Sayfalar

17 Nisan 2015 Cuma

BABY BOOMER ( DAHA ÇOK KUŞAĞI)


Kamera; Güven Eski Liman Şeftali Ağacı...


BABY BOOMER (DAHA ÇOK KUŞAĞI)

 1946 – 1964 yılları arası doğanların bulunduğu varsayılan kuşak; 2. Dünya Savaşından sonra insan neslini daha var etmek için daha fazla ürediği için bu isim verilmiş. Elbette, sırasıyla X kuşağı, Y kuşağı ve Z kuşağı olmak üzere kuşaklar arası yaşanan sancılar da su yüzüne çıkıyor.

 Dostlar bir kez daha vurgulamak isterim ki, alışkanlıkları, gelenekleri, koşullu bakışı nazikçe ve adaletli bir şekilde değiştirecek biricik şey; BİLGİDİR… Bir parça bilgiyle çevremdeki kuşaklara ait insanların tiyatrosal eğlencesine, öğretileri daha dikkat, daha sanatsal ve daha faydasal bakmaya başladım.

  Tekirdağ deyince akla gelen ilk yerlerden birisi de Eski Liman. Şehrin kalp ritimlerini burada bulabilirsiniz. Buna rağmen, bu kalp özenle korunmadığı gibi, ben kendimi bildim bileli olumlu bir şeyler de ilave edilmedi. Yine de insan denen canlının, en kıt kaynaklarla en yüksek verimi alma becerisini, bir avuç insanın burayı 12 ay sahiplendiğine tanığım.

 Kuşaklar arası bilgimin görgüye hatta gösteriye dönüştüğü anlamlı diyalogları bu limanda oldukça açık bir şekilde görebilir, dinleyebilir, çok değerli zamanlar geçirebilirsiniz.

  Böyle bir akşam zamanına yine gazeteci kılığına bürümüş bir halde konuk oldum. İğde ağaçlarının henüz tomurcuk zamanları balıkçı tekneleri güçlü motorlarıyla bir bir limandan ayrılma saatinde, güneş öteki yarım küreye seyahat ederken dinledim kuşakların ibretsel konuşmalarını; hatta konuşmamalarını…

 Solumdaki masada Y kuşağına ait kız ile erkek romantizmin yakınlığını bedensel yakınlıkla ödüllendiriyor; birbirine sokulmuş iki kumru yavrusu kadar sıcak tenlerinin nefes alışverişlerinin titrek heyecanlarını hissediyorlardı.

 Sağımdaki masada üç genç kız; üç Y kuşağı akıllı telefonlarıyla inanılmaz bir birliktelik içinde tam da Y kuşağının albenisi olan bireyselliği bileşim ve teknoloji dünyasında ulusal, uluslar arası sosyalliğe çevirme peşindeydiler. Onların yanındaki masada ise yine Y kuşağına ait üç erkek oturuyordu.

 Üç erkeğin yanına belli ki onları tanıyan seyyar esnaflık yapan “Daha Çok Kuşağı” zamanına ait bir erkek yaklaştı. Ses tonu öyle çok yüksekti ki limanın diğer ucunda oturanlar da duyabilecek dalgalanmalar yayıyordu. Ama orada oturanların büyük çoğunluğu Y kuşağı olduğu için, bu ritmi ve felsefesi bozuk sese hiç kimse kulak verecek, göz oynatacak durumda değildi. Onlar da öyle yaptılar.

 Daha Çok Kuşağına sahip kişinin serzenişini bir ben dinledim. Bir de Y kuşağına sahip gençler. Sorunu, gençlerden birisinin kulağındaki küpeydi. Öyle büyük tepki gösterdi ki, genç ister istemez küpeyi çıkarmak zorunda kaldı. Ama geçici bir çıkarma olduğu belliydi. Meğer Daha Çok Kuşağına sahip erkek 54 yaşına kadar öyle bir şey takmadığını, bunları takanların .bne, ..venk olduklarını anlatması, sesini çatallaştırarak tepki göstermesi ne kadar mühim bir şeymiş!

 Daha Çok Kuşağı bağırdıkça genç erkeklerin sabrını da zorluyordu. Onları hiçbir zaman kazanamayacağı belliydi. Çünkü Y kuşağı zorla hiçbir şey yapmayacak özelliklere sahip. Uzmanlar öyle söylüyor. Onlar yarı resmiyeti sevdikleri gibi, gerektiğinde unvanları, baskı kuran gelenekleri nazikçe reddediyorlar.

 Daha Çok Kuşağına sahip erkek her türlü nasihatini verdi ve kestane kokan tezgâhına gitti. İşini iyi yapan, yıllarını kestane, mısır işine adamış; kendi kendine yeten, alın teriyle çalışan birisi olmasına rağmen; kuşaklar arası bilginin, görgünün içinde olamayışı belki de hiçbir zaman fark edemeyeceği kavgaların, anlaşmazlıkların öfkesi, kırgınlığı, küskünlüğü içinde yaşamının en değerli zamanlarına zorluklar, yalnızlıklar ekmeyecek…

 Bir başka Daha Çok Kuşağı sahibi seyyar fıstıkçı Sabri kulağındaki çiçeğiyle, hiçbir kuşağa ket vurmayan, sadece ticari başarıya inanmış haliyle, gençlere; yani Y kuşaklarına seslendi; “ gençler, sizin için taze fıstık getirdim; vereyim mi?”

 Fıstıkçı Sabri neredeyse bu işi kırk yıldan bu yana yapıyor. Ticaretin meyveleri, büyüsü onu hiçbir kuşak arasında kavga, karışıklık, çatışma yaşatmadığı gibi, bin yıllık ömrü olsa, bütün kuşaklara fıstık satacak kadar işine düşkün birisi. Benim de müşterisi olduğum, her satışta aldığı hazzı taşıyarak; neredeyse bitmek üzere olan fıstıkları için yeniden evine gidecek oluşunun huzuru içinde; müşteri olabilecek gençlere; gençler, çocuklar, ağabey, abla diyerek yoluna devam etti…

  Şimdi moda olan yırtık pantolonlu Y kuşağı ve Z kuşağına daha saygı, daha anlayış içinde bakıyorum. Onlara kimse yokluğu, kıtlığı, yamalı giysileri anlatamaz. Onlar da anlamak zorunda değil. Onlar, doğanın onlara verdiği dönüşüm hisleri, heyecanı içinde kendi zamanlarının keyfini çıkartıyor; belki de titizliğe, mükemmeliyete, pısırıklığı, sessizliğe ayrı bir meydan okuyarak; bize de bir şeyler anlatıyorlar; kim bilir…

Güven Serin 





2 yorum:

  1. Jenerasyonlar arası geçişlerde, bir öncekilerin kendilerinden sonra gelenlere tavırları hep böyle mi olmalı!. Oysa yeni jenerasyonlar çoktan gardını almışlar, kendi özgürlüklerine sahip çıkarak, ve daha bir umarsız davranarak verilebilecek yanıtı istiflerini bozmadan veriyorlar.
    Y - X kuşağını anlamak için; biraz ilgi, bilgi, hoşgörü ve empati yapmak hiç zor değil aslında!..

    YanıtlaSil

  2. Kesinlikle öyle Esin. Dayatmak,direnmek hep soylu mazeretler adına! Oysa, işimize uygun gelişmelere balıklama dalan sabit kafa,gelmediğine kuşak dayatmasıyla can çekiştirir;biraz empati,söylediğin gibi...

    YanıtlaSil