Sayfalar

18 Mart 2013 Pazartesi

AKLIN,İLİMİN ve GÖRGÜNÜN CEVABIDIR


Kamera; Tamer Kaptan  Ganoslar Diyarı

Ne insanın arayışı biter, ne evrenin... İdeal olan nedir?
En doğru olan? Matematik sonuca giden bilimdir.
Ya insan, matematiği icat eden ve öğrenen insan,
kendi ruhunu neyle beslemeli ki, evrenin eğlenceli
değişimine ayak uydurup, huzur içinde ağlasın ve
gülsün.

AKLIN, İLİMİN ve GÖRGÜNÜN CEVABIDIR

  Özgürlüğün, halkın ve hakkın savunuculuğuna soyunmuş gazetecilik bilisizliğe, gurura, büyüklük hastalığının sarhoşluğuna soyunduysa yapacağı hatalar da büyük olur. Hani, nasıl derler; şapka düşer kel görünür…

  Ahmet Hakan Coşkun 3 Mart günü kendi köşesinden bilim insanı A.M.Celal Şengör’e adeta saldırmıştır. Bir akademisyene eleştiri silahlarını yöneltmek için o akademisyen gibi bilgi, görgü ile donatılmak gerekir; sonra, tarihin kayıt altına aldı kabalığın, cehaletin hesabını bir türlü denkleyemezsin.

 Büyük bir sükse içinde yaşam süren, yaşamın taze baharında başı dönen Ahmet Hakan Coşkun’un 3 Mart gazete köşesindeki yazısını olduğu gibi aktarıyorum;

Antropoloji bilimdir, Atatürk zamanında kafatasları o yüzden ölçülmüştür.” Diyen ünlü bilim adamı Celal Şengör’e sesleniyorum; Madem öyledir hocam… Sizin kafa-tasını şöyle bir ölçsek… Ardından da bilimsel bir toplantıda sizi örnek olarak gösterip; işte Celal… Tipik bir Türk… Kafatası ölçüsü şudur, aslan gibidir, beyaz ırktandır, falan diye teşhir etsek? Ne dersiniz? Bir şey daha söyleyeceğim Celal Şengör Hocam… Antropoloji tabi ki bilimdir… Ama bir zamanlar ırkçılığın hizmetine girmiştir… Aksi takdirde IRKÇI ANTROPOLOJİ diye bir kavram niye ortaya çıksın ki?”

  Bu abukluğu, muhteşem sabukluğu okuyan bilim insanı A. M. Celal Şengör bir cevap yollamış, takkesi düşen, keli görünen Ahmet Hakan Coşkun’a. Öyle bir cevap ki üniversite öğrencilerinin hoşgörülük ve bilgi sanatı için kullanacakları özel bir çalışma gibi bir şey…

 Cesur, aynı zamanda edebi yazı kahramanı olan Ahmet Hakan Coşkun ne yazıktır ki bu cevabı yayınlayamamıştır. Şimdi, A. M. Celal Şengör’ün Ahmet Hakan Coşkun’a yazdığı cevabı yayınlıyorum;

Muhterem Ahmet Bey, Antropoloji konusundaki yazınızı cevapsız bırakmak istemedim: Benim kafatasımı istediğiniz gün gelip ölçüp bir toplantıda teşhir edebilirsiniz, ama bir Türk’ün kafatası diyemezsiniz, zira buna antropoloji izin vermez. Kabaca hangi ırktan olduğumu ise söyleyebilirsiniz ve bu ırkın pek uzun zamandan beri Anadolu topraklarında yaşadığını belirtebilirsiniz. Atatürk döneminde yapılan işte bundan ibarettir. Ama benim Türk olduğumu (veya olmadığımı) söylemenin başka antropolojik yolları vardır. DNA’ma bakarsınız ve Türkiye’deki DNA bankası ile karşılaştırabilirsiniz. O zaman teşhis daha doğru olur. Kan grubum ise size insan grubu içinde olduğumu söyleyebilir. Bugün antropoloji kan gruplarını kullanarak insan gruplarının eski göç yollarını çıkarmaktadır.

  Antropoloji bir zamanlar ırkçılığın hizmetindeydi demek (ırklar arasındaki farklılıkların incelenmesi bugün dahi antropolojinin konusu dâhilinde olmasına rağmen), fizik bir zamanlar toplu katliamların hizmetindeydi veya kimya gaz odalarındaki ölümlerden sorumluydu demeye benziyor. Bu muhakeme tarzını ve sayın başbakanın saldırgan bilgisizliğini desteklemeyi size yakıştıramadım. Unutmayınız her tabii nesne tabiat bilimlerinin konusudur. İnsan dâhil. Sanırım antropoloji bilimine bir ÖZÜR DİLEME BORÇLUSUNUZ.

  Geçen haftam ki yazım da aslında bu konudaydı. Ahmet Bey’e cevaben devam edersem; IRKÇI ANTROPOLOJİ diye bir kavram yoktur; antropolojinin ırkçılık hizmetinde
kullanılma konusu vardır. Biyoloji de aynı maksada hizmetten kullanılabilir.”
  Görünen o ki dostlarım, heyecanına, gururuna, cehaletine yenilen bir toplumun çoğunlukta olduğu bir diyarda yaşıyoruz. Bu bize neyi hatırlatmalı? En yakın arkadaşımızı bile kınarken, eleştirirken ne kadar bilgi, görgü sahibi olduğumuzu düşünmeyi de unutmamak gerekir. Sonsuza uzanan bir hoşgörü, suskunluk içinde yaşamak; iradesi olan hiçbir insan olmaz, olamaz ama insan isterse silahını illa ateş, top, mermi, barut, kılıç, taş, gaz, barbarlık olandan seçmez…

 Ey akıl, ilim, görgü önünde bir kez daha eğiliyorum. Bilginin evren gibi genişlediği, her an her şeyin değiştiği bu ortamda düşünerek ifade etmenin, araştırarak, sorgulayarak yol almanın büyük erdemi insan denen canlıyı ve benim şu an ki bedenimi muhteşem bir rüzgâr gibi üşütüyor. İnsana; heyecan, coşku ve irade veren bir üşütme…

 Güven Serin





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder