Kamera; Güven Antalya Arkeoloji Müzesi
Dansöz(Dancer) Heykeli
Batıyı anlamak için dansı, müziği ve
kadını da anlamak lazım diye düşünürüm...
Kamera ; Güven Antalya Müzesi
ATHENA
Aklı, bilimi ve savaşı temsil eden tanrıça.
Kamera; Güven Antalya Müzesi
Artemis (Dıana)
Doğaya egemen, avcı bir tanrıça.
Kamera; Güven Antalya Arkeoloji Müzesi
Perge-Attika Tipi Lahit
Lahitin üzerinde ölü portreleri bulunuyor.
Kamera; Güven Antalya Müzesi
Müzede bulunan değerli arkeolojik eserlerle
yüzlerce yıl derine inerken, belli bir dönem
için sergilenen ve Melek Çalışkan'a ait
resimler de ayrı bir mutluluk yaşattı; arayışın
yorulmamış bedenine...
Kamera; Güven- Melek Çalışkan
Kadın için ne diye bilir insan?
Ses,nefes,dokunuş,koku...
Ten,rüya...
YANILMIŞIZ
Bir gün kendisini görmeye gelen birine Voltaire; “ seni kim gönderdi?” diye sormuş.
Mr. Haller” demişti karşısında duran adam.
Voltaire; “ Büyük adam, büyük şair, büyük doğa bilimci, büyük filozof, neredeyse evrensel bir deha.”
“Doğrusu şaştım sözlerinize; çünkü Mr. Haller sizin için aynı şeyleri söylemiyor.”
“Yaaa?” diye karşılık vermiş Voltaire; “İkimiz de yanılmışız demek!”
Bu güzel memleketin neredeyse her şehrinde, her mahallesinde her an birbirimiz için; yani doğu ile batı, güney ile kuzey, kara ile beyaz derili veya şu dinden, bu tarikattan olan insanlar; her an övgüler veya nefretler ile birbirini övüp yerin dibine batırmaya çalışırız.
Neden ve niçin? Verimli toprakların, her tarafı denizle çevrili ülkemizin muhteşem dağları ve ırmakları varken bütün bu kuşkular, bütün bu korkular ve bize ait olmayan yalancı görüntüler neden?
Bir adam veya bir kadın ile tanışıp “merhaba” dediğimizde, övgüler ile “ne şık, ne güzel, ne başarılı, ne kadar müthiş insansınız” dediğimizden çok az sonra; övdüğümüz kişi ayrılır ayrılmaz; aslında tam tersini söyleme gereği duyarız. Sevgi ile yergiyi, yergi ile yücelmeyi, nefret ile hoşgörüyü, cömert ile cimriliği iç içe geçirmiş ve hangi ırkın, hangi karakterin insanları olduğumuz anlaşılmaz hale geldi.
Her saçı uzun, her kulağına küpe takmış erkeği farklı görüp “adam mı be!” söylemlerimiz çok taze. Biraz açık ve bakımlı bir kadını hafif görmek, içki içip erkeklerle samimi olan kadını dışlayıp, çok kolay elde edilen bir canlı sınıfına koymalarımız da çok yeni…
Doğu için etle tırnak derken, biz iç içe geçmişiz derken göç edip de şehrimize yerleşen insanlara, bir de bir şeyler üretip kazanmaya başladılarsa; “ dün geldiler, bugün zengin oldular” kuşkuları ile de yaklaşmalarımız hiç bitmeyecekmiş gibi devam ediyor.
Tabiatta boşluk her an başka canlılar, bitkiler tarafından doldurulur. İnsanlığın oluşturduğu toplumlarda da güvenli, huzurlu, ihtişamlı yerler; her an göç alır. Tıpkı bizlerin Avrupa’ya, Amerika’ya aktığımız gibi! Sonuçta bizim ülkemizden biraz daha karlı, biraz daha huzurlu olan her yere gidecek milyonlarca insan sırada bekliyor.
Bu ülkede yaşayan ve yüzyıllardır bir arada olan insanlara yapılmış en büyük fayda; Cumhuriyetle birlikte gelmiştir. İnsanları birbirinden ayıran inanç farklılıkları, ben senden daha soyluyum, temizim yanılgıları Cumhuriyetin kurtarıcılığı, bizlere sunduğu insanlık armağanı gibi kabul etmemiz ve ısrarla yaşatmak için mücadelemizi vermek zorundayız.
