Sayfalar

23 Ağustos 2013 Cuma

TANRIM HAYAT MUAZZAM


Kamera; Güven  Bozcada

Bu kaleyi, Enez kalesini, Selçuk kalesini, Alanya kalesini;
sevmekten öte tüterek özlüyorum;ruhun bülbülün dağlarda
dolandığı gibi onların özlemiyle yanıyorum; tıpkı, sevgilinin
özlemiyle yananlar gibi...

TANRIM HAYAT MUAZZAM

“  Anılarımı eksik yaşamak yerine şiddet ve aşırılık konusunda hata yapmak isterim. Hüzünlerin, sevinçlerin besleyici olduğunu bilirim.

  Her şeyi yapmak istiyorum. Hazzı arıyorum; aklın, iradenin, hislerimin dokunduğu, kokladığı hazzı.

  Nelere inanıyorum; Özel hayata, kültürü desteklemeye, müziğe, Shakaspeare’e, eski binalara.

  Nelerden keyif alıyorum; Müzik, âşık olmak, çocuklar, uyumak.

  Kusurlarım; Hep geç kalmak, yalan söylemek, çok konuşmak, tembellik, hayır deme irade zayıflığı.

  Evlilikle kişiliğimi belli ölçüde yitirdim. Saygılarımı, ideallerimi suyun üstünde tutmak için mücadele ediyorum. Beyaz aklımı kitaplarla suluyorum. Onları duvar olarak da kabul ederim, geçip arkalarına saklanırım.

  Fikir sahibi olmaktan bıktım, konuşmaktan usandım.”

 Bütün bunları söyleyen, göklere değil de anılara döken ben değil Susan Sontag’dır. O bir kadın; arayışın, cesaretin, sonsuzluğu hissedip sonlu insanın hiç çekişini yapan bir kadın. Saygı duyulacak şey…

 Susan Sontag söylemekten öte yapacağı hataların bile o büyük insan medeniyetine taşıyacağı büyük sütunları düşünerek, mimari ve mühendisliği, güzel sanatları hayata bakış felsefesinde taşıyarak tutunuyor hayata.

 Ya ben; ben de bütün bunları yazmakta, sözcük arayan şair gibi keşfedilecek hislerin arınmış ruhlarına tutunmakta büyük heyecan duyup sarılmam, bunları paylaşmaktan hoşlanmam, yaşamı en zor anlarında, dibe vurmuş acıları yaşarken; küçük bir kelebek, yavru bir kuzu gibi kırları düşünüyor olmam ve değişimi hak edecek koşuşturmanın damlalarını içe süzen canlı değil miyim?

  Bu yüzden saf iyiliği, deneyimsiz doğruluğu istemeyerek, çocukça yalanların kötülüklerinde EN BÜYÜK acıyı çekiyorum.

  Kaç kişi Susan Sontag gibi olabilir? Bu cesareti, edebi sözcüklere ruh verip, yaşama hediye ederken kendi tanıklığını, çıraklığını yapabilir? Soruyorum kaç kişi?

 Sadece başımızı gömüp örtmemiş-iz; ruhlarınızda gömülmüş; düşünmekten, aramaktan, dokunmaktan, hata yapmaktan, güzeli kovalayan yalanlardan korkan ruhlarınız, bedenlerinizi zamansız solduruyor; sizler doğru şeyi suçlayacak kadar eğrilere bile tutunamamışsınız!

 Neşe ve hüznü bile tanımlamaktan yoksun, sürekli bir suç-suçlu arayan SİZLER, kurtarıcı aramakla en büyük UTANMAZLIĞI yapıyorsunuz.

 Hayatın akışına tutunan, tutunduğu yerden uzaklaşsa da döngünün getirdiği her yerde kök salıp bir mevsim daha yeşillenen, renklenen Susan Sontag; minnet ile selamlıyorum ruhunu.

 Kıyamet gibi yağan bilgi kirliliğinde, korkunç insan sürüsü bolluğunda edebiyatın, felsefenin yanında duran Ali Bulunmaz; teşekkürü borç biliyorum sana. 

 Güven Serin

2 yorum:

  1. Son zamanlarda okuduğum en muhteşem yazı.Suzan Sontag'ın anlatımına hayran kaldığım gibi;yaşamın dolambaçlı kıvrımlarında devinirken''Dur hele!Bak nerelerde, ne haldesin?'' dedirten bir sorgulamayı Susan Sontag aracılığı ile anımsattığınız için size de minnet duydum.

    YanıtlaSil

  2. Günaydın Begonvilli Ev. Susan Sontag, size el salladı; bunu hissettim; inanın...

    Ve ben, teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil