Kamera; Güven Düden Şelalesi - Antalya
Kamera; Güven Düden Şelalesi
Geçmişin izleri;tabiatın muhteşem çığlıkları, yaşamın
muhteşem yeşermesi;hepsi döngünün,dönüşümün
bitmeyen hedefleri adına...
ENGELLİ OLMAK ZOR ŞEY!
Engelli olmak zor
şey; hele hele Türkiye’de yaşıyorsanız daha da zor… Bilinen rakamlara göre
Türkiye nüfusunun yüzde 12,5, yani 8,5 milyon insan engelli. Bazıları doğuştan,
bazıları sonradan; engelli durumuna düşüyorlar; bedenlerinden bir parça
kaybediyorlar.
Antalya Tekirova’nın
çam kokulu caddelerinde gezerken üçayağı olan köpeğin verdiği mücadeleyi
izledim; ön ayaklarından birisi kaza sonucu kesilmişti. Hayvan sevgisini
kaybetmemiş birkaç sevgi dolu insan köpeği büyük telaşla veterinere getirip
yaşama kazandırmışlar.
Köpekler, atlar dört
ayakları olunca doğanın doğallığı içinde koşarlar; alımlı, coşkulu,
alabildiğince özgür… Altın sarısı tüyleri olan köpeğin bakımlı bedeni, yaşam
içinde var oluşu üçayağı ile zor da olsa, etrafı dolaşmak, yine o eski günlerin
hatırına yeşilliklerin, ağaçların etrafında tur atma alışkanlığı adına, üçayağı
ile zorlanarak yürüyordu. Bu yürüyüş, buruktu eksikti; ama yaşamın içinde,
insan olma telaşı duyduğumuz zamanlardaydı.
Türkiye Sakatlar Birliği
Başkanı ve bedeninden bir veya birkaç parçası eksik olan insanlar haykırıyor;
bizde canlıyız, bizim de yaşam hakkımız var; bir uzvumuzun eksik olması, bizim
yaşamdan kopuk olacağımızı göstermez; unutmayın; bir gün sizde engelli
olabilirsiniz!
2005 yılında AKP
hükumeti tarafından engelliler için çıkarılan yasada; yedi yıl içinde kamusal
alanların, binaların, toplu taşıma araçlarının engellilerin erişimine uygun
hale getirilmesini zorunlu kıldı. Engellilere, pozitif ayrımcılık yapılacak;
böyle karar alınmış, uygulanma sözü verilmişti.
Kamusal alanları,
binalar, toplu taşıma ve daha duyarlı belediye başkanlarının şehirlerinde
değişmeler hızla ortaya çıkmaya başladı. Görünüşte benim şehrimde de
engellilerin yürüyeceği kaldırımlar var güya! Yarısı eğri büğrü, yarısı; kırık
dökük kaldırımlar… Kesintiye uğramadan geçebilecekleri bir yer yok gibi…
Engelli olmak zor sanat elbet; ama engelli olmayanların bile zorlandığı bir
şehirde yaşıyoruz; trafiğin canavarlaştığı, kaldırımların, parkların yetmediği
bir şehir…
Antalya şehri
turizmin en fazla etkilediği illerimizden birisidir. Paha biçilemez doğası,
ormanların, dağların yuttuğu sayısız antik şehri ve hızla değişen şehir yapısı;
Akdeniz’in renkten renge, kokudan kokuya geçiş törenlerinin yapıldığı yerde
bile engelliler zorlanıyorsa, büyük sıkıntı yaşıyorsa; varın gerisini siz
düşünün!
Likya, Termessos gezi
programı içinde geçirdiğim dört günlük Antalya zamanlarında insani açıdan mutlu
olduğum güzellikler fazlaydı; yeşili, tarihi, güneşi, dağı, ormanı ve Liman
Aynalı Lokantasının şen garsonu Abdullah, Asya Lokantasının enerji, marifet
deposu olan garson Mehmet’i, falezleri, yasemin çiçekleri, limon, portakal
bahçeleri, taşa düşen insan ruhu ile bir sürü şey…
Hava limanına beni
götürecek otobüsü beklerken; Antalya şehrini sevmem için ne kadar çok şeyin
olduğunu da düşündüm. Sadece bir tek şey değil; onlarca şey… Bütün bu güzel
düşünceler içinde yakınıma bir engelli yaklaştı. Yürüme engelliydi. Engelli
arcı içinde ve Antalya'nın geniş kaldırımlarında huzurlu bir günün içinde o da
otobüs beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra yaklaşan bir otobüs onu gördüğü
halde, görmemezlikten gelerek bir sürü insanı üst üste alarak yoluna devam
etti. Sonra, bir otobüs daha geldi; onun şoförü de yerim dar, yerim yok;
görmüyor musun diyerek engelliye pozitif ayrımcılıktan öte negatif iticiliğin
en negatif haliyle; bakmadı bile.
Antalya'nın turizmle
değişen insan yüzü; insanları da değiştirmeye başlamıştı; özellikle kadınlar;
durakta bekleyen engelli adamı almayan otobüs şoförlerine ve engelliyi yok
sayan bir an önce otobüse binenlere tepki göstermekte gecikmediler. Üç kadın,
yürüme engelli adamı olmayan araçların plakalarını aldılar ve engelli adama
teslim ettiler.
Engellilerin
günlerini kutlamak güzel bir şey; ama engellileri bu toplumda yaşayan bir canlı
gibi kabul edip, onların yerine kendimizi de koymak; bunca telaşı, kargaşayı
azcık kenara bırakıp; görmek, dinlemek ve anlamak,daha da güzel…
Her yazınızı ilgi ile okuyorum ama bu kez daha bir etkileyici geldi anlattıklarınız. Çünkü fonda benim yaşadığım,aşık olduğum kenti anlatıyorsunuz. Elbette yazının ana fikri fonunda betimlediğiniz kent görüntüsünden daha önemli. Benim hayat arkadaşım da bir engelli. Yaşamının en verimli en ele avuca sığmaz yıllarında kısıtlandı dünyası. Onunla birlikte ben de yaşadım, yaşıyorum tüm sıkıntılarını. Bakmayın siz yasalarda verilen sözde haklara. Önemli olan işlevsellik. O süslü yasalar hep kağıt üzerinde kalıyor bu ülkede. Aslında hepimiz her an bir engelliye dönüşebiliriz. Bu ihtimalle yüz yüze olduğumuzu kavramamız belki sorunları bir ölçüde çözebilir.
YanıtlaSilO üç bacaklı köpeğin durumunu anlayabiliyorum. Onların da farkındalıklarının ve duygularının fazlası ile olduğunu bilenlerdenim. Zaten ülkemizde sokaklarda yaşam savaşı veren hayvanların çilesi çok fazla. Bir de engelli olması zorun zoru. Umarım o ve diğerleri korunur, gözetilir. Bu konularda söylenecek ne çok söz var. Sustum..
YanıtlaSilİç içe geçmiş yaşamların olduğu diyarda yaşamanız ve yaşam içindeki diğer canlılara itina ile, sevgi ile yaklaştığınızı biliyorum; ve bütün bunları bilmek, bizi üzen, yeterince duyarlı olmayan,hatta yok edici mantık ve eylemlerde bulunanları görüyorken bir teselli, bir ümit oluyor bana.
Teşekkür ederim;taşa adanmış yüzlerce yıl önce yaşamış kahramanlara sunulan onur belgeleri gibi onur ve sevgi paylaşımı içinde...