Sayfalar

19 Ocak 2013 Cumartesi

FARKLI İNSANLAR


Kamera; Güven   Ganoslar Kamp Zamanı

Sevdiğim iki insan; iki güzellik; Latife Hanım ve Aziz Bey

FARKLI İNSANLAR

  Beş milyar yaşındaki dünyanın yedi milyar insan topluluğuyla, saatte 110 km hız yapan dünyanın büyük yolculuğu devam etmekte. Ne büyük, ne muhteşem bir şey, böyle hızlı bir dünyanın içinde ve sırlarla dolu bir evrende yol almak…

  Yolculuğun içinde, yaşam dolu bu gezegende en önemli canlı insandır. Hiçbir canlı dünyanın gidişatını, doğal yaşamı böylesine etkilememiş ve etkileme kudretinde değildir. Kaderin başkaldırıcı-lığını ve büyük zarafetin boyun eğişini, büyük insani hareketleri ve muhteşem katliamları, hepsini insanın yüksek bünyesinde görüyoruz.

  Şüphesiz tarihimiz sayılamayacak kadar güzel ruhlu, yüksek karakterli insanlarla dolu; çünkü tarihin içinde tarihler yazmış, tarihlere konu olmuş milletin evlatlarıyız biz. Bu, biz-dir işte bizi şımartan, pişkin ve suskun yapan; büyük beklentilerin küçük mesafeli, şahsi çıkarlı yaşam çalkantıları içinde büyük güzelliği her zamanki gibi şaşırıyoruz.

  Yakın tarihimizin, tanıklık ettiği, bizden öte diğer ülkelerin tarihlerine geçtiği yüksek karakterli insanlar geldi geçti bu ülkeden. Biz anmasak da, hatırlamasak da, üzerinde fazla kafa yormasak ta, onlar bu ülkenin, bugünkü yaşam hakkımızın en önemli insanlık kültürleridir. Bir oyunsa bu dünya yaşamı, onlar oyuncu ve yönetmendir…

  Hazır farktan söz etmişken şehrimizden çok öte tüm ülkenin kalbine, özgürlük ve hürriyet sevdasına isim olmuş Namık Kemal’i anmamak olmaz. Yüksek karakterinde topladığı bilgilerini, davranışlarını, düşüncelerini zamanından öte zamanlara hediye etmiş farklılığın insanıdır. Tevfik Fikret, batılı, felsefi düşüncenin Aşiyanında yüksek adaleti, büyük dengeyi düşünerek yaşadı ve öldü. Mehmet Akif Ersoy, vatan sevgisini, inancını yüreğinin her hücresinde hissede hissede yaşadı. Kazım Karabekirler, Hasan Ali Yüceller, Nazımlar, Sait Faikler, Abidin Dinolar, Cemal Süreyyalar, Orhan Kemaller hepsi farklı insanlardı; kimi dizelerinde, kimiyse hikâyelerinde farklı seslendi ve farklı anıldı, benzer, ezber sıkışmışlığın ülke gezegeninde.

  Sabahattin Ali de, İsmet İnönü de, Yaşar Kemal de, Barış Manço da, Cem Karaca da, Azra Erat da farklılığın renkli, bilgili ve büyük insan karakterini yeşerten insanlardı; kimi müziğiyle, kimi felsefesiyle…

  Bir farklı insan daha var ki, bu farkın farklılığın insanı olmak, dünyevi asaletin en büyüğüne sahip olmak demektir; kendinden öte, sevdiklerine, vatanına, milletine adanmak; insanoğlunun zayıf karakteri, büyük yanılgıları içinde tam ve ödünsüz bir düşüncenin içinde olup insanlığın kaderine etki edecek bir ulusu yoktan var etme sanatı gösteren Mustafa Kemaldir…

  Otuz üç yaşında Bulgaristan Sofya’ya Askeri Ateşe olarak atanır. 15 aylık zamanın hikayeleri oldukça büyüktür. Evet, o da bizim gibi insandır ama bizim gibi, yaşamın hem içinde, hem de dışında kalmaz; yaşamın tatlarını, öğretilerini, inceliklerini bir sanat kabul eden sanatçı titizliğinde otuz üç yaşında yarbay rütbesinde hiç boş durmaz. Her gün sekiz saat işinin başında hiç durmadan çalışır. İnsanın yüksek karakterinde yer alması gereken güzele hep ilgi duyar. Dünyevi güzelliklerin en hiç açıcılarından biriside kadınlardır; akıllı, görgülü, sanatsal birikimi olan güzel sesli kadınlar. Mustafa Kemal de ilericiliğe, yüksek erdeme ve büyük görgülere kadınlara yakın olmasının da büyük etkisiyle kavuşmuştur.

  Sofya’da Askeri Ateşe görevinde 17 yaşında bulunan Nazmiye Hanımı beğendi. Bir çay ve bir sohbet sonrası evlilik teklifi yaptı. Nazmiye, taze yüreğiyle, heyecan içinde bu durumu anneannesiyle görüştü; cevap olumsuzdu. Çünkü Mustafa Kemal bir askerdi ve nereye gideceği belli değildi; ülke her yanıyla savaş tütüyordu.

  Mustafa Kemal iyi bildiği Fransızca dilini büyük saygı duyduğu Corinne hanımdan öğrendi. Bir sohbette bu güzel hanımdan şöyle söz eder;

 “ Arkadaşlar bu hanım Corinne, memleketin en zeki kadınlarından biridir. Kendisinden ve ailesinden birçok konuda esinlendim. Batılı yaşam tarzını, Fransızcayı, batı müziği zevkini bu aileden öğrendim.”

  Bu farklı insan Mustafa Kemal Sofya’da da boş durmaz Almanca öğrenir. Frau Hilda’dan Almanca öğrendiği gibi, yüksek zekâlı, bilgi ve görgülü insanlara derin saygıyı da büyük dostluğa çevirmişti. Onlar, Frau Hilda ve ailesi Sofya’dan ayrılırken onlara bir Türk halısı hediye etti. Dostlarına veda olarak yeni öğrendiği Almanca diliyle seslendi;

“VON HERZ ZU HERZE İN WEG” Yani şu demekti; KALPTEN KALBE GİDEN BİR YOL VARDIR…

  İster bu ülkede, ister başka ülkede, iyinin, güzelliğin, sanatın farklılığına adanmış insanlar arasında Mustafa Kemal’in söylediği veda sözcüğünde olduğu gibi, kalpten kalbe giden bir yol vardır…

 Güven Serin
 

  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder