Kamera; Güven
ÇEVİR KAZI YANMASIN!
Elbette kazı yiyecek
olanlar çevirmeyi de bilirler. Ama yine de hatırlatmakta fayda var; ateş
fazlaysa, kaz yağlı değilse yanabilir; hem yağlanmalı, hem de çevirmeli; Amman
a!
Gecenin saati, diğer
güne çoktan devrolmuştu. Saat gece yarısı ikiyi gösteriyordu. Kitap üzerinde
uyuklayan bedenime uyku yerine bir parça ödül sunmak istedim. Televizyonu
açtım. Sözüm ona bin bir emekle hazırlanan bir belgesel bulup biraz kültür
çeşnisi yapacaktım.
Kanallar arası
gezinti esnasında Kanal 24 programına demir attım. Sahnede üç kişi vardı.
Programı yöneten Ali Bayramoğlu ve diğer konuklar; Gülay Göktürk, Fadime Özkan.
Söz Gülay Göktürk’e verilmişti. Uzun uzun konuşmasının ana fikri “ahlaksal
üstünlük “oldu. O güzel, o özene bezene, o edebi ve mimari duruş içinde
seslendirdiği konu bir mühendisin, uzman bir doktorun çalışması kadar
incelikli, özenle seçiliyordu sözcükler.
Malum, konu yine
paralelcilerdi. Ama aydın olmanın, tarafsız görünme mantığının ağırlığı içinde
farklı görünmeye çalışan bir konuşmacı vardı; Gülay Göktürk. Kendince formülü
bulmuştu; “ahlaksal üstünlük”
İktidarın ahlaksal
üstünlük yolunda ilerlediğini, şimdi yüce divana gidecek, gönderilecek eski
bakanların bir an önce gönderilmesi gerektiği; bu sayede iktidarın ahlaksal
üstünlüğü daha da artacağını savundu durdu.
Gülay Göktürk’ün
konuşmasını Nasrettin Hoca dinleseydi bol bol göbeğini kaşırdı. Hangi ahlaksal
üstünlük kızım! Sorusuna kürkünü, sarığını göstererek kıs kıs gülerdi. Elbet
Gülay Göktürk konuşmasına odaklanmıştı. Oldukça ciddiydi. Öyle bir ciddi ki, bu
konuşmayla, bu taraf olmakla kimsenin arabasına binmediğini, kimsenin düdüğünü
öttürmediğini, onun savunmasının ayrıcalıklı bir şey olduğunu perçinlemeye
çalıştı durdu.
Esas sorun, dinleyici
konumunda olan Ali Bayramoğlu ile Fadime Özkan’ın yüzlerindeydi. Gülay Göktürk
ikide birde “ahlaksal üstünlük” dedikçe acaba ucu biraz kaçar da, iktidara
dokunursa, bu güzel düzen, bu gösterişli forsları yok olabilir miydi? Yüzlerindeki;
özellikle Ali Bayramoğlu’nun endişesi büyük bir esere dönüşmüştü. Endişenin
resmi; büyük sanatçı öyle bir çizim yapıyor ki; sen istediğin kadar; haktan,
helalden, adaletten söz et; kaz yanıyor, kaz kaçıyor; üstelik de balçıkla o
büyük ışık sıvanmıyor.
Velhasıl dostlarım;
kitap üstünde uyuklarsanız, saat de gecenin bir yarısını çoktan geçmişse, benim
gibi belgesel arayacağım deye “ahlaksal üstünlük” nutku sizi de yakalaya bilir.
O zaman, nutkunuz tutulur; insanların bir parça ayrıcalık, bir parça dünyalık
için nasıl da bütün öğretilere ters geldiğinin şaşkınlığını yaşarsınız.
Hazırlıklı olun!
Şimdi yeni moda “ahlaksal üstünlük” eğer ki dört eski bakan yüce divana
giderse; iktidar Göktürk’ün söylediği gibi ahlaksal üstünlük yolunda biraz daha
yol alacak ve ona inananları büyük ahlak zenginliğine boğacak…
Konuşmacıların tümü
eksiksiz olarak birbirlerine katıldıklarını söylediler. Onların tek düşmanı
vardı, paralel oluşum… Daha çoktan belliymiş. Peki, ama çoktan beri inçin
yoktunuz; neredeydiniz demek istedim; diyemedim. Çünkü ahlaksal üstünlük
oldukça önemli bir kalkan oluşturmuştu. Sormayacak, sorgulamayacak sın. Sadece
safraları atacaksın; o zaman, tekrar yükselecek sizi uçuran balon…
Ne mutlu bir uçuş;
nice uygarlığın tepesi, zirvesi, patronu, kralı, firavunu hep denedi. Ne
safralar atıldı; ne kurbanlar verildi; ama büyük kokuşma, çöküşler önlenemedi.
Biraz daha tarih; biraz daha felsefe, biraz daha edebiyat diye yalvarıyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder