Sayfalar

21 Mayıs 2025 Çarşamba

ANCAK YÜREĞİ YANANLAR YAŞAR KEMAL OLABİLİR!

 

İNTERNET

                  ANCAK YÜREĞİ YANANLAR YAŞAR KEMAL OLUR!

  ( Bergamalı Çoban )

   Yaşar Kemal’i ölümünden beş yıl önce Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinde dinledim ve izledim.” İkimiz de taşralı yazarlarız, her ikimizde dostuz!” diyen Alman edebiyatının önemli yazarlarından birisi Günter Grass ile birlikte;

 “ Avrupa Edebiyatı Türkiye’de-Türk Edebiyatı Avrupa’da ” temalı edebiyat buluşmalarının konuklarından birisi olarak tarihi zamanın içindeydim. Muhsin Ertuğrul Sahnesini dolduranların tamamı iki dev isim için oradaydılar. Konu ne olursa olsun; Yaşar Kemal 87,Günter Grass 83 yaşındaydılar. Beş yıl sonra aynı yıl içerisinde 1,5 ay arayla ikisi de bu dünyadan ayrıldılar.

   Ölümleriyle daha çok doğacak ve daha çok yaşayacak olan sanatçılardan biri oldukları için, onların yarattıkları eserlerin yoğunluğu, derinliği daima tüm dünya okuyucusunu, edebi yolculuk içinde heyecanlandırmaya devam edecektir. Tıpkı diğer klasik yazarların eserlerinin yüzyıllarca donmuş zaman içinde, bir pırıltı, bir yıldız gibi parlayıp, yaşama ait olanları besleyecekler…

   O günün tarihi olan 18 Nisan 2010 izlenimlerimi dört gün sonra Habertrak Gazetesi köşemden “ Yollarda “ isimli yazımla Tekirdağ okuyucusuna anlatmış, bir yerde tarihsel bir notu taptaze kalacak bir şekilde düşmüş, kazımışım…

  Programı yöneten Osman Bey ( Okkan ) Günter Grass’a sorduğu sorulardan birisi:

—Sayın Grass, sizce edebiyatın toplumların üzerinde etkisi nedir?

—İlkönce edebiyatın böyle bir etkisi var mı yok mu bilemem ama varsa da, edebiyatın toplumların üzerindeki etkisi uzun zaman alır. Ben ve Yaşar Kemal taşralı iki yazarız. Orada büyüdük, orada yaşadıklarımızı şekillendirdik. Ezilen, mağdur olan toplulukların sesi olduk!

   20.Yüzyıl dünyası eserlerinin başyapıta, klasik hale gelmesi, dünya ile buluşması hiç de kolay olmuyor. Bir Yaşar Kemal olmak için, tıpkı onun çocukluğunu anlatırken anlattığı yürek yangını içinde bulunmak gerekiyor. Babasıyla gitmiş oldukları camide, babası gözleri önünde öldürülür. Daha dört beş yaşlarında ve babasının başından tüm gece ayrılmaz.

   “ Yüreğim yanıyor yüreğim!” diye sabaha kadar kan gölüne dönmüş görüntülerin hafızaya kazınmış o korkunç gecesinde kalır. Ağlar, ağıtsal gözyaşları döker… Ve bir süre sonra İnce Mehmet bu bereketli toprakların, uçsuz bucaksız ovaların ve gizemli Torosların bağrından doğar…

   İnce Mehmed bir eşkıya olmuşsa da, her zaman ezilenin yanında kalmak birinci vazifesi olmuştur. Hep tekrarladığı gibi; “ Apdi Ağa gitti, yerine başka ağa geldi.” Kötülük yapan, halka eziyet edenler bitecek gibi görünmüyor. Öyleyse ben niçin dağlardayım?”

