Sayfalar

9 Ekim 2014 Perşembe

ZARAFET DETAYLARDA GİZLİDİR


Kamera; Güven         


ZARAFET DETAYLARDA GİZLİDİR

  Yaşamı tüm kalbiyle kucaklamış bir insan kılı kırk yaran detayları sürekli masaya koymaz. Bilir ki, bu toplumun engin hoşgörüsü varken, sudan sebeplere kaş çatışı vardır… Az okuyan, çok düşündüğünü sanan toplumların kırılganlığı inanılmayacak kadar alt seviyelerdedir; büyük sevgi bir anda büyük nefrete dönebilir…

  Çevrenize bir bakın; nice sevgiler, sevişmeler, komşuluklar, akrabalıklar; en yüce anlayışlarla kucaklanırken, birden en yüksek sesli küfürlerle, lanetlerle anılır… Bütün bunlar yaşanıyorken bile, zarafeti yaşatanlar, sürekli döngünün kucağına teslim edenler var.

 Sanat, insanın kendi içindeki düşüncenin, detaylara gönül vermişliğinin ateşiyle doğar. En yumuşak dokunuşlar, ince süzüşler, dehlizlerin kanallarında akan egzotik tınlar, sözcükler; hep aynı yere doğru gider; insan denen canlının bir bütün oluşuna; zarafetin kalıcı bir eyleme dönüşmesine…

  Üniversite öğrencileri kendi harçlıklarını çıkartmak için eğlence düzenlemişler. Kimi gitarı, kimi darbukasıyla katılmış. Müzisyenler ve müziğin nağmeleriyle halkı eğlenceye davet eden öğrenciler tiyatro sanatçılarını imrendirecek komiklikte, Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfını, Mahmut Hocasını, öğrencilerini kıskandıracak güzellikte, ritmi en yüksek seviyeye çıkartmış eğleniyorlar.

  Öğrencilerin ilgi çeken eğlencesine halktan da ilgi büyük! Merak edip yaklaştım. Seyrine doyum olmuyor. Ağır ağır ön tarafa geldiğimin farkına bile varmadım. Sağ tarafımda duran kadın ile erkek de eğlencenin akışına kapılmışlar; elleri, ayaklarıyla tempo tutuyorlar. Bir ara bronz tenli, siyah saçlı kadın da oynamak için yanında duran erkeğe;

 “ hadi bizde oynayalım!” diyerek, sözü bile bitmeden üzerinde bulunan hırkasını çıkarttı. Gece serindi serin olmasına ama eğlencenin sıcaklığı güzeldi, ısıtıcıydı. Kadının kırmızı elbisesi, bronz tenine sanatsal bir anlam katıyordu. Heyecanı oynayan üniversite öğrencileri kadar yüksekti. Yanında bulunan erkek, çekimser kaldı, oynamak istemediğini ısrarla söyledi. Kadın, onu kırmamak için boynunu büktü; eğlencenin geceye karışan büyüsünü bozmamak için durduğu yerden elleriyle, ayaklarıyla kendi katkısını hiç durmadan yaptı.

 Dinlenme molası veren müzisyenler ve öğrenciler harçlıklarını çıkartmak adına seyredenleri gezip herkesin gönüllü katkılarını sınamak için para kutusunu ortaya çıkarttılar;

 “sıcak eller cebe” diyerek, küçük miktarları taşıyan bozukluk para sesleri duyulurken; bir başka ses daha duyuldu. Yanımdaki erkek, az önce onu oyuna davet eden sevgili karısıyla konuşuyordu.

  Aman Tanrım!

  Gazeteci kulaklarımı açtım; dört açış! Erkek, kadının oyun davetini geri çevirişi bir kabalık olduğunu, hiç de zarif olmadığını, bunun için özür diledi. Kadın, duygulandı. Kadının göğsü büyük büyük kabardı. Benim de hiç beklemediğim bir özür dileyiş… Bu kadar kabalık, bu kadar argo, inanılmaz kargaşa içinde, zarafet kendi yolunu alıyor; sessizce…

  İnsanlığı yaşama bağlayan yaşam sevincine katkı veren nice görev vardır. Bu görevlerin en başında kendi cinsinin üremesini sağlamaktır. Bu yüzden, bu telaşın büyük katkılarından dolayı ortaya çıkan insan sayısı 7 milyara ulaşmıştır. En büyük katkıyı bilim insanları vermiştir. Buldukları aşılar, ilaçlar sayesinde insan yaşamı kıymetli hale gelmiştir.

 Her oluşumun, her seçeneğin kendi doğal çevresi, etkileri ve etkileşimleri olur. Bu kadar büyük insan sayısı da çevreyi; yani, doğayı etkiliyor. Doğanın etkilenmesini, büyük doğanın bonkörlüğünün, sürekli vericiliğinin, bitmezliğine inanmış olmamızın saflığı ile değerlendirip yok sayabilirsiniz.

 Ama insan, hislerle, beklentilerle, heyecanlarla, hüzünlerle, kalıtımlarla donatılmış insan bu hızlı koşuya ayak uydurmak için kendi bedenini sürekli bakım yapmak zorunda olduğunu unutmamalı! Tıpkı en hassas, en güzel teknolojiyle donatılmış uçaklar gibi. Yerç ekimine meydan okuyan mucizevî aletlerin bir tek vidası eksik olsa, uçuşlar trajediye dönüşür…

 İnsan da öyle; bugünün yüksek teknolojisine uyum sağlamak için, her vidaya; kısacası bilinen her KÜLTÜRÜ anlamaya muhtaçtır. Çevresinde yaşayan, diğer kıtalarda soluk alıp veren; eğlenen, acı çeken insanları bildikçe, detayların ne büyük zarafet olduğunu da bilecektir; tıpkı, karısından özür dileyen adamın, sözcüklere bıraktığı şefkat, incelik; onu aynı duyarlılıkla dinleyen, dinlerken kadınsı duruşun, inip kalkan göğüslerindeki büyük sıcaklığın derin bakışları gibi…


 Güven Serin  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder