Sayfalar

25 Temmuz 2011 Pazartesi

GÜLÜMSEYİN

Kamera; Güven  Alanya
Ey her solukta gövdemi yutan zamanın muazzam ürperişi
Ruhun dünyanın çığlarını çağır
Seni sarıp döne döne getirecektir zaman
C.Baudelaire


Kamera; Güven Alanya Tersanesi
Selçuklu zamanı...
Ama işte gene de binlerce yıldan beri
Cenkleşir durursunuz, duymadan acı, keder;
Ne kadar seversiniz çırpınmayı, ölmeyi,
Ey hırslarına gem vurulmaya kardeşler
C.Baudelaire


Kamera; Güven  Alanya -Kızıl Kule
Gezip,görmemiş insanın acıları ve mutlulukları
ne kadah muhteşem olabilir ki?


Kamera; Güven  Alanya
Sadece biz sandığımız dünyanın ne
kadar bizden öte olduğunu küçük kıpırtılarla
bile öğrenebiliriz..

GÜLÜMSEYİN



 Sanırım gülmekten çok ağlamakla, ağıt yakmak ve dinlemekle meşgul olan halkımın her an ciddileşen bir tarzı vardır. O yüzden fotoğraf çektirirken; fotoğrafçı sürekli uyarır bizleri; “lütfen gülümseyin biraz” der ve bizler de gülümsemek ile sırıtmak arası bir şekil içinde sonradan zor beğendiğimiz fotoğraf makinesine bakarız.

 Lütfen gülümseyin biraz, desem; gülümsemenin zorla olmayacağını, zorla olan işlerin bu noktaya geldiğini fısıldarsınız kulağıma. Sanırım gülümsemeye çalışan oldukça fazla insan var; ama sadece sırıtmakla yetinip kalıyoruz.

 Kendi ile oldukça uğraşmış, belki de dünyanın içinde insan olarak bir ömür, kendini aramış bir insan gülümsemekle ilgili şöyle demiş; “ Yüzünüzde taşıdığınız gülümseme, sırtınızda taşıdıklarınızdan daha önemlidir.” Bu söze, böyle hissedip de yaşamının bir parçası haline getirmiş gülümsemeli bedenlere; şapka çıkarılır. Ellerimiz acıyana kadar alkışlanırlar elbet…

 Gülümseme ile ilgili, yaşamla, insan ilişkileri ile ilgili binlerce söz, yüz binlerce kelime var. Bazılarını da ısrarla saklar, tekrar tekrar okuruz. Hâlbuki sözleri okuyup da sadece o anın mutluluğunu erişiyormuş gibi sarhoş olmak; sarhoş bir bedenin titremeli keyfini yaşamak yerine; sözleri işselleştire bilirsek bizi biz yapar ve işte o zaman sözlerin asılmış, ezberlenmiş olanlarına değil; kendi yaşamımızın içinden üreyen keyifli gülümsemelere kucak açarız.

 Bekâra karı boşamak nasıl kolay oluyorsa; yazı yazmak da, konuşmak da, öfkelenmek de kolay gelir; bu işlerin gerçek manada çizgisine girmeyenlere. Sanırım, insan denen canlı; bir konuyu, bir davranışı ilk önce kendi beyninde içselleştirmese; ortaya güzel ve huzur verici bir şey çıkmıyor. Birbirine benzeyen, birbirini taklit eden; sanki binlerce ruhun tek bir bedene hapsedildiği zavallı canlıları izler ve dinler gibi oluyorum…

 İnsanın bir hazinesi sayılan tarihin basamaklarından geriye doğru indiğimizde insanlık gelişmelerinin son 150–200 yıla sıkıştığını da görebiliriz. Sürekli savaşan ve kendi yarattığı masallarla, mitlerle uğraşan insanlık; 20. yüzyıl içinde uçmaya, denizlerin altına dalmaya ve uzayın kapılarını aralamaya başladı. Binlerce yılın uyuşuk bedenleri baharat kokularını terk edip parfüm kokularına adanmış birer kahraman gibi uygarlığın beton bayrakları altında ödüllerini alıyorlar.

