Kamera; Barış GELİBOLU
Bu ülke, kıtlıkların,hastalığın, debremlerin,göçlerin,
kültürlerin savaşını verdi de bir türlü; Siyasi,Ticari
yalanların SAVAŞINI veremedi...
YALANCI ÇOBAN
Yalan ve doğruluk üzerine nutuk atmayacağım. Biliyorum ki yalanlarımız, yalancılarımız çoktan diz boyunu aştı. Yalan-dolan-talan; meslek haline gelmiştir diye düşünüyorum.
Hani bir zamanlar yalancı bir çoban varmış. İkide birde köye gelip, sürüsüne kurt saldırdı der tüm köylüyü ayağa kaldırır telaşa verirmiş. Bir, iki, üç derken bir gün gerçekten de bir kurt sürüsünün saldırısına uğramış. Ve yine eski günlerdeki gibi köyüne gelip; “ Komşular koşun yetişin, koyunlarıma kurtlar saldırdı.” Avazı çıktığı kadar bağıran çobana kimse inanmamış. Çünkü yalancı çobanın yalanlarına bıkmış ve alışmış olan köylü yine öyle bir yalanla aldandıklarını sanmışlar.
Tabi ki olan olmuş. Kurt sürüsü yalancı çobanın koyunlarının tümünü telef etmiş. Çoban da yalanın, yalancılığın keyfini çıkartamadan gerçeğin acı uyarısıyla büyük kederlere bürünmüş.
Şimdi yalan ve doğruluk üzerine ciddi araştırmalar içine girsek; tümden suçlu bulunur, hesabımızı veremez hale geliriz. İnanın dostlar; yalan artık bizim kabul edeceğimiz, övüneceğimiz bir kültürümüz olmuştur.
Bana soracak olursanız ben en çok siyasi ve ticari yalanları önemsiyorum. Bir toplumu tümden yok eden, adli ve adalet dünyasını iş yapamaz hale getiren yalanların, aldatmaların çokluğundandır.
Artık uygar dünyanın en önemli gerçeği; ticaret alanları içinde tartışmak gerekir. Bir toplumun ticareti, öz sermayesi güçlüyse doğal olarak; sanata, sağlığa, eğitime, sinemaya, tiyatroya ayıracağı maddi olanağı da güçlü oluyor. Güç kazanan ülke insanı, sosyal, sanatsal açıdan da güçlenmeye başladığı zaman siyasi yalanları, aldatmaları da sorgulayıp yerinde tepkileri göstere bilir.
Sonuç olarak ülkenin iyi bir ticari ortamı, yalan-dolan-aldatma üzerine kurulmuyorsa kişiler arasında ki güven de artacak. Adliyelere düşen büyük iş yoğunluğu da azalacaktır. Bu istikrar karşısında değerli ve çok bilgili avukatlarımızın işi biraz azalacaktır ama bu da toplumun refahı, kalkınması adına hoşgörü ile karşılanmalı.
Şimdi ben bir kalem sahibi olarak bana verilen değerli bir köşede genel olarak mazlumun, halkın yanında yazılara yer verirken bugün de biraz iğneyi kendimize batırma ihtiyacı duydum. Öyle ya, belediyeciyi, maliyeciği, polisi, vekili, kurumları eleştirmek bizim boynumuzun borcudur. Çünkü bu kurumlar, bu şahıslar çok önemli işler yapıyorlar. Ve bu kurumların şahsiyetlerinin yanlışları büyük bir kemsi etkiler. Bir gazeteci olarak, halkın sesi, mazlumun ümidi olmak güzel bir duygu!
Fakat hatayı sürekli kurumlarda, çalışanlarda arar kendi kendimizin sorgulamasını yapmaz isek; bir yanımız hep eksik kalır. Bir taraf hep masum, bir taraf ise hep yalancı ve kötü! Böyle bir şey tabiatın dengesine haykırıdır. Suyun yolu değiştirilirse o su kendine bir yatak bulacaktır. İşte gelişmemişliğin yaratacağı gerçeğin sesli duyurusu, tespiti de ortadadır. Bizler daima gelişen, gelişmekte olan ülke kandırılmışlığı içinde yol alırken; gelişmiş, altyapısını, eğitimini tamamlamış ülkeler ile aramızdaki yüz yıllık farkın hiç kapanmadığını da görürüz.
