Sayfalar

23 Temmuz 2014 Çarşamba

BİR SEVDANIN BELGESİ


Kamera; Güven   Marmara Adası-Marmara İlçesi


BİR SEVDANIN BELGESİ

 Yapı Kredi Yayınları Orhan Veli’nin doğumunun 100. yılı nedeniyle bir eser yayınladı; Yalnız Seni Arıyorum. Nahit Hanım’a Mektuplarla başlayıp, sadece Nahit Hanım’dan Orhan Veli’ye gelen bir mektup ile biten büyük aşkın yaşanmışlıkları.

  Orhan Veli ile Nahit Hanım’ın (Nahit Gelenbevi) birbirine duydukları sevgi, kavuşamamanın, yasak ve ulaşılmaz olanın yarattığı girdapı, yalnız ve yalnız mektuplarla aşılmaya, o büyük sancılar azaltılmaya çalışılmış.

  170 sayfalık kitabın hemen girişinde, yazıma başlık olarak seçtiğim sözcükler bulunuyor;

Bir Sevdanın Belgesi… Aynı anda iki eseri yan yana okudum. Birisi, ebedi hayata yönelmiş, edebi hayata kalıcılığın dizelerini armağan etmiş şair Orhan Veli. Diğer şair ise, günümüzün, bu zamanın gök kubbesi altında yaşamın her türlü kalp atışlarına, kendi beden motorlarıyla sevgi dağıtan, her türlü kabalığı, hoyratlığı törpüleyip, cilalayan şair, Olcay Kasımoğlu’dur.

  Yüreğimde Sakladığım Son Sözüm ve Yalnız Seni Arıyorum eserlerini tam da şairleri, onların yüksek duygularını, onların soluk alıp vermelerini, insanlığa uzanan ellerinin titreyişini, barışçıl esintilerini daha iyi algılayacağım tatil zamanında; Marmara Adasında okudum.

 Bu eserlere, mabede girer gibi, heyecan içinde, iç motorları en sessiz ve en yavaş haliyle… Taş mekanın, ahşap kapısını ağır ağır açtım. Orhan Veli için şu sözler kalıcılığın nezaketiyle buluşmuş;

 “ Boğaz’ın bir ucunda, Sarıyer’de, yalnızlık ve yoksunluk içinde yaşayan bir adam… Sıkboğaz eden parasızlıkla boğuşurken bile sevdasıyla soluklanmayı, gönül işçiliğiyle geçinmeyi öğrenmiş bir adam… Şiirle, sevdalarla, dostluklarla, at yarışlarıyla, sandal gezintileriyle, Karadeniz rüzgarıyla, yosun kokularıyla, alaca gemilerle, gökyüzünün mavisiyle, durmaksızın havayı karalayan martılarla ve elbette ‘ rakı şişesindeki balık’larla avunan bir adam…”

  Orhan Veli’nin mektuplarıyla kalıcı hale getirdiği, edebi hayata inanılmaz güzel mısralar kadar değerli mektuplar bıraktığı mektuplara; can, kan ve duygu verdiren kadın Nahit Hanım için çok yürekler attı. Bu yüreklerden birisi de Samet Ağağlu’dur. Nahit Hanım için; “ Rönesans gibi kadın” sözcüğü Cemal Süreyya’nın tanıklığıyla bu zamana kadar ulaşıyor. Ya da bir başka söylemi; “ Cumhuriyet gibi kadın”

  Nahit Hanım’a sadece Orhan Veli mi sevdalanmış; hayır! Rönesans gibi bir kadın olacak da onlarca şairi, yazarı; zarafetin, yeniliğin, yenilenmenin ateşiyle yakmayacak; bu mümkün mü; elbet değil. Sabahattin Ali de böyle sevdalılardan birisidir. Gönül seslenişine karşılık bulamadığı için Nahit Hanımı bir parça “hafif meşrep” bulur. Nahit Hanım’ın gücü, güzelliği karşısında, onun sekiz cephesi olduğunu, onu tanıyanların ancak üç cephesini tanıyabileceğini anlatır Orhan Veli’ye.

 Veli, sevdiği kadına birçok kez hep aynı seslenişi yapıyor; “ Sevgili Nahitim” Kitabın 45. Sayfası,” Canım Nahitim” diye başlayıp şu sözcüklerle tamamlanıyor; “ Koltuklarının ter kokusunu duymak istiyorum.”

 Sadece şairlerin değil, insanların içindeki sevgi yok olsaydı, yaşamın yokluğu, bugünün bütün anlamını kendi içinde büyük yıldızları yutan devasa kara delikler gibi bizim her şeyimizi yutardı.

 Orhan Veli, sevgiyi ve sevmeyi en üst düzeyde yaşayan, parasızlığı ise en altta hissettiği zamanlarda bile anlamlı, kalıcı şiirler üretmiş;

Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda;
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra…

  Orhan Veli ve Nahit Hanım’ın yaşamın diriliğini bozmadan tane tane, yine yaşama akan nehir kadar güzel, nalsı ve kararlı mektupları bir tarafımda; diğer tarafımda ise Olcay kasımoğlu’nun tazeliğini, toprak, su, rüzgar, güneşle harmanladığı şiirleri;

Canı canıma sürgün yar!
Gel ömrümün gülşeni,
Sende bulsun hayat…

 Bir başka şiirinde; Sustum; Korkak dediler/Söylendim; zehri var dediler/Biraz konuşayım dedim; kahrı var dediler/Ne zaman itirazım çoğalsa; muhalif dediler. Kasımoğlu o kadar çok üretmiş ki, her üretim, her erişmişin ölümün elinden kaçırabildiği kadar kaçırılacak eser gibi kitabın, taş yapının, ahşap kapısından girdiğim loş, serin salonuna yayılmış;

 “Her şey kendine akan bir ırmak gibiydi/ Sözün düştüğü yer rüzgar serinliğinde.”

 İnanıyorum ki Olcay Kasımoğlu daha çok sözcükleri şiirlerin sihirli güçleriyle buluşturacak.

  Orhan Veli'nin genç yaşta ölümünden sonra diş fırçasına sarılı bir kağıda yarım kalmış şu şiir; Aşk Resmigeçidi, adlı şiirin mısraları yazılmış;

  Hiçbirine bağlanmadım/Ona bağlandığım kadar/Sade kadın değil insan/Ne kibarlık budalası/Ne malda mülkte gözü var/Hür olsak der/Eşit olsak der/
İnsanları sevmesini bilir, yaşamayı sevdiği kadar.

 Güzel şey, sevmek hayatı; hayatın çok sesliliğini, her türlü zorbalığını, kaypaklığını, hilebaz lığını yontmak, törpülemek, keskinin ucuyla eşelemek, cilalamak ve sonra karşısına geçip yudumlamak çayını, yonttuğu, törpülediği hayata bakarak…

 Güven Serin 



 


  

2 yorum:

  1. Çok güzel ve çok özel bir yazı Güven ;sevgi başka bambaşka birşey ,şairlerimizin dilinde ve senin kaleminde...Teşekkürler ,sevgi ile...

    YanıtlaSil


  2. Teşekkür ederim Arzu Öğretmenim;sevgi,saygılarımla..

    YanıtlaSil