Gülümseyin; lütfen gülümseyin biraz! Ama çalışma masanızın arkasındaki duvara asmış olduğunuz yazıların, uyarıların, büyük sözlerin hatırına değil. Kendi bedeninizdeki en küçük ve en mutlu hücrelerin hatırına!

 Sanırım çok yakında felsefe de kendi gelişimini, kendi geleceğini sorgulayıp kendi reformlarını yapmak için insanlığa kendini kurban olarak adayacak filozoflarını ortaya çıkaracaktır. Çünkü günümüzden yüzlerce yıl önce ortaya çıkarılmış yaşam iksirleri gibi bizlere yol gösteren sözlerin uygarlığın değişimi ile birlikte değişmesi, kendi evrimini yapması mecburidir.

 Filozof, gülümseyin diyor. Yüzünüzdeki gülümseme, sırtınızdaki taşıdıklarınızdan daha önemlidir. Gülümseme ile sevmediklerinizi bile ikna eder, sevecek, sayacak duruma gelebilirsiniz diye insanlık seslenişini; yüzyılların gerisinden yapıyor. Evet; filozof yerden göğe kadar haklı! Yüzümüzde taşıdığımız, sırtımızda taşıdıklarımızdan çok daha önemli. Doğru…

 Fakat işin bir başka doğrusu daha var. Zamanın filozofları savaşan; yalnız savaşan ve ara sıra barış yapan insanlara verdiği öğütler; küçük zaman aralıklarında bile huzuru, mutluluğu arayan insanlara bir ödül gibi gülümseme veriyordur. O günün insanları, kendi yorgun savaşlarını, kanlı ve yaralı bedenlerini kıyıya çektikleri zamanlarda böyle söylenmiş sözlere muhtaçlık içinde büyük bir huzurla dinliyor olabilirler.

 Ya bugünün insanları! Neredeyse toplumun büyük ama büyük çoğunluğu borç içinde havada en bol olan oksijeni bile almakta zorlanıyorken; denizdeki yılanı bırakın, görünmeyen iblislerden bile medet umacak hallere düşmüşler. Şimdi bu insanlara; gülümseyin, gülümsemek çok önemli, desek; bize yüzleri ile mi gülümserler; yoksa başka bir yerleri ile mi?

 İşte dostlarım; emeğin kıyısında, savaş, göç ve kıtlıklara rağmen; emeğin ve aklın kıyısında dolaşırken; insan, kendi mutluluğunu sözlerde de bulabiliyordu; türkülerde de, çiçeklerin gece gibi akan kokularında da; sevgiliden alınan mektuplarda da, kadın kokan mendillerde de mutluluk sunuluyordu uygarlığın borç-alacak gelişmelerine teslim edilmemiş insanlarına.

 Eğer gülümsemeyi yaşam biçimi, elden ele dolaşacak bir iksir; körleşmiş insanlığa sunulacak bir ışık haline dönüştürmeye niyetliyseniz; okuduklarınızı, dinlediklerinizi, gördüklerinizi, dokunup, kokladıklarınızı da imbiğinizden geçirdiyseniz; GÜLÜMSEYİN LÜTFEN…

Güven Serin

























4 yorum:

  1. Alanya fotoğrafları harika. İzleyenlerin fotoğrafın üzerine tıklamalarını ve büyüterek görmelerini tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
  2. Merhabayın; tavsiyenize uyup üzerlerini tıkladım; gerçekten de daha iyi :)) Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  3. A smile is a sign of love
    A smile is a sign of care
    A smile tells how much to others
    You are important and also dear

    YanıtlaSil
  4. Ruzmarınka Hello. A smile, yes, a sign of love ...

    YanıtlaSil