Kamera; Güven Marmara Adası-Marmara İlçesi
BİR SEVDANIN BELGESİ
Yapı Kredi Yayınları
Orhan Veli’nin doğumunun 100. yılı nedeniyle bir eser yayınladı; Yalnız Seni
Arıyorum. Nahit Hanım’a Mektuplarla başlayıp, sadece Nahit Hanım’dan Orhan
Veli’ye gelen bir mektup ile biten büyük aşkın yaşanmışlıkları.
Orhan Veli ile Nahit
Hanım’ın (Nahit Gelenbevi) birbirine duydukları sevgi, kavuşamamanın, yasak ve
ulaşılmaz olanın yarattığı girdapı, yalnız ve yalnız mektuplarla aşılmaya, o
büyük sancılar azaltılmaya çalışılmış.
170 sayfalık kitabın
hemen girişinde, yazıma başlık olarak seçtiğim sözcükler bulunuyor;
Bir Sevdanın Belgesi… Aynı anda iki eseri yan yana okudum.
Birisi, ebedi hayata yönelmiş, edebi hayata kalıcılığın dizelerini armağan
etmiş şair Orhan Veli. Diğer şair ise, günümüzün, bu zamanın gök kubbesi
altında yaşamın her türlü kalp atışlarına, kendi beden motorlarıyla sevgi
dağıtan, her türlü kabalığı, hoyratlığı törpüleyip, cilalayan şair, Olcay
Kasımoğlu’dur.
Yüreğimde Sakladığım
Son Sözüm ve Yalnız Seni Arıyorum eserlerini tam da şairleri, onların yüksek
duygularını, onların soluk alıp vermelerini, insanlığa uzanan ellerinin
titreyişini, barışçıl esintilerini daha iyi algılayacağım tatil zamanında;
Marmara Adasında okudum.
Bu eserlere, mabede
girer gibi, heyecan içinde, iç motorları en sessiz ve en yavaş haliyle… Taş
mekanın, ahşap kapısını ağır ağır açtım. Orhan Veli için şu sözler kalıcılığın
nezaketiyle buluşmuş;
“ Boğaz’ın bir
ucunda, Sarıyer’de, yalnızlık ve yoksunluk içinde yaşayan bir adam… Sıkboğaz
eden parasızlıkla boğuşurken bile sevdasıyla soluklanmayı, gönül işçiliğiyle
geçinmeyi öğrenmiş bir adam… Şiirle, sevdalarla, dostluklarla, at yarışlarıyla,
sandal gezintileriyle, Karadeniz rüzgarıyla, yosun kokularıyla, alaca
gemilerle, gökyüzünün mavisiyle, durmaksızın havayı karalayan martılarla ve
elbette ‘ rakı şişesindeki balık’larla avunan bir adam…”
Orhan Veli’nin
mektuplarıyla kalıcı hale getirdiği, edebi hayata inanılmaz güzel mısralar
kadar değerli mektuplar bıraktığı mektuplara; can, kan ve duygu verdiren kadın
Nahit Hanım için çok yürekler attı. Bu yüreklerden birisi de Samet Ağağlu’dur.
Nahit Hanım için; “ Rönesans gibi kadın” sözcüğü Cemal Süreyya’nın tanıklığıyla
bu zamana kadar ulaşıyor. Ya da bir başka söylemi; “ Cumhuriyet gibi kadın”
Nahit Hanım’a sadece
Orhan Veli mi sevdalanmış; hayır! Rönesans gibi bir kadın olacak da onlarca
şairi, yazarı; zarafetin, yeniliğin, yenilenmenin ateşiyle yakmayacak; bu
mümkün mü; elbet değil. Sabahattin Ali de böyle sevdalılardan birisidir. Gönül
seslenişine karşılık bulamadığı için Nahit Hanımı bir parça “hafif meşrep”
bulur. Nahit Hanım’ın gücü, güzelliği karşısında, onun sekiz cephesi olduğunu,
onu tanıyanların ancak üç cephesini tanıyabileceğini anlatır Orhan Veli’ye.
Veli, sevdiği kadına
birçok kez hep aynı seslenişi yapıyor; “ Sevgili Nahitim” Kitabın 45. Sayfası,”
Canım Nahitim” diye başlayıp şu sözcüklerle tamamlanıyor; “ Koltuklarının ter
kokusunu duymak istiyorum.”
Sadece şairlerin
değil, insanların içindeki sevgi yok olsaydı, yaşamın yokluğu, bugünün bütün
anlamını kendi içinde büyük yıldızları yutan devasa kara delikler gibi bizim
her şeyimizi yutardı.
Orhan Veli, sevgiyi
ve sevmeyi en üst düzeyde yaşayan, parasızlığı ise en altta hissettiği
zamanlarda bile anlamlı, kalıcı şiirler üretmiş;
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda;
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra…
Orhan Veli ve Nahit
Hanım’ın yaşamın diriliğini bozmadan tane tane, yine yaşama akan nehir kadar
güzel, nalsı ve kararlı mektupları bir tarafımda; diğer tarafımda ise Olcay
kasımoğlu’nun tazeliğini, toprak, su, rüzgar, güneşle harmanladığı şiirleri;
Canı canıma sürgün yar!
Gel ömrümün gülşeni,
Sende bulsun hayat…
Bir başka şiirinde;
Sustum; Korkak dediler/Söylendim; zehri var dediler/Biraz konuşayım dedim;
kahrı var dediler/Ne zaman itirazım çoğalsa; muhalif dediler. Kasımoğlu o kadar
çok üretmiş ki, her üretim, her erişmişin ölümün elinden kaçırabildiği kadar
kaçırılacak eser gibi kitabın, taş yapının, ahşap kapısından girdiğim loş,
serin salonuna yayılmış;
“Her şey kendine akan
bir ırmak gibiydi/ Sözün düştüğü yer rüzgar serinliğinde.”
İnanıyorum ki Olcay
Kasımoğlu daha çok sözcükleri şiirlerin sihirli güçleriyle buluşturacak.
Orhan Veli'nin genç
yaşta ölümünden sonra diş fırçasına sarılı bir kağıda yarım kalmış şu şiir; Aşk
Resmigeçidi, adlı şiirin mısraları yazılmış;
Hiçbirine
bağlanmadım/Ona bağlandığım kadar/Sade kadın değil insan/Ne kibarlık
budalası/Ne malda mülkte gözü var/Hür olsak der/Eşit olsak der/
İnsanları sevmesini bilir, yaşamayı sevdiği kadar.
Güzel şey, sevmek
hayatı; hayatın çok sesliliğini, her türlü zorbalığını, kaypaklığını,
hilebaz lığını yontmak, törpülemek, keskinin ucuyla eşelemek, cilalamak ve sonra
karşısına geçip yudumlamak çayını, yonttuğu, törpülediği hayata bakarak…
Çok güzel ve çok özel bir yazı Güven ;sevgi başka bambaşka birşey ,şairlerimizin dilinde ve senin kaleminde...Teşekkürler ,sevgi ile...
YanıtlaSil
YanıtlaSilTeşekkür ederim Arzu Öğretmenim;sevgi,saygılarımla..