricik şey; BİLGİDİR… Bir parça bilgiyle
çevremdeki kuşaklara ait insanların tiyatrosal eğlencesine, öğretileri daha
dikkat, daha sanatsal ve daha faydasal bakmaya başladım.
Tekirdağ deyince
akla gelen ilk yerlerden birisi de Eski Liman. Şehrin kalp ritimlerini burada
bulabilirsiniz. Buna rağmen, bu kalp özenle korunmadığı gibi, ben kendimi
bildim bileli olumlu bir şeyler de ilave edilmedi. Yine de insan denen
canlının, en kıt kaynaklarla en yüksek verimi alma becerisini, bir avuç insanın
burayı 12 ay sahiplendiğine tanığım.
Kuşaklar arası
bilgimin görgüye hatta gösteriye dönüştüğü anlamlı diyalogları bu limanda
oldukça açık bir şekilde görebilir, dinleyebilir, çok değerli zamanlar
geçirebilirsiniz.
Böyle bir akşam
zamanına yine gazeteci kılığına bürümüş bir halde konuk oldum. İğde ağaçlarının
henüz tomurcuk zamanları balıkçı tekneleri güçlü motorlarıyla bir bir limandan
ayrılma saatinde, güneş öteki yarım küreye seyahat ederken dinledim kuşakların
ibretsel konuşmalarını; hatta konuşmamalarını…
Solumdaki masada Y
kuşağına ait kız ile erkek romantizmin yakınlığını bedensel yakınlıkla
ödüllendiriyor; birbirine sokulmuş iki kumru yavrusu kadar sıcak tenlerinin
nefes alışverişlerinin titrek heyecanlarını hissediyorlardı.
Sağımdaki masada üç
genç kız; üç Y kuşağı akıllı telefonlarıyla inanılmaz bir birliktelik içinde
tam da Y kuşağının albenisi olan bireyselliği bileşim ve teknoloji dünyasında
ulusal, uluslar arası sosyalliğe çevirme peşindeydiler. Onların yanındaki
masada ise yine Y kuşağına ait üç erkek oturuyordu.
Üç erkeğin yanına
belli ki onları tanıyan seyyar esnaflık yapan “Daha Çok Kuşağı” zamanına ait
bir erkek yaklaştı. Ses tonu öyle çok yüksekti ki limanın diğer ucunda
oturanlar da duyabilecek dalgalanmalar yayıyordu. Ama orada oturanların büyük
çoğunluğu Y kuşağı olduğu için, bu ritmi ve felsefesi bozuk sese hiç kimse
kulak verecek, göz oynatacak durumda değildi. Onlar da öyle yaptılar.
Daha Çok Kuşağına
sahip kişinin serzenişini bir ben dinledim. Bir de Y kuşağına sahip gençler. Sorunu,
gençlerden birisinin kulağındaki küpeydi. Öyle büyük tepki gösterdi ki, genç
ister istemez küpeyi çıkarmak zorunda kaldı. Ama geçici bir çıkarma olduğu
belliydi. Meğer Daha Çok Kuşağına sahip erkek 54 yaşına kadar öyle bir şey
takmadığını, bunları takanların .bne, ..venk olduklarını anlatması, sesini
çatallaştırarak tepki göstermesi ne kadar mühim bir şeymiş!
Daha Çok Kuşağı
bağırdıkça genç erkeklerin sabrını da zorluyordu. Onları hiçbir zaman
kazanamayacağı belliydi. Çünkü Y kuşağı zorla hiçbir şey yapmayacak özelliklere
sahip. Uzmanlar öyle söylüyor. Onlar yarı resmiyeti sevdikleri gibi,
gerektiğinde unvanları, baskı kuran gelenekleri nazikçe reddediyorlar.
Daha Çok Kuşağına
sahip erkek her türlü nasihatini verdi ve kestane kokan tezgâhına gitti. İşini
iyi yapan, yıllarını kestane, mısır işine adamış; kendi kendine yeten, alın
teriyle çalışan birisi olmasına rağmen; kuşaklar arası bilginin, görgünün
içinde olamayışı belki de hiçbir zaman fark edemeyeceği kavgaların,
anlaşmazlıkların öfkesi, kırgınlığı, küskünlüğü içinde yaşamının en değerli
zamanlarına zorluklar, yalnızlıklar ekmeyecek…
Bir başka Daha Çok
Kuşağı sahibi seyyar fıstıkçı Sabri kulağındaki çiçeğiyle, hiçbir kuşağa ket
vurmayan, sadece ticari başarıya inanmış haliyle, gençlere; yani Y kuşaklarına
seslendi; “ gençler, sizin için taze fıstık getirdim; vereyim mi?”
Fıstıkçı Sabri
neredeyse bu işi kırk yıldan bu yana yapıyor. Ticaretin meyveleri, büyüsü onu
hiçbir kuşak arasında kavga, karışıklık, çatışma yaşatmadığı gibi, bin yıllık
ömrü olsa, bütün kuşaklara fıstık satacak kadar işine düşkün birisi. Benim de
müşterisi olduğum, her satışta aldığı hazzı taşıyarak; neredeyse bitmek üzere
olan fıstıkları için yeniden evine gidecek oluşunun huzuru içinde; müşteri
olabilecek gençlere; gençler, çocuklar, ağabey, abla diyerek yoluna devam etti…
Şimdi moda olan
yırtık pantolonlu Y kuşağı ve Z kuşağına daha saygı, daha anlayış içinde
bakıyorum. Onlara kimse yokluğu, kıtlığı, yamalı giysileri anlatamaz. Onlar da
anlamak zorunda değil. Onlar, doğanın onlara verdiği dönüşüm hisleri, heyecanı
içinde kendi zamanlarının keyfini çıkartıyor; belki de titizliğe,
mükemmeliyete, pısırıklığı, sessizliğe ayrı bir meydan okuyarak; bize de bir
şeyler anlatıyorlar; kim bilir…
Güven Serin
Jenerasyonlar arası geçişlerde, bir öncekilerin kendilerinden sonra gelenlere tavırları hep böyle mi olmalı!. Oysa yeni jenerasyonlar çoktan gardını almışlar, kendi özgürlüklerine sahip çıkarak, ve daha bir umarsız davranarak verilebilecek yanıtı istiflerini bozmadan veriyorlar.
YanıtlaSilY - X kuşağını anlamak için; biraz ilgi, bilgi, hoşgörü ve empati yapmak hiç zor değil aslında!..
YanıtlaSilKesinlikle öyle Esin. Dayatmak,direnmek hep soylu mazeretler adına! Oysa, işimize uygun gelişmelere balıklama dalan sabit kafa,gelmediğine kuşak dayatmasıyla can çekiştirir;biraz empati,söylediğin gibi...