Sayfalar

9 Ağustos 2025 Cumartesi

AMERİKAN RÜYASI

 

İNTERNET

                                                  AMERİKA RÜYASI

( İnsan Kök Salacağı Toprakta Yaşamalı! )

   Toplumların hafızası, sanatçıların eserleriyle, bilim insanlarının uyarılarıyla ve halkın kalbindeki sevgiyle şekillenir. Bazen uzak diyarların parlak ışıkları gözümüzü kamaştırır, bazen de kendi toprağımızın sessiz bilgeliğini gözden kaçırırız. Peki, rüya ile kâbusu, umut ile aldanışı birbirinden ayıran o ince çizgi nerededir? Cevap, sandığımızdan daha yakınımızda: Eğitimde ve ülke bilincinde…

   Sesiyle nesillere dokunan, İsmet İnönü’nün bizzat soyismini verdiği “Altın plakların kraliçesi” Neşe Karaböcek’i düşünelim.1980’lerde Amerika’ya gittiğinde, oradaki müzik akımlarından etkilenerek “Amerika Albümleri”ni çıkardı. Kasetleri kapış kanış satılırken, o aslında bir değişimi, dönüşümü ama en önemlisi kendi müziğini evrenselle buluşturma denemesini yaşıyordu. Aynı yıllarda, Sylvester Stallone’nin canlandırdığı Rocky karakteri, filmleriyle gençlerimizin kalbinde taht kuruyor,”Amerikan rüyası” denilen o büyük hayali daha da körüklüyordu. Azimle her şeyin başarılabileceği bu rüya, milyonlarca gence ilham veriyordu.

   Ancak parlak madalyonun bir de karanlık yüzü vardır.1962’de aramızda ayrılan Marilyn Monroe’nun trajik hayatı, bu rüyaların nasıl bir kâbusa dönüşeceğinin en acı kanıtı olarak tarihe geçti. Çok daha yakın bir zamanda ise Amerikalı polis müfettişinin şu sözleri durumu özetliyor: “ Uyuşturucudan ölenlerin % 85’i Amerikan vatandaşıdır. Zenginler, çünkü yoksul ülkelerden gelen uyuşturucuyu satın alacak paraları var ve rüyalarını sürdürmek için buna ihtiyaç duyuyorlar.”

   İşte tehlike burada başlıyor. Yeterli eğitim ve bilinç süzgecinden geçirilmemiş her parlak vaat, iyi makyaj yapılmış bir kâbusa dönüşebilir. Toplumlar, bu tuzaklara bir “kurtuluş ümidiyle” sarılabilir.

   Bu noktada, aklın ve bilimin sesi devreye giriyor.1975’te özel bir kanunla Türkiye’nin ilk ve tek “ Türkiye Cumhuriyeti Profesörü” unvanını alan,Yale Üniversitesi’nde tarihin en genç tam profesörlerinden biri olan merhum Oktay Sinanoğlu,adeta bugüne sesleniyor.Onun uyarısı net ve sarsıcıydı: “Eğer aklınızı başınıza almazsanız yakında Türkçeye de ‘bay bay Türkçe’ dersiniz.Türkçe giderse Türkiye gider…Kendi kültürüne yabancılaşan,atasına küfreden insanlar haline gelirsin.Kendi ülkenin tabularını yabancılara kendi ellerinle sunarsın.”

   Sinanoğlu’nun bu feryadı, yabancı bir rüyanın peşinde koşarken kendi kimliğimizi, dilimizi ve dolayısıyla vatanımızı kaybetme riskini gözler önüne seriyor.

   Peki, çözüm ne? Yılların sanatçısı, halkın gönlünde eşsiz bir yere sahip olan Erol Evgin, bu sorunun cevabını bilgece veriyor: “ İnsan kök salacağı toprakta yaşamalı! Gençler diğer ülkelere gidiyor, gitsin! Ama tekrar kendi ülkelerine dönsünler…”

   İşte bütün meselenin özeti budur. Mesele, dünyaya kapanmak değil; dünyayı gezip, görüp, öğrenip, biriktirdikleriyle kendi toprağını yeşertmektir. Kök salacağımız yer, ana dilimizi konuştuğumuz, atalarımızın kanıyla, canıyla bedel ödeyerek bizlere vatan kaldığı bu topraklardır.

   Görünen o ki,”Amerikan rüyası” veya bir başka parlak hayal, ancak ve ancak sağlam bir “ülke bilinci” ve nitelikli bir “eğitim” ile anlamlı olabilir. Eğitim, bize sadece bilgi değil, aynı zamanda rüya ile iyi ambalajlanmış bir kâbusu ayırma becerisi de kazandırır.

  Gençlerimize düşen görev, Oktay Sinanoğlu’nun uyarısını aklında tutmak, Erol Evgin’in tavsiyesine kulak vermek ve bu toprakların değerini bilmektir. Bize düşen görev ise onlara bu bilinci aşılayacak, köklerini unutmadan dallarını evrene uzatmalarını sağlayacak bir eğitim sistemi ve bir ülke atmosferi sunmaktır. Çünkü unutmayalım, en güzel rüya, kendi vatanında, kendi kültürünle kurduğun gelecektir.

 Nasıl sesleniyordu şarkısında Neşe Karaböcek; “ Al gecenin rüzgârını koynumdan/Beni bana ver…”

Güven SERİN 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder