Sayfalar

18 Nisan 2013 Perşembe

GECENİN ÖRTÜSÜ


Kamera; Yunus    Ganoslar ve Ben

Ganosların tepelerinden süzüldüm Marmara'ya. O ki,
milyonluk öykülerini, mitolojinin tanrı ve tanrıçalarını
anlattı bana. İnsanın hikayesi, uzun hikaye, dedi...

GECENİN ÖRTÜSÜ

  Gece her şehre başka başka iner. Hatta aynı mahallede, her aileye farklı girer. Gecenin örtüsü, örtülerin en eskisi, ilk olanıdır. Canlıların ürettiği bütün örtülerden daha eski… O yüzden gecenin örtüsü saygıyı, şükranı hak eder.

  Gece büyük örtüsünü indirdiğinde yarım küreye, örtülmeyen bir şey kalmaz geriye. En ışıklandırılmış yerlerin koyu görünmezleri vardır. Işığın giremediği, yetersiz kaldığı yerlerde gecenin örtüsü ve gecenin içinde yol alanlar vardır sadece. Karanlık, gecenin eseridir. Gece örtüsünün vazgeçilmezidir karanlık. Karanlığı suçlu bulan, karanlıktan yararlanan da insandır. Hayvanların geceye olan minnetleri, gece kadar doğal ve döngünün tekrarlanan dengesi içindedir. Geceye en büyük ihaneti ve en büyük onuru da veren insandır.

  Şehirlerin şehir olduğunu gecenin örtünmeye o muhteşem örtüyü çıkarmaya başladığı zamanlarda çıkar ortaya. Geceye uyum gösteren şehir halkı ve yalan ile doğruluğu yan yana bulmuş, hangisinden alacağına ve sahipleneceğine karar vermiş şehir yöneticileri bütün hünerlerini gece için çıkartırlar ortaya.

  Şehirlerin mimarisi, gecenin örtüsüne gülümseyen aydınlığın vazgeçilmezi olan ışıklandırmalarla güzeldir. Gecenin sesleri ve geceye karışan çiçeklerin kokuları, gündüzün bütün telaşını, zırvalamalarının bir kenara iter. Mesela, yaseminler gece bir başka kokar. Gecenin koridorlarında ilerlerler gecenin hakkını veren insanların romantik yüreklerine. Örneğin, dolunay gecenin örtüsünden sıyrılıp düşer yeryüzüne. Delip geçer o büyük örtüyü, hiçbir zararı, ziyanı ortaya çıkartmadan. Işık yoludur dolunayın geceden geçip bize sunduğu huzmelerinin sanatı.

 Geceye saygınız varsa, gecelerin içine karışacak insan huzuru taşıyorsanız, şehrinizin uygar ruhu sizi terk etmediyse eğer, gecenin buluştuğu bir tepeden seyredin denizi. Mesela Kumbağ tepesinden bakın Marmara Adasına, Hayırsıza. Işığın gece ile ortaklaşa yaptığı büyük dansı, size sunduğu muhteşem pırıltılı yolu, yürüyerek geçin. Bazen, bedenin yerine ruhun hayal gücü yürür. Asıl yürüyüş ve huzur o hayal gücünde saklıdır. İşte şairler böyle zamanlarda doğururlar dizeleri:

 Gecenin sessizliğinde ve gecenin örtüsünü çektim üstüme.
 Yalnızlığın büyük erdemi, huzura dur, hüzne gel dediği
 O zamandayım işte.

 Ağlamak değil bu iş, gözyaşı gençleştirmesi olmalı.
 Örtünün uçsuz bucaksızlığı, karanlığın gece örtüsü,
 Düşlerimin sınırsız çocuk oyunları…

  Hepsi, bütün oyun kokan düşler, yaslanmışlar yorgun gündüze.
  Ve ben, yalnızlığın içinde, örtülerin en eskisini çektim üstüme.
  Hıçkırık yok, inilti, isyan yok; sadece gözyaşı gençleştirmesi var.

  Gecenin devasa örtüsü neleri örtmez, gizlemez ki? Ne hinlikler kurnazca gülümser gece inince ovaların, vadilerin üstüne. Gece, şehirlerin sınanmasıdır. Kasabaların, köylerin gece ile olan büyük alış verişidir aynı zamanda. Gündüzün yorgunluğu, koşturması, yıpranması, gece ile temizlenecek, arınacak ve tekrar yaşama geri dönecek.

  Terör ve teröristler gündüzden çok geceyi, gecenin örtüsünü severler. Kanlı paraların el değiştirmesi, körpe genç kızların kandırılmışlığı, bol makyajlı bedenleri de gece içinde büyük düşlere yelken açarlar. Gecenin pusuları heyecan vericidir. O pusulara inanmış, insan medeniyetinin yok etme, öldürme ile kandırma ve günü kurtarma ile devam edeceğini sanan bütün budalalar gece çıkarlar ortaya. Gecenin büyük örtüsü, onların kan kokan ellerini, nursuz yüzlerini gizler. Ama sesler hep aynıdır; hoyrat, ruhu alınmış ve sanatın renkli hayallerinden yoksun…

  Gece çekiliyor şehrimin üstüne. Yine sınanıyor, sessiz sokaklarında gezinen tek tük insan kılığındaki gölgelerle.  Şehrimin geceleri sessiz, bitkin ve çaresiz… Gecelere, gecenin büyük örtüsüne sığınan insanların da farklı olduğunu sanmıyorum. Gündüzün garip koşturma telaşını, hak edilmiş uygar bir şehirli gibi düşünseler; gecenin ışıldayan sokaklarında, müzik, renk, insan sesleri olurdu.

 Güven Serin

  

   


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder