Sayfalar

16 Ağustos 2010 Pazartesi

ÖLÜM YAŞAMA DÖNÜŞTÜ

  


Kamera; Güven        İğneada
Böğürtlenler, Yakı Çiçekleri, Dişbudak Ağaçları
ve dalgalarının sesini dinlediğim; Karadeniz...
Yaşamın kirli yüzüne,acılı ölümüne
rağmen; bir de yeşil,pembe, mavi, beyaz,
mor,sarı yüzü vardır! Değil mi dostlarım?

Kamera; Güven  İğneada Longos Ormanları

 Kelebek,ölüme ne kadar yakın değil mi?
Ya, onun yakını bizim yakın anlayışımızdan
çok farklı, ya da ölüme meydan
okuyor bu güzel canlı! Ya da...


Kamera; Güven  Yaşam ve Ölüm
Bir tek çekirge bir Eşek Arısı ve binlerce
karıncaya yaşam hediye edecek.
Bugün, Eşek Arısı ve Karıncalar kazandı; belki
yarın da Çekirge kazanır; kim bilir?


ÖLÜM, YAŞAMA DÖNÜŞTÜ



Eşek arısı saatlerdir aynı bölgede dolanmanın büyük avını bir dakika içinde büyük bir ödüle dönüştürdü. Ne muhteşem bir savaş… Ne muhteşem bir dönüşüm…

Bir çay içimi oturduğum erik ağacı gölgesi aynı zamanda yaşam ile ölümün tabi gösterisini de izlememe neden oldu. Tabiat sessizce ölümlere, yaşamlara dönüşüyor… Sessizce… Erik ağacının koyu gölgesi yazı sıcağında iyi bir sığınma yeri olmuştu. Karımca kolonisi de hemen erik ağacının altındaki alçak duvarın gölgesinden yol oluşturmuşlardı. Koloni oluk oluk akıyordu. Erik ağacının gövdesinden dışa vurduğu sakızları çoktan sertleşmişti. Ama epey uğraştıktan sonra küçük bir parça sakızı kopardım. Dedemin ektiği çocukluğumun erek ağaçları boldu bizim bahçemizde. Onların da gövdelerinden dışa sızan sakızları olurdu. Çiğnemek için değil de yapıştırmak amaçlı kullanılan sakızlar…

Gölge koyu, esinti yok denecek kadar azdı. Ne olduysa o an oldu. Tam da oturduğum yerin hemen yakınına iki savaşçı yere düştüler. Eşek arısı ile çekirge savaşlarının sonuna gelmişlerdi. Bu savaşı izleyen büyük seyirci topluluğu yoktu. Tek izleyicileri bendim. Çekirge eşek arısının üç misli büyük olmasına rağmen yaşam savaşını kaybetmek üzereydi. Çünkü en zayıf yerinden yakalanmıştı. Eşek arısı çekirgeyi tam da üstünden yakalamış. Çekirgenin güçlü ayakları ve dişleri arıya hiçbir şey yapamıyordu.

Arı ile çekirge yere düşmeleri ile birlikte eşek arısı en ölümcül silahını kullandı. Çekirgenin sol yanından zehirli iğnesinin zehrini boşalttı. Çekirgenin bedenine yayılan zehir, Sokrates’in kendi elleriyle içtiği bir tas baldıran zehri değildi. Ama çekirge de bir tas baldıran zehrini içen Sokrates gibi mutlu gitti ölüme. Çünkü hayatını olabildiğince doğal yaşamışlardı. Doğal olmayan döngünün onlara bir sürpriz hazırlayacağını çok iyi biliyorlardı.

Sokrates’i suçsuz yere ölüme yollayanlar bir süre rahat edebilmeyi, kendilerince genç insanların Sokrates’in aydınlık felsefesinden zehirlenmemelerini istiyorlardı. Ve tek kurtuluş Sokrates’in bir tas zehir içip ölümlü bedeni başka yaşamlara dönüştürmesiydi. Sokrates ölümün; doğal olmayan ölümün her geç kapısını çalacağını biliyordu. İşte bu yüzden hiç durmadan ve hiçbir maddi beklentiye girmeden; düşünmeyi, irdelemeyi, doğruyu, iyiliği savundu.

