Kamera; Güven Küçük Köpek Yavrusu
Tekirdağ
Bu küçük canlılar ile çok yakın olmayalı
neredeyse 35 yıl geçti. Güya şehirin
uygar yaşamına geldik.İnsanlara ait,
zavallı şeihrler,bizi kim bilir kaç canlıdan
uzak bırakır! Bendeniz bu canlıların
koştuğunu, coştuğunu, doğanın içinde
oralara ait olduğunu bildiğim için, şimdi
onları küçük yerlere, apartman içlerine
koymaktan çekiniyorum.
Bu küçük haylaz, annesini
çoktan kaybetmiş. Ben anne
diye bir anneye getirdim onu.Doğa,
anneliği sınırladığı için, yavruları olan
anne, getirdiğim küçük haylazı
az daha parçalıyordu.
Kamera; Güven - Tekirdağ
Soldan Sağa; Hüseyin Bey, Çapkın ve
Fethiye Hanım
Yürüyüş arkadaşlarım. Çapkın isimli
köpek,kimseye ait değil. Ama bu
köpeği sevmeyen var mıdır? Sanmıyorum!
İsmini kim verdi, neden "çapkın" dediler
vallahi başkalarının yalancısıyım:))
Fakat o kadar güçlü olmasına rağmen
öyle oyuncu, öyle şakacıdır ki, sizi
incitmekten korkar! Ama bazen
şakanın tadı kaçınca, çapkın, bizi
telaşa sürükler:))
SEVGİNİN BÖYLESİ
Sabah yürüyüşüm için biraz haylazlık yapıp geç kalktım. Her sabah birlikte spor yaptığımız gün ile dostluğun sohbetine merhaba dediğim insanlar; Zehra Abla, Hüseyin Ağabey ben giderken onlar dönüyordu. Uzaktan da olsa el kaldırdık ; “ merhaba, günün aydın olsun, iyiyiz.” diye…
Her olayın kendine göre bir ayrı vardır. Eskiler ne derdi; “her şeyde bir hayır var!” Vardır elbet ama her şeyi bekleyecek, dinleyecek zamanımız yok. Çok hızlı yaşıyor ve çok hızlı tüketiyoruz.
Belediyemizin spora verdiği destek sayesinde Özgürlük ve Barış Parkında sağlam kalan birkaç alette sabah sporumu yaptım. Küçük köpek yavrusu varlığını belli etmek için ikide birde sesleniş; inlemeler yapıyordu. Küçük kahverengi köpek yavrusu; muhtemelen daha bir aylık! Yürüyüş parkurunun sonunda Lunaparkın kuzey tarafında dişi bir köpeğin yavruladığını biliyorum. Tam on tane şipşirin yavruları var. Bu kadar küçük yavrunun o kadar uzaklıktan gelebileceğine şaşırdım. Yolu yordamı bilmez bu yavru herhalde Lunaparkın oradaki yavrulardan birisidir diye düşündüm!
Günlük hayatın katmerli kurtarıcılığına soyunup gerçek hayatın diğer canlılarını çoktan unutmuş ben; bu köpek yavrusunu annesine getirmeye karar verdim. Spor aletlerinin yanında haylazlık yapan yavru insanların orada olmasını kendine yakın görmüş ki, anne hasreti çekse de benle gelmek istemedi. Biraz ilgilenince peşime döştü. Ben önde küçük kahverengi köpek yavrusu arkada yolculuğa çıktık. Patikalardan, merdivenlerden, ağaçların bol olduğu yerlerden geçtik. Bana o kadar inanmış ki, bazı merdivenleri çıkmakta zorlansa da benim beklediğimi görünce mücadele ederek çıktı. Aferin küçük haylaz, dedim. Aferin sana.
İnsan çok küçük bir iyiliğe bile soyunması ne kadar farklı insani bir duygunun uyanmasına yol açıyor. Kiminin tekme vurduğu, kiminin lüks araçları ile ezdiği küçük bir köpek yavrusunu doğal haline bırakmamıştım. Öyle ya; bugün iyilik yapma günümdü. Ama nasıl bir iyilik? Nasıl sonuçlanacak? Elbette iyiliğin sonucunu görmek için yürüdük. Dişi köpeğin ve yavruların yanına geldik. Sanki bir sorun var gibiydi. Ne diğer yavrular sevindi, ne de anne köpek. Yanımdaki küçük haylaz da onları görmemiş gibi yaptı. Fakat bir süre sonra tel avludan bulduğu küçük bir geçitten değer yavruların yanına gitti. Ne olduysa o zaman oldu! Anne köpek bizim küçük haylazı o koca ağzı ile öyle bir tutu ve yere sarstı ki; yavru çoktan ölmüştür diye düşündüm.
