Kamera; Güven Karaoğlan Parkı Antalya
Dünyalar içinde dünya;bakışlar
içinde bakışlar.
Çitlembik ağacının hemen sol yanında
kim, hangi sanatçı ve niçin yapmış,
bir açıklaması yok. Bir şövalye duruşu
ama bir işçinin,köylünün, memurun; kısacası
halktan birisinin yüzü;belki de hepimizin
isyan eden,ama insan kalan yüzüdür...
GARCİA’YA MEKTUP
Yaşam ve yaşamın
ihtiyaçları hızla değişirken, değişmeyen bir şeyler de var; insanın sadakati;
yaptığı işe inanması ve inandığı işi sonuna kadar yapmak için elinden gelen
mücadeleyi vermesi…
Garcia’ya Mektup
zamanımızdan yüz yıl önce bir gazete makalesinde yayınlandı; bu makale tarihin
en fazla okunan makalesi unvanını da aldı. Milyonlarca kopyası çıkartıldığı
gibi, bakanlara, askerlere, memurlara dağıtılmıştır.
Yeryüzünde birçok
şairin, yazarın hikayeleri, şiirleri, romanları başka dillere çevrilmiş
olmasına rağmen, bir makalenin başka dillere çevrilmiş olması oldukça
önemlidir. Bu makalenin yazarı Elbert Hubbart’tır. Köşe yazısının başlığı ,
“Garcia’ya Mektup”tur.
Philistine isimli
derginin 1899 Şubat sayısında yayınlanan bu yazının olağan üstü özelliği olmasa
da, sıradan bir çavuşa verilen bir mektubun hikayesini anlatıyor. İşte bu
hikaye; yazılmış olan bu gerçek mektup, dilden dile çevrildi ve anlatıldı.
Günümüzden 114 yıl önce yazılan bu mektubu ve hikayesini, yaşamın inceliklerinden
hep ders çıkarmak isteyenlere bir hediye gibi sunmak istiyorum;
“Garcia’ya Mektup
ABD ile İspanya
arasındaki savaş sürerken, ABD Başkanı, çok acele olarak Küba’daki isyancıların
önderi General Garcia’ya bir haber göndermek istedi. Garcia’nın nerede olduğu,
hangi dağlarda gizlendiği bilinmiyordu. Kendisine posta veya telgraf yoluyla
ulaşmak imkânsızdı.
ABD Başkanının ona,
ne denli acele haber gönderip yardım istediğini bilenler, Garcia’ya bu haberin
ancak bir mektupla elden ulaştırılacağını söylediler. Başkanın çaresiz
bakışları arasında yanıt çevresindeki subaylardan birinden geldi;
“Benim birliğimde
Rowan adlı bir çavuş vardır. Kimsenin nerede olduğunu bilmediği Garcia’yı o
bulabilir, bu mektubu ona ulaştıra bilir.” Dedi.
Bu yanıta Başkanın
aklı pek yatmamış olsa da, yapılacak bir şey de yoktu. Rowan çağrıldı,
kendisine Garcia’ya gönderilecek mektup uzatıldı ve... “ Bunu, ,Garcia’ya
teslim edeceksin.” Denildi.
Rowan, yola çıktıktan
tam dört gün sonra, gecenin karanlığından yararlanarak üstü açık bir kayıkla
Küba sahiline vardı. Küba’nın sık, el değmemiş ormanlarına dalıp, gözden
kaybolduktan üç hafta sonra, adanın öteki yakasında ortaya çıktı. Ülkesinin
düşmanı bir ülkeyi, bir uçtan diğer uca yürüyerek geçti ve Garcia’ya mektubu
teslim etti.
Burada size Rowan’ın
Garcia’ya mektubu götürmek için ne zorluklar geçirdiğini anlatacak değilim.
Onun, ne denli kahraman bir asker olduğunu da anlatacak değilim. Yalnızca bir
noktayı, hem de çok gereksinim duyduğumuz bir noktayı, iyice belirtmek için
yazıyorum size tüm bunları.