Laiklik de Cumhuriyet ile inançları güvenceye alan ve inançlar yüzünden birbirine düşen, birbirini boğazlayan insanların insan oldukları için, yararlı, üretken oldukları için önemli olduklarını anlatmak ister.
Ne hazindir ki Laiklik hâla tam manası ile anlaşılmamış devlet eli ile yanlış ile doğrular birbirine karışmış vaziyette devam ediyor. Alevi köylerine imam yollayıp kendi gerçeklerimizi ve Cumhuriyetimizin laiklik anlayışını tam bir kararma ile yok sayıyoruz.
Yıllardır tanıdığım komşum ve dostlarım var. Alevi inancı ile büyümüş, serpilmiş ve ülkesini seven, çevresi ile barışık yaşayan bu insanlar ile Alevilik konusunu yıllarca konuşamayışımızı, onların korkarak, çekinerek yaşayışlarını da batı ilinde; şehrimizde içler çekerek gördüm ve yaşadım.
İnançların güvence altına alındığı halde inançlarını korkarak, saklanarak, gizlenerek yaşamaları Allaha ulaşacak ve ulaştığını sanan içinde sevgi yerine karanlık ve kötülük yeşermiş insanların varlığı hâla korkulu bir fırtına gibi insanların bedenlerini sallıyor.
Arkadaşım yıllar sonra itiraf ediyor bana; “ dostum, benim dedem Alevidir” diye! Dostumun insanca ifadesine, kendini anlatmasına yıllar sonra da olsa mutluluk ile karşılık verip; “ neden diyorum; inancınızı neden yaşayıp, yaşatmak istemiyorsunuz?”
Aldığım cevap; “ dostum, sen Kızılbaşlık ile suçlansan, sen mum söndürme gibi rezillikler ile anılsan, ben Aleviyim der misin? Onun için bizim gibi binlerce insan, inançlarını gizleyip yok etmişler. Şimdi boşlukta boş olmanın sevgisizliğini ve nefretlerini bile yaşayanlar var.”
Korku, zorlama kendi gizli dehşetini oluşturuyor. Sevgi yerine zorbalık, bizler, hepimiz tüm farklılıklarımız ile bu ülkenin vatandaşıyız demek yerine sahip olduğu inançla ayrıcalık yaratanların öfkeleri, kinleri yüzyıllar öncesinden geliyor…
İhtişamlı Yavuz, ülkeden ülkeye koşarken, kutsal emanetleri ve halifeliği imparatorluğun kalbine taşırken bile paşaların kellesini hiç düşünmeden alıyor ve sahip olduğu inanca ait olmayan kardeşlerini; aynı ırktan olan kendi ülke insanlarını da insanlık, merhamet adına katlediyordu…
Sanırım hepimiz yanılmışız. Birbirimizi sevmek, tanımak, farklılıklarımızı ilimle, sanatla, edebiyatla, dünya insanları ile buluşturmak varken; yanılmışlığın dağınıklıklarını, göçlerini, korkularını hâla yaşıyoruz; yaşatıyoruz…
Ben şuyum, ben buyum, ben üstünüm, ben kutsalım, kutsanmışım düşünceleri yerine; bizler insanız ve insanın insanlaşması için vicdan özgürlüğü, merhamet ve ahlaki tutarlılığı içinde yaşamanın bilincini taşıyoruz, demeyi tercih ederim…
Bu konular, yok sayılan ve yerin yedi kadına saklanan olaylar o kadar çok ve o kadar önemli ki; ne kadar ertelersek, o kadar geriye, o kadar bölünmeye, çarpılmaya yaklaşacağız diye hüzünlerimi kedere dönüştürüyorum.
Tüm kederler, yanılgılar içinde bile usta kalemin bir sözü geliyor aklıma;
“Bir kadeh viski içtiğim zaman, bir başka adam olurum. O bir başka adam bir kadeh viski ister.”
Güven Serin
From his father's forehead Athena jumped out and exclaimed,her loud voices are shaked the Heaven and the Earth
YanıtlaSilRuzmarınka Good morning. Athena is not only women of mythology, the goddess of hearts
YanıtlaSilYes, it's true
YanıtlaSil:))
YanıtlaSilHepimiz biriz:)
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBirimiz hepimiz, hepimiz birimiz Fadiş:))
YanıtlaSil