Askerde silah kullanmamış ben; çocukluğumun kartopu savaş kahramanı ben; saniyeler içinde almış olduğum taşı, küçük haylaz köpeği öldürmek üzere olan anne köpeğe attım. Tanrım! Tam isabet. Hani nasıl derler tam on ikiden… Attığım taş dişi köpeğin burnuna gelince yavru köpeği bırakmak zorunda kaldı. Ve o da girmiş olduğu geçitten kendini dışarı attı. Bir iki saniyelik zaman tek atışla iyi kullanılmıştı. İnanılmaz bir katledişin başkahramanı ben olacaktım. Kendi ellerim ile oraya, o dişi köpeğe ait olmayan yavruyu öldürtecektim!
Sabah tazeliğinde, daha günahların işlenme vakti başlamadığı zamanda güya ben iyilik yapacaktım. İyiliğin böylesi…
Küçük haylaz köpek yavrusu oldukça korktu. Korkunun ne demek olduğunu o küçük yavrunun gözlerine bakınca gördüm. O korkmuştu! O ölümü bir başka küçük yavrulara şefkatle yaklaşan anne köpeğin ağzında görmüştü. Onu kurtardıktan sonra ilk işi korku tuvaletini yapmak oldu. İlkönce kakasını, sonra da çişini yaptı. Korkmuş, hırpalanmış ve ümitsizliğe düşmüştü. Benimle yaklaşık elli metre yürüdü ve yere uzandı. Ne çağırmama, ne el sallamama, ne ıslık öttürmeme kulak kabartıyordu. Gözlerime bakmak dahi istemiyordu. Küçük yavru köpeğin yanına geldim. Çok hızlı yaşamımızın inanılmaz değişimi içinde sanki hiç köpek yavrusu beslemedim, sanki hiç küçük ve haylaz olup muhtaçlık istememiş gibi kaskatı olmuş bedenimin merhamet anlayışını sınadım. Bu küçük haylaz için çok şey yapamazdım. Şansı yaver giderse bu parkta yaşamını bir süre devam ettirecekti. Ama onu bekleyen tehlikeler vardı. Açlık, diğer köpekler ve çok yakından geçen caddenin vahşi trafiği…
İnsan haklarının oturmadığı, hayvanlara çok az hakların verildiği güzel dünyamızda ölüm her zaman vardı. Ama şehirleşen ve daha uygarlaşan insanların şehirlerinde işlemeyen kurumlar, duyarsız yöneticiler ve evinin içine hapsolmuş entelektüeller olduğu sürece; bu şehrin köpek yavruları, çığlıkları hiç bitmeyecek. Kedileri de öyle…
Yavru köpeğin uzandığı yere çöktüm. Onun beni anlayacağını hissederek;
“ lütfen ayağa kalk ve kendine bir şans daha ver. Uzaklaşalım buradan. Ümitlerini asla yitirme.”
O ana kadar pes etmiş, daha bir aylık hayatını yaşlı bir köpek gibi hissetmiş ve sanki yattığı yerden hiç kalmayacakmış gibi yatan yavru köpek ayağa kalktı. Tekrar eski haylaz haline dönüşmüştü. Bu sefer daha mutlu bir şekilde peşim sıra geldi. Yine patikalar geçtik. Yine bir sürü ağacın yakınından yürüdük. Onu teslim edebileceğim, onun için yiyecek alabileceğim çay ocağının yanına geldik. Dışarısını süpüren orta yaşlı adama seslendim; “ Hayırlı işler amca. Bak sana genç bir arkadaş getirdim. Onun için yiyeceğin var mı?”
Ben adam ile yiyecek işini küçük köpeğin bakıp bakamayacağını konuşurken, bizim küçük haylaz çoktan kaybolmuştu. Oradaki bitkiler, ağaçlar arasında doğanın ona bir kez daha verdiği şans sayesinde belki de yaşayacaktı. Ümit ettim, çocukluğumun saf duyguları ile dua ettim. Büyük yaratıcının beni duyabileceği şekilde; ağzımı bile oynatmadan
Güven
Sevgili Güven kardeşim.. bu hikayen ile beni tam can evimden vurdun..Şimdi işte Benim yüreğimden, benim gönül gözümden baktığını iyice bir hissettim..kedi ve köpekler en sevdiğim ve üzerinde düşündüğüm en hassas konular..naçizane bu konular üzerinde son zamanlarda biraz fazla çalışır oldum.. O yavru köpeği anne köpeğe getirmen yanlıştı:)) kedi ve köpek benim gözlemlerimle 2-3 gün dahi yavrusundan ayrı kalırsa o yavruyu asla birdaha istemez.. Çok nadir olarak kabullenen anneler oluyor.. Ama o kadar güzel bir iyilik yapmışsınki... İnan bu sana yeter..