ABD Başkanı’nın makam
odasındaki olayı, ana çizgileriyle bir kez daha gözden geçirelim;
ABD Başkanı Mckinley, Garcia’ya teslim edilmek üzere Rowan’a
bir mektup verdi. Ona yalnızca; “ Bu mektubu Garcia’ya teslim ediniz.” Dedi.
Rowan mektubu aldı, göğsüne bağladı, selamını verdi ve odadan çıktı.
Lütfen dikkat ediniz;
Rowan, ‘Garcia nerede?’ diye bir soru sormadı. ‘Garcia kimdir?” diye bir soru
da sormadı. Yaptığı tek şey, kendisine verilen görevi almak oldu. Zaten
kendisinden beklenen, onun da yapması gereken şey buydu.
Rowan, ülkesindeki
her okula heykeli dikilecek ve yetişen tüm kuşaklara örnek olarak
tanıtılabilecek bir ‘ölümsüz kahraman’dır. Fakat bugünün gençleri onun
kahramanlığından çok, başka bir özelliğini örnek almak zorundalar. Rowan’ın
örnek alınması gereken özelliği, verilen görevi sadakatle kabullenmek, o görevi
yerine getirebilmek için hemen harekete geçmek ve görevi eksiksiz
tamamlayabilmek için tüm enerjisini bir noktada toplamak disiplinidir.
Garcia’ya mektup
getirecek kişilere gereksinim var. Hem de en kısa sürede, her yerde her zaman.”
Belki de binlerce
yıllık göç, savaş, kayıp, destan, hüzün ihanet yaşansa bile hâlâ var oluşumuz;
Türkiye gibi muhteşem bir coğrafyanın halkı, sahibi olmanın onurunu yaşıyorsak
içimizdeki gizli ve sessiz Garcia’ların var oluşlarının hatırınadır; kim bilir…
Gizli ve sessiz Garcia'ların artık seslerini yükseltmesini diliyorum.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık.
YanıtlaSilMerhaba Mehmet Osman Bey; kesinlikle bende diliyorum;saygı ile...
Türkiye gibi muhteşem coğrafyada, her tür talana, yalana dolana karşı hala varlık sürebiliyorsak bunu..direnen işçi, köylü, emekçi kardeşlerimize, gençlerimize.. yani halkımıza borçluyuz.. İçimizde nice cevherler saklıdır bilinmeyen! kendini göstermeyen kim bilir!.
YanıtlaSilAslında burada asıl kahraman çavuştur öyle değil mi!. Her koşulda Garcia'ya Mektubu ulaştırmıştır. Bizde de; bir şarlatanlar!. soytarılar var!. bir de, sözünün eri olanlar var!. Her koşulda vatan-namus diyenler ve and içenler 'sözümün arkasındayım' diyenler var!.
Göğsü toprak toprak kokan bizim Yiğitlerimizdir!. Onlara selam olsun!.
Yaşamın inceliklerinde, alınası nice dersler adına...bu güzel paylaşım için teşekkürler sevgili Güven..İlgi ile okudum.. Esenlikler dilerim..
Ben başka açıdan yaklaşacağım olaya,biraz "gözlerimi kaparım vazifemi yaparım" durumu da çıkartılabilir Rowan'ın şahsında :)
YanıtlaSil
YanıtlaSilGünaydın Esin. Direnmek,iç huzur ile,korkmadan aynaya bakan bir yüz ile ve başını göğe kaldırdığında insan olmanın küçük bedeninin sonsuza uzanan ruhu ile yapılıyorsa, çok özel bir esinti duyuyor insan;çok özel...
Teşekkür ederim.
YanıtlaSilGünaydın Dalgaları Aşmak, gözlerini kapayanların vazifeleri yapışı, onlar adına büyük kurnazlık belki; fakat ruhlarının kapalı oluşu, ara sesleri duymayışları, ara renkleri fark etmeyişleri de büyük kayıp :)) Ne diyelim; tercihleri seviyorum ben; buna kader derler; ama insanın tercihleriyle şekillenir...