Kamera; Güven- İSTANBUL
Hangi milletten olurlarsa olsunlar çocuklar
hep;ÇOCUKTURLAR.
Kamera;Güven İstanbul
Çocuklar meraklıdırlar; Doğa Irmak da öyle:))
Kamera; Güven İstanbul
Çocuklar ilgiyi, alakayı severler...
Kamera; Güven İstanbul
Çocuklar; masum ve sevimlidirler...
Kamera;Güven Alanya
Çocuklar tarihi de severler.
Kamera; Güven Alanya
Çocuklar zanatkarları ve öğretileri de
severler
Kamera; Güven Antalya-Kemer
Çocuklar 2365 m den kuşlar
gibi süzülmeyi de severler.
Kamera; Güven Kaleiçi-Antalya
Doğa Irmak ve Dilek Hanım
Çocuklar önemsenmeyi de severler
ÇOCUKLAR
Üzerlerine toz kondurmak istemediğimiz, yemeyip yedirdiğimiz çocuklarımız… Bugün, aile bütçelerinin en büyük payını; yani aslan payını çocuklarımıza ayırıyoruz. Tanıdığım birçok aile inanılmaz eğitim masraflarını gözlerini kırpmadan çocuklarına harcıyorlar. Ağzında dişi olmayan, gözlerinin feri sönmüş ve neredeyse iki büklüm yaşan birçok insan da kendi ihtiyaçlarını bile karşılamayarak çocuklarına; gelecek adı altında yatırımlar yapıyor. Niçin? Çocuklarının daha iyi bir geleceği, daha huzurlu bir hayatı olsun diye!
Tam bir yaz akşamı; Doğa Irmak ile çocuk parkındayız. Parkın etrafına dizilmiş anne- babaların değerli çocukları; kuşlar, kelebekler gibi oradan oraya koşturuyorlar. Bu çocukların kuş ve kelebeklerden tek farkı; gelecek adına üretmekten çok tüketerek, oynayıp, zıplayarak yol alıyorlar. Onları bekleyen renkli ömürlerinden en can alıcı renkler; beyazdan çok kırmızı ve siyah olacak. Çünkü en güzel ve en masum çocuklarımız doğar doğmaz borçlu ve ölümcül haberlerin gün ışıklarında akıyorlar gecenin derin sessizliğine doğru.
Parkta bulunan çocuklar güneşin ağır baskısından kurtulmuş, gecenin gece kuşları gibi inanılmaz çabuklukla yer değiştiriyorlar. Doğa Irmağı takip etmekte zorlanırken, bir yandan da diğer çocukların muhteşem koşturmalarına baktım. Kimi sallanıyor, kimi kayıyor, kimi tırmanıyor…
Çocukların temiz giyimli ebeveynleri mutluluk içinde çocuklarını izlerken; inanılmaz bir tüketim çılgınlığı yaşıyorlar. Çekirdek yarışması yapılıyormuş gibi neredeyse tüm yetişkinler bulunduğu yeri çekirdek kabuğu yığınlarına dönüştürmüştü.
Gerçekten de böyle bir yarışma yapılsa; en hızlı çekirdek çitleyen, en hızlı çekirdeği mideye indiren yetişkinler yarışması; hatta kiraz festivali yerine çekirdek festivali düzenlense; birinci gelecek yetişkin bir dakikada ne kadar çekirdek çitlerdi acaba?
Temiz giyimli yetişkinlerin evleri de temiz ve düzenli olmalı! Ayakkabılarını dışarıda çıkaran, evini aklına geldikçe temizleyen yetişkinler; çocuklarının oynadığı parkları, yürüdükleri kaldırımları kirletme yarışmasında sanki Tanrı buyruğu almışçasına sürekli tüketiyorlar.
Çocuklar, koşuşan, oynayıp zıplayan çocuklar; geleceğe doğru daha şimdiden öğretilerin yöntemlerini anlamaya çalışan çocuklarımız… Parkın kenarında ışıksız gölgenin içinde bir yabancı gibi etrafı izliyordum. Doğa Irmağın ara sıra görünüp yanıma gelip gitmesi; beni boşluğa bakan zavallı bir adam olmaktan kurtarıyor; çocuğunu gözetleyen değerli bir ebeveyn konumuna getiriyordu.