Çekirge de Sokrates gibi hiç acı çekmeden öldü. Yaşam sona ermişti. Daha bir dakika önce avcı konumunda olan ve oldukça güçlü ve sağlıklı olan çekirge bedeni; şimdi başka bir avcının elinde yaşam sanatına dönüşüyordu. Ne büyük bir çığlık… Ne büyük bir dönüşüm…

Eşek arısı çekirge ölünce rahatladı. Çekirgenin sırtından inip sol göğüs hizasından kocaman bir parça kopardı. Arının ödülü buydu. Çekirgeden alacağı ödül; belki de çekirgenin 1/10 kadardı. Eşek arısı aldığı kocaman ödül ile uçmayı denedi ama uçamadı. Çünkü yaşam ödülü oldukça büyüktü. Çekirge bedeninden kopardığı yiyeceğinin bir parçasını yiyip savaş alanından uzaklaştı. Şimdi döngünün bir başka savaşçıları giriyordu devreye.

Sanki yüzyıllar öncesinin muhteşem Akha orduları Truva şehrine yaklaşıyordu. Gemiler asker doluydu. Savaşçılar besili ve bakımlıydılar. Aynı savaşma isteği duyan gerçek bir ordu; karımca ordusu tam da önümde çekirgenin ölü bedenine yaklaşmaktaydılar. Eşek arısının büyük bir kurnazlık ile öldürdüğü çekirgenin büyük bedeni ilk önce öncü karımcalar tarafından kontrol edildi. Besin tazeydi ve güvenliydi. Öncü karımcalar ordunun geri kalanına bu bilgiyi ilettiler. Ve dönüşüm; ölümün yaşama dönüşümü muhteşem bir titizlik içinde tekrar başladı. Truva kuşatılıyordu. Karımca ordusu inanılmaz bir disiplin içinde aynı güzergâhı izleyerek ve ne yaptıklarını çok iyi bilen bir şekilde çekirgenin ölü bedeni işgal edildi. Artık çekirgenin açık yeşil bedeni görünmüyordu. Görüntü de sadece simsiyahlığın savaş çığlıkları vardı.

Çekirge ile eşek arısının savaşı bir dakika sürmüştü. Çekirgenin ölü bedeni ile karıncaların dönüşüm savaşı da beş dakika içinde bitmişti. Çekirgenin ölü bedeni binlerce genç karıncaya yaşama dönüşüm enerjisi olarak sunulacaktı. Ağrısız ve acısız ölümlerin muhteşem dönüşümü milyarlık döngüde milyar kez tekrarlanıyordu.

Hayvanlar dünyasında büyük çoğunluk ağrısız, acısız ve adil ölümler, öldürmeler; yaşam için hiç bitmeyecek bir sonsuzlukta devam ediyor. Acaba çok akıllı ve çok kurnaz insanlar; yani bizlerin ölümleri, öldürmeleri; neden, acılara ve lanetlere dönüşüyor? Sürekli sahiplenme ve daha fazlasını isteme tutkusu, insanlığın harika sonuna doğru gidiyor da büyülenmiş saflığımız bunu anlayacak kadar bilge değil midir acaba?

Sokrat yüzyıllar öncesinden düşünmeyi, irdelemeyi, sevgiyi, doğruluğu işaret etmişken ve bu işaretlerin binlercesini duymuş, görmüş, okumuşken; bilgi zenginliği içinde bu kadar fakirlik neden?

Hz. Muhammet, yüzyıllar öncesinden “oku” oku da bilgilen! Düşün ve irdele! Hayatı, kargaşa ve körlükten ibaret kılma demişken biz neyin üfürükçülüğüne soyunduk acaba?

Güven





4 yorum:

  1. İyi bir gözlem ve değerlendirme.Zevkle okudum.
    Selamlar.

    YanıtlaSil
  2. Günaydınlar hocam. Teşekkürler ediyorum size. Ege'ye selam olsun.

    YanıtlaSil
  3. Günümüzde "bilgi ve belge zenginliği" bireysel yalnızlığı yaratıyor, ruhsal ve sosyal fakirliğe dönüşüyor zamanla...

    YanıtlaSil
  4. Evrenin güzel gezegeninde yaşanmalıydı bunlar da yaşanmalıydı Makbule Hanım. Doyumsuz insan, her türlü konforo görmeli ve sonra;aramalı tüm canlılardan diğer canlılara akacak saf enerjiyi. Belge ve bilgi zenginliği, insanın, tabiatın,diğer canlıların üstünde olması mümkün değil! Çünkü, buna tabiat müsade etmiyor...

    YanıtlaSil