Bizler gelişmeyi vekili, bakanı zırhlı araca bindirmek olarak algılarken, gelişmiş uygar bir toplum tüm zırhları, duvarları kaldırıp, polisini, bakanının bisiklete bindirip sporun da keyfini çıkarttırır.
Bugün yazıma konu olan “YALANCI ÇOBAN” bizim içimizden birisi. Bir esnaf! Çokbilmiş, çok şey yapabileceğini sanan, hak ararken, başkalarının hakkını düşünmeyen gerçek bir yalan adamı.
Öyle ya, siyasetçimizi, memurumuzu, işçimizi, bakanımızı yalancılık ile suçlarken, biz, bize düşen payı da anlatmayalım mı? Bu vekiller, bu bakanlar, bu siyasetçiler bizim içimizden; biz doğrucu Davutların ülkesi içinden çıkmadılar mı? Elbette yalanı-dolanı-talanı da yapan; bizim analarımızın evlatları, yalancı çobanlarıdır.
Daha dumanı tüten çok taze bir olay; bizlerin içinde yaşayan ve bizden birileri olan insanların da ne büyük bir kandırmaca, aldatmaca yalanları içinde olduğumuzun soylu gerçeğine tanık oldum.
Bir iş nedeniyle bir esnafa gelmiş bir müşteri yanında da ona destek olsun diye bir arkadaşını getirmiş. Öyle ya, bizler hemşericiliği, ahbap-çavuş ilişkisini de özümsemiş bize ait harika bir kültür olarak benimsemişiz! Katiyen kendimize güvenmez, kendi yeteneklerimizi ortaya koymayız. Bir destek, bir köstek hep lazım gelir bizim gibi üst kimlikli okumuş insanlara. Okumanın övünmesini yapar da, doğru dürüst bir kitap okumadan ömür tüketiriz.
Neyse bizim arkadaşın yanına gelen müşterisi meramını eksik anlatınca, yanında getirdiği arkadaşı söze girdi. Hem de ne giriş. Sazı bir aldı eline, ağıtlar, ikazlar, tehditler, suçlamalar yaptı.
O ana kadar sessizce dinleyen esnaf arkadaşım nazikçe sordu; “ Sen kimsin? Seni misafir olarak kabul edip hoş geldin dedik. Başköşeye oturttuk. Sen şimdi bilmediğin bu işin hesabını mı soruyorsun? Ne hakla?”
Bizim arkadaşın müşterisinin çokbilmiş arkadaşı; yine sazı eline aldı; “ Ben dedi, bu arkadaşın avukatı oluyorum. Onun hakkını savunurum.”
Sonradan öğrendik ki, “ BEN AVUKATIM” diye savunmaya, suçlamaya, saldırıya geçen adam da bir esnaf. Ama kendince “yalancı çoban” özentisi içinde bir korku sergileyip güç gösterisi yapmak istemiş! Elbette ağzının payını da aldı. Piyasanın ve tabiatın soylu dengesi, yalanı-dolanı ve talanı kendi içinde ayıklayıp en güzel acı gerçeğin doğrularıyla mayalayacaktır bir gün!
Etrafıma bakıyorum da, biz doğrucular ne kadar da çok yalana bulaşmışız. Ve bizler daha iyi bir yaşam, yönetim, eğitim isterken bile; kim bilir ne yalanlara başvuruyoruz…
Güven
Yazık ,çok yazık Güvenciğim.Acınası bir durum bile değil bu.Ne diyeyim bilemedim gerçekten.Güleyim mi ağlayayım mı şu halimize..
YanıtlaSilGerçekten de öyle Zühreciğim. Marifetli toplumumuzun ne buluşları var değil mi? :))
YanıtlaSilBu ülke, kıtlıkların,hastalığın, debremlerin,göçlerin,
YanıtlaSilkültürlerin savaşını verdi de bir türlü; Siyasi,Ticari
yalanların SAVAŞINI veremedi...
Güzeldi..ve çok doğru..
Hoş gelmişsiniz. Saygılar size. Ne hikmetse onur da namus da; zaten ülkesini, yaşamı seven insanların gönülden benimsendiği insanlar için sorgulandı hep! Ama bir ülkeyi gerçek uygarlık seviyesine yükseltecek Siyasi ve Ticari ahlak asla ama asla SORGULANMAZ...
YanıtlaSilNa garip bir şey! Varlığın kurnaz yöneticileri bilmezler mi ki; bu ülkede kurnazların zenginliği üç nesil gitmez...