Çocukların oyunları, birbiri ile bir dakika içinde arkadaş olmaları insani ve çok doğal ilişkilerin en doğalıydı. Ya yetişkinlerin asık ve donuk bakışları; aynı zamanda konuşmak, tanışmak, dinlemek yerine muhteşem bir çabukluk ile çekirdek yiyerek etrafı kirletme hareketleri ne kadar doğaldı? Bence harika bir rezalet… Bu şehrin insanları adına bunun adı muhteşem bir rezalettir… Bu yetişkinleri; temiz ve şık giyimli kadın ve erkeleri izlerken aklıma zaman zaman dut ağacımıza musallat olan tırtıllar geldi. Kelebeklerin bıraktıkları yumurtaların bir süre sonra larvaya dönüşmesi ve dönüşümlerini tamamlamak için inanılmaz bir yaprak tüketmeye ihtiyaçları vardı. Durmadan yerler; dut ağacının o güzel görüntüsünü birkaç gün içinde utanılası bir görüntüye çevirirlerdi.
Dut ağacının yapraklarını kemiren larvaların önce tırtıl, sonra kelebek olmak mecburiyetleri vardı! Ya, durmadan çekirdek yiyerek, oturdukları parkları, yürüdükleri kaldırımları kirleten yetişkinlerin ne mecburiyetleri var? Bunu anlayan varsa; beri gele…
Doğa Irmağı arama bahanesiyle parkın içlerine girdim. Küçük çocukların yanında biraz daha büyükçe çocuklar da vardı. Her yaştan, her renkten çocuklar… Hemen yakınımda üç oğlan çocuğu gelecek adına birbirleriyle güreşirken yetişkinler gibi taraf ve bertaraf olma sancısı yaşamaya başladılar. Çocuklardan ikisi diğerini hırpalama gayreti içindeydiler. Hâlbuki buraya birlikte gelmişlerdi. Muhtemelen aynı mahallenin, aynı sokağın çocuklarıydı. Tek kalan çocuk; tipik yetişkin gururu ile ayakta kalmaya çalışıyor; kaslarına yüklediği gurur gücü ile iki çocuğa karşı direnmeye çalışıyordu. Ama sonuçta olan oldu; iki çocuğun güçleri, kurnazlıkları ve hileleri galip gelmiş; iki çocuk diğerini yere düşürdüler. Yere düşen çocuk; yenilgiyi kabul etmediği gibi sert bir tekme ile iki çocuktan diğerini geri püskürttü. Birbirlerini sınama, gelecek adına hilelerle, kurnazlıklara hazırlanma çabuk başladı, çabuk bitti…
Park alanını kaplayan çekirdek kabukları neredeyse parkın doğal sergisi gibi; yerde yumuşak bir zemin oluşturmuştu. Belki de park içinde oyun oynayan ve yere düşen çocukları koruma göreve bile görüyordu; yetişkinlerin durmadan yere bıraktıkları çekirdek kabukları.
Gökteki ay tam bir hilal görünümündeydi. Yerdeki çocuklar, yetişkin ağırlıklarından, kirlerinden çok uzak; tam bir doğal çekicilik içinde birbirine koşan ama birbiri ile bir arada yaşayamayacak gezegenler gibi uzayın sonsuzluğunda kendi dönencelerini yaratma peşindeydiler.
Bu çocuklar, bizim çocuklarımız. Ama bize ait olmayan bu toplumda yaşayan, anası, babası ayrılıp da kimliksiz, kişiliksiz, korumasız kalan çocuklar da bizim çocuklarımız. Sokağa, sevgiden yoksunluğa düşen çocuklar çok hızlı ve uzun süre yağan yağmurlar gibidirler. İnsanlığın yaptığı en muhteşem barajlar bile uzun süreli yağmurlar sayesinde dolar-taşar. Ve insanlığın büyük eseri olan dev barajların kapakları açılmak zorunda kalır. Çünkü muhteşem sular, barajı yerle bir edecek seviyeye gelir.
Toplumu oluşturan çocuklar da yağan yağmurlar gibidirler. Yatakları bozulur, sevgisiz kalırlarsa toplumun en harika barajlarını patlatacak hale gelirler. Kendi çocuklarımızı sevdiğimiz, önemsediğimiz kadar boşluğa düşmüş, sevgisiz kalmış çocukları da önemsemeliyiz; yoksa tabiatın muhteşem patlaması biz çok geç kalınca kendi doğal yok edişini başlatır…
Güven Serin
We need to listen to their children. They can teach us many things we have forgotten. Love, honesty, simplicity, only needs to listen. Time passes too quickly
YanıtlaSilRuzmarınka You're quite right. Adults have much to learn from children. Thank you. Is very sensitive ...
YanıtlaSil