   Ülkemizde gezmedik cezaevi kalmayan Gaziantepli Abdullah, yakalandığı ölümcül hastalık nedeniyle ölümünden kısa bir süre önce affedilmişti. Yıllarca hapiste yatmış Gaziantep’in tanınmış, saygın ailelerinden birisi olduğu halde, onlarca insanın, kendi yayınladığı kitaba göre “ Hapiste uyuşturucu satanları, ahlaksızlık yapanları” öldürmüştü. Hep haksızlıkların peşinde koştuğu halde kitabını şu cümleyle bitiriyor; “ Yıllarca kötüleri öldürdüm de ne oldu? Biter sandım, daha çok çoğaldılar. Demek ki kötüler öldürülmekle bitmez!”

   Yaşar Kemal ve İnce Mehmed ayrılmaz bir bütünün parçalarıdırlar. Dayaksa dayak, öksüzlükse öksüzlük, açlıksa açlık, direnme ise direnme, yaşamı doyasıya sevmek ise, sevme onların karakterlerinin parçasıdır…

   Yaşar Kemal’in ağzından düşmediği sözlerinden birisiydi; “ Beni daima ‘mecbur’ insanlar ilgilendiriyor. “ Bu söz-irade tılsımlı bir söz değil, yazma sanatının besini, vicdani ve ahlaki köprülerin taşıyıcı kolonları gibidir…

   İnce Mehmed, dünya edebiyatı durduğu, yaşadığı sürece; Don Kişot, Suç ve Ceza, Savaş ve Barış, Sefiller, Goriot Baba gibi yaşayacaktır; bellidir... İnce Mehmed, artık efsaneden çok öte, bildik bütün zamanlara ve zorluk yaşayan her canlının tutunacağı, soluklanacağı bir candır-inanç ve umuttur…

   Yaşar Kemal’in ana felsefesinden birisi de “ İnsanoğlunu insanoğlu yapan şey korkusudur. Bu roman da korkunun üstüne gitmesidir!”

   Eserinin ( İnce Mehmed ) ikinci cildinde eserin karakterlerinden birisi olan köy imamı Ferhat Hoca, ağaların korkusundan köyü terk edenlere seslenişi vardır:

—Yılmış adam Allahın makbul kulu değildir. Yılmış, korkmuş, ürkmüş insan kadar kötü bir mahlûk halketmemiştir yaradan. Dünya cehenneminden hiç çıkmayacak, ebedi yanacak bir yaratık, yılmış adamdır.”

   Yaşar Kemal’i bilinen, yaygın bütün dillerde yorumladılar. Yorumlamaya da devam edecekler. En çok etkilendiğim Bergamalı Çoban’ın yorumudur. Yaşar Kemal, yazar Zeynep Oral ve Amerikalı yönetmen Elia Kazan 1974 yılında Bergama Antik Şehrini geziyorlar. Yaşar Kemal Türkçe, Elia Kazan ise İngilizce konuşarak antik şehri huzur ve neşe içinde dolaşıyorlar. Çok yorulmuş halde bir taşın üzerine oturmuş olan Zeynep Oral’ın yanına genç Bergamalı bir çoban yaklaşır.

“Abla sana bir şey soracağım! Kim bunlar? Birisi Türkçe, diğeri ise başka bir dille konuştukları halde çok güzel anlaşıyorlar.” Zeynep Oral cevap verir;

“ Bak der, birisi Amerikalı bir yönetmen, diğeri de Yaşar Kemal”

   Yaşar Kemal ismini duyan Bergamalı Çoban; “ Ah, demek Yaşar Kemal! O,böcekle, kelebekle, otla, ağaçla konuşup anlaşan kişi. Amerikalıyla mı konuşamayacak anlaşamayacak!”

   İnce Mehmed’e bir de türkü yakıldı; yaşasın diye efsanesiyle yan yana, koyun koyuna;

İnce Mehmed Akgöbekten ünledi

Buhurcular kulak verip dinledi

Onyedi kurşun yedi ölmedi

Güven SERİN 

 

 

 

 

 

  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder