Kamera; Güven Tekirdağ Arkeoloji Müzesi
Taşlar ve mermerler; dokunuşların,
düşüncenin sanat izleriyle doludurlar.
BOŞLUĞUN HOŞ SAATLERİ
Boşluğun, yani gök
kubbe altında yaşayan biz insancıkların da hoş saatleri vardır. İsterseniz bu
hoş saatlere “eşref” saatleri de diye bilirsiniz…
Boşluğun bu muhteşem
ve asla erişilmez ve paylaşılmaz uçsuz bucaklığın içinde muhteşem bir hızla yol
alan gezegenin iğde kokulu hoş zamanında tahmininizden çok ama çok keyif
alırım. Takıntıların, takıştırmaların, ezberlerin, muhteşem korkuların; bütün
insanlık iniltilerinin dışına çıkar, sanki büyük hoşluğun yaşandığı, zamanın
birkaç saatinde hoşluk adına çılgınca duraklama keyfi yaşadığımı algılarım.
Böyle hoş bir zamanı
yine şeftali ağacı ve iğde krallığının olduğu yerde yani liman çay bahçesinde
yaşadım. Çoktandır görmediğim Hüsmen Dayıyı görünce nasıl sevindin
bilemezsiniz. Hüsmen Dayı da beni görünce sevindi. Ne o bensiz, ne de ben onsuz
olabiliriz. Birbirimizi tamamlayan iki insancığız biz! Hüsmen Dayının ıslak
dudakları yanaklarıma değmeden önce o muhteşem sesi kulaklarıma değdi;
“Neredesin be kızancağızım?” ; “Buradayım Hüsmen Dayı, iğde
ağaçlarının yaşadığı diyarda.” Gülüşmeler; iyi bir gevezeliğin başlayacağını,
boşluğun altında hoş saatler yaşayacağımızın da haberini veriyordu.
İşin içinde Hüsmen
Dayı varsa en hoş saati bile hoşaf ekşiliğinde içe çeker, bal tadında da ayrılmanın
şaşkınlığını yaşayabilirsiniz. Hüsmen Dayı daha çaylar gelmeden, boşluğun hoş
saatini daha yaşamadan kendi arınması, içindeki muhteşem dertleri insanlık
hatırına benle paylaşmak için büyük bir iştah ile seslendi;
“ Bu kerhaneciler, bu deyyuslar yok mu; bunlar katiyen
‘insan’ olamaz!” Bu hoş saatte olacak iş mi? Kerhaneciler, Deyyuslar diye söze
başladı mı bilin ki gördüğü insanlık derslerini kafaya takmış, yine insanca
dışa dönük üzülüyordur. Gerçekten de öyleymiş; Hüsmen Dayı sabah yürüyüşüne çıkmış.
İnanmazsınız ama bu adam bu kadar yeme-içme mide merakî içindeyken bile spora
önem verir. Hatta felsefeye, ucundan sanata; hele incecik vicdanını sürekli
parlatması, silip kollaması yok mu; seviyorum ben bu Hüsmen Dayıyı…
Ne oldu Hüsmen Dayı,
bu sabah yürüyüşte neler gördün?
Neler görmedim ki be kızancağızım. Bu
deyyuslar denizi yine batırmışlar. Kıyıya yaklaştım, kordon boyunda şöyle bir
sabah hoşluğu yaşayayım dedim; inanılmaz bir pislik gösterisi ile karşılaştım.
Akşam yediklerini, içtiklerini olduğu gibi denize fırlatmışlar… Deniz, nasıl
olsa bizim her türlü soylu pisliklerimizi; çişlerimizi, b… larımızı taşıyor.
Yıkanmak için, serinlemek için denize koşarız. Gamlanmak, neşelenmek için,
kıtalar arası sevdalara koşmak için hep denize koşar da, denize yaptığımız
hıyaneti bin yıl ibadet yapsak zor temizleriz…
Hüsmen Dayıyı zar-zor
sakinleştirdim. Bu sakinleştirme üç çaya, iki kahveye, üç de simit’e patlasa da
Hüsmen Dayı birazcık olsun kendine geldi. Hüsmen Dayı hoşluğun, boş saatlerin
güzel hatırına kendine geldi gelmesin ama sorumluluk sahibi bir vatanperver ya,
bu sefer de çalışmayan, aylak takımına verdi veriştirdi;
“Bu avareler, bu boşluğun boş bakışlıları bir meşguliyet
sahibi olmazlarsa nasıl kalkınacağız? Nasıl mutlu ve huzurlu olacağız? Bak sana
söylüyorum; o ayakkabıcı var ya! Herkes onun gibi çalışmalı, onun gibi işine
kamburunu çıkartarak, koşarcasına gitmeli!”
Hay alla hangi
ayakkabıcı? Hani o bankanın hemen yanında alnı açık, saçları önünden dökülmüş,
bir dakika bile kaybolacak diye işine kamburunu çıkarta çıkarta koşan
ayakkabıcı. İnsan işine öyle koşacak. Aylaklığı, bu soylu avareliği
bırakmalıyız artık.”
Hüsmen Dayıcığım ben
bu güzel boşluğun, bu harika hoş saatlerine bunları dinlemek için mi geldim?
Öyle deme çocukcağızım;
hem boşluğun hoşluğunu yaşayacak hem de bu kerhanecilere sesleneceğiz. Elbet
sesimizi duyanlar olacak bir gün. Ben bunların yedi sülalesini…
Hop! Hüsmen Dayı ne
yapıyorsun? Her yerde denetim ve adap var! Sen adabı muaşeret kurallarını
bilmiyor gibi yapıyorsun?
Bu kurallar, bu hukuk ve yasalar; pislikleri niye temizlemez? Yirmi yıl önce eğitimi, görgüyü başlatsaydık şu an
cinayetlerle, kazalarla, skandallarla sallanan, adı anılan bir ülke olur muyduk
hiç? Ama bu işlerin huzura dönüşmesini isteyen var mı ki? İster elbet; masum yürekli analar,
sessiz gururlu babalar, yalnızlığın erdemini sanata dönüştürmüş erdemli
kişiler; ister elbet; boşluğun hoş saatlerindeki heyecanlar gibi, huzurlar gibi
isterler…
Siz siz olun, adabı
muaşeret kurallarına uyacağım, bu ülkeyi gizli enerjim ile kurtaracağım, dünya
insanı olacağım derken hayatınızı kuruyan bir dala döndürmeyin! Her an boşluğun
bu büyük kubbesi altında hoş bir saat yakalama şansınız var. Şansa en az
balıkçı kadar, at yarışçısı kadar, loto-totocu kadar inanmalısınız; yoksa bu döngü
bu büyük devasa değirmende sizi de siz, siz olduğunuzu fark etmeden un ufak
olur gidersiniz…
Güven Serin
Güven Saygılar ! :)
YanıtlaSilBir başkadır benim memleketim:))
YanıtlaSil