Kamera; Güven Assos
Bir kadın, hafif çakırkeyif kendi dansını yapıyor;
varlığını, varoluşunu hissettiği coşkunun
tarih, mitoloji ile buluşmanın dansı...
KUANTUM FİZİĞİ ve DANS
Kuantum Fiziği bir
dalganın olası değerleri üzerine; yani evrende büyük patlamadan sonraki
titreşimler üzerine ve o titreşimlerin varsayıldığı bir teorinin adıdır. Dans
da insanın büyük evrenin sonsuzluğu içinde yaşam dolu dünyanın insan eliyle ve
yine insanın içindeki titreşimler sonucu yapılan bir sanattır.
11 Ağustos tarihli
Mimesis Dergisinin internet sayfasında “Büyük Patlama, Kuantum Fiziği ve Dansı”
başlığı altında bir çalışma dikkatimi çekti. Evren ve insan fiziğin yasalarıyla
çok daha iyi anlaşılır hale gelir. Fizik ve matematik bilimini yok sayan
memleketlerin toplum yaşamları ve gelişmeleri de ortadadır. Daha iyi
memleketlere göç etme yarışında büyük rüyalar görmektedirler.
Aslında etkilendiğim
konu bize oldukça yabancı olan danstır. Kargaşa ve savaş kültürünü bu kadar
yüceltip, insan denen canlının ruhsal zenginliğini ve zarafetini ortaya çıkaran
danstan da bu kadar uzak kalışımız çok acı bir gerçektir. Cumhuriyetin ilk
yıllarında bu büyük boşluk görülmüş ve bozkırın ortasında küllerinden doğan
halka sevdirilmeye çalışılmıştır. Daha sonraları Küçük Amerika Düşleri, bedava
yaşam ve muhteşem köşeyi dönme törenleri arttıkça dans, sıradan ve önemsiz bir
şey gibi görülmüştür. Çöl yasalarında dansın önemi yoktur. Dansözlük
geçerlidir, köçeklik geçerlidir; seyir etmeye susamış kara yağız delikanlılara.
Mimesis Dergisinin
konusu 22 Mayıs tarihinde koreograf Lar Labovitch Moskova’da koreografi dalında
Benois De La Danse
ödüllünü aldı. Törendeki konuşması derginin ana konusu olmuş.
Lar Labovitch
evrenden ona geldiğini söylediği titreşimleri hissederek şu seslenişi yapıyor;
“ Çılgın bir sebepten dolayı dans yapıyorum. Daha da çılgın
olan dünya bunu benim yapmama izin veriyor. Albert Einstein – büyük patlama ile
başlayan- evrene çok geniş bir bakış açısı geliştirdi. Ve şimdi, kuantum
fiziği, tam karşı taraftan, bildiğimiz evrendeki her şeyin küçük titreşim
enerji şeritlerinden oluştuğunu ortaya çıkardı. Bu teori Sicim Teorisi olarak
adlandırılır. Bu podyum, yer, oda, bizler ve içimize çektiğimiz hava, bu
trilyonlarca mini minnacık titreşen enerji şeritlerinin eşi olmayan
uyumlarından ibarettir. Sicim teorisinin bu mucize güzelliğine, her bir
titreşen şeridin bir tür ses çıkardığı ve sürekli olarak diğer şeritlerler ile uyum
içinde etkileştiğini de eklemek gerekir. Bu bir viyolonsel yayının birkaç tel
üzerinden çekilmesiyle birden fazla telin beraberce titreşmesi ile çıkan sesin,
tek bir telden çıkan sese göre daha güzel ve karmaşık olması gibidir.”
Dansı etmeyi bir iş
ve yaşam biçimi haline getirmiş Lar Labovitch içindeki coşkuyu, dans etme
duygusunu bu şekilde açıklıyor. Yani büyük patlamadan sonra evrende var olan
titreşimleri algılayarak…
Evren bu kadar
güzelken ve sonsuzken, bizim ülkemizde bize-bizlere bu kadar uzak kalması,
evrene açılan, evreni anlamaya çalışan ulusların bu kadar az oluşu da
düşündürücüdür. Neredeyse sekiz aylık bir yolculuktan sonra Marsa insansız hava
taşıtı yollamayı başaran ABD, diğer ülkelere ülke içişlerine baktığı gibi
bilime, fizik ve matematik yasalarına baksaydı bu başarılara ulaşması mümkün
olmazdı.
Dans, müziğin
nağmelerini duyan kulakların iç coşkusuyla ve evrenden gelen titreşimlerin
insan algısıyla buluşmasının büyük gösterisidir. Dans aynı zamanda insanın
özgüveni, ritim ve zekânın güzel görüntüsüdür. Erkeğe de, kadına da oldukça
yakışır. İyi bir dans ruhuna sahip olan insan, silahtan, barbarlıktan, hilebazlıkta da o kadar uzak iyi bir vatandaş-yurttaştır.
Konumuz dans ve
kuantum fiziğiyse ve bu işi en iyi anlayıp yapanlardan birisi Lar Labovitch
ise, ona kulak vermeye devam ediyorum;
“Geçenlerde verdiğim bir derste öğrencilerimden bana dansı
tanımlamalarını istedim. Birçok güzel fikir ortaya atıldı. Fakat bir tanesi öne
çıktı, özellikle de bu konu ile ilgiliydi: Dans ruhun titreşimidir ve müzik
çaldığında bedeni dans için harekete geçirir. Bu tanım ile beraber eğer kuantum
evreni müzikten ibaret ise o zaman hepimizin dans ettiği sonucuna varmak
mantıksız değil.
Bana ne iş yaptığımı
soracak olursanız, dans yaptığımı söylerim. Nedenini bilmiyorum. Nedeni çok da
önemli değil.
Ben dans yapmayı
seviyorum. Yaptığım bütün danslar dans etmek ile ilgili seviyorum ve bu benim
için önemsiz, küçük bir konu değil. Einstein’in patlaması kadar büyük ve kuantum
şeritleri kadar büyülü. Yapıyorum çünkü yapmak zorundayım. Neden diye sormayın.
Açıklayabilecek durumda olsaydım bile açıklamazdım.”
Hayatı zorlaştıran,
geleceğimizi karartan adaletsiz uygulamalar ile bu güzel ülkenin bereketli
topraklarında danstan, müzikten; kısacası sanatlardan uzak olmak ne acı…
Güven Serin