YanıtlaSilO köpeği alma şansın yokmuydu ..Keşke alabilseydin.. Daha bir başka olurdu herşey..
Sevgili eski dostu; memlekete hoş gelmişsen:)) Bilirim sevgili dostum, senin yüreğini "ben" bilirim! O yavru köpeği alma şansım yok. Neden? Çünkü bendeniz bu küçük haylazaların kapalı mekânlarda yaşamalarına dayanamıyorum. Eskiden büyük kızım küçük kızım olarak geçiyordu:)) Ona iki adet muhabbet kuşu aldım, hâla içim yanar! Onların özgürlüklerine neden pranga vurdum diye! Ve ben kafeste yaşayan, mutlu zannedilen o kuşlara pek yaklaşmam bu yüzden. Çünkü, ben almasaydım, diğer insanlar almasaydı; o kuşların ticareti yapılıp, doğal ortamlarından getirilmezlerdi diye düşünürüm!
YanıtlaSilKüçük yavru köpeğe, haylaza gelince, onu, tabiatın üstün gücü korumuş; şimdilik. Bir hafta sonra da iyi haberini alıyorum.Kimi balıkçıların, kimi limanda bulunan diğer insanların ona baktığını öğrendim. O, benim ona insanca söylediğimi, soylu bir hayvan gibi anladı. "Kalk kendine bir şans ver arkadaş." dedim. O duydu. Bunu hissettim ben...
Gönlü güzel arkadaşım.. İyi haberlerini almak çok güzel.. Birşey diyim mi?? Hayvanı seven, yaşam hakkına saygı duyan insan benim gözümde (bemni bırak) Allah katında çok yücedir... Hep böyle kal emi...
YanıtlaSilİnsan denen yaratık; doğar doğmaz büyük bir eğitimden geçirilmeli. Öğretilmeli dünyanın sahibi olmadığını,olamayacağının sebeplerini. En önemli öğretim,gök kubbeyi milyarlarca yıdızı tanıtarak yapılmalı. Esas akıl, göğe açılmak olduğunun altını çizilmeli. Açılsınlar ki kainatın sonsuzluğunda sonsuz mal-mülkler edinsinler. Ama dünya, bu eşsiz gezegen, göğü de anlayanlar, kozmosu da sevenlerin tercih ettiği dünya,sınırları olmadan sahiplenilmeli! Tüm canlıların ortak yaşam hakkı olduğuna inanılarak...
YanıtlaSilEvren, içinde barındırdığı tüm varlıklarıyla anlamlı!ve her canlı ait olduğu ortamında yaşamalı...hayvanlar bile çoğu kez insanlardan daha duyarlı iken!onlara verilecek değer ile ölçülebilir insanlığın değeri de!...bu güzel yazınız için teşekkürler...
YanıtlaSilİnsanlık ve biz insanlar; kendi acı gerçeklerimizle,doğaya yapmış olduğumuz ihanetlerle yüzleşmediğimiz sürece; doğa,bizimle çok acı yüzleşmeye devam edecek. Öteden beri yanımda sokak köpekleri için hap taşırım. Bu sabah derisi hastalanmış küçük bir köpek gördüm. Ona vereceğim hapı bir küçük et parçasına koymam gerekir öyle vermem lazımdı. Gülmeyen,yüzündeki nuru kaybeden ensnaftan bir türlü bana verecekleri küçük bir eti isteyemedim. Çünkü, yüzler; "adam sen de işin mi yok." diyordu.
YanıtlaSilBir gün Topkapı'yı geziyordum. Bir turist grubu orada bulunan kedinin farkına varıp onu sevdi ve fotoğraflarını çekti. O ilgiden sonra kediyi önemsemeyen vatandaşlarımız da kedinin fotoğrafını çekme yarışına girdi:)) Ne diyem; kafir batı,ilimi,sanatı ile taklid edilmez de,acılı doğu taklidi,batıya sığınma keyfi ile çıkarılır:))
Öğle bir okudum ki bir solukta.
YanıtlaSilVe yazdığınız her yeri hem gördüm hem yaşadım kalemin daim olsun Güven. Keşke karnını doyursaydın öğle bıraksaydın sevimli şeyi..Sizin dağlı gibi bu yazında içime işledi. Teşekkürler..
Teşekkürler Ege.Küçük Haylazın haberlerini alıyorum. Sanırım verdiğim nasihatı dinledi :))
YanıtlaSil