Sayfalar

7 Eylül 2024 Cumartesi

İPSALA PAŞAKÖY'LÜ HATİCE ÖNDER

 

Kamera; Güven Eski Şehir Mezarlığı Tekirdağ


Kamera; Güven

Kamera; Güven 

                            HER KADIN BİR İNSAN, BİR İNSAN BİN ÖYKÜ

      ( Paşaköy’lü Hatice Önder )

    Söz sözü açmasa, Ayşe Koç (Teyzem ) bize gelip geçmiş zamanları anmasa, 66 yıl önce ölen Hatice teyzemin mezarının Tekirdağ’da olduğundan ve genç yaşta (38 yaş) ölümle tanıştığından haberim olmayacaktı…

 Hatice Önder ( Teyzem ) Tekirdağ’da 57.Alay Binaları olarak bilinen o zamanın devlet hastanesinde 38 yaşında birçok kadının öldüğü sebepten ölmüş ve Tekirdağ Eski Şehir Mezarlığı’na gömülmüştür.1950’li yıllarda ölenlerin gömüldüğü yol boyuna; Karlık Caddesi’ne beş on metre yakınına gömülmüş. Yaşayanların ayak sesleri, araç seslerinin her daim birbirine karıştığı mezarlığın kıyıcığında bir yere…

  Mezarın başında kendiliğinden bir meşe ağacı yeşermiş. İki gövdesi olup sonradan onlarca dala ayrılmış Trakya’nın öz çocuğu olan meşe ağaçlarının devamı olan sessizliği; erken yaşta ölümü, geride kalan altı çocuğun hüzünlü gözlerini ve kalplerini sessizce dinleyen meşe ağacı…

  Eski Şehir Mezarlığı’nın ( İstanbul çıkışında ) tenhalığını bildiğim için bir yerde bir önlem-can yoldaşı olsun diye Bülent Yorulmaz’ı aradım. Tam da kamp programı yapın Karadeniz havası, suyu adına Kırklareli dağlarına gitme anına denk geldim. Biraz konuşunca bana gereken zamanı ayırmayı, gideceği yere geç gitmeyi uygun buldu.

  Mezarlığın ana kapısından birlikte girdik. Birkaç karga ötüşünden öte kimsecikler yoktu. Mezarlığın otları yeni temizlenmiş, bakımlı görünüyordu. Dikkatli baktığımızda bakımlı görünen tek şeyin otların kesilmesi olduğunu görmenin hüznünü yaşadık. Belki de yüzlerce mezarın taşları çoktan yer değiştirmiş, sağa sola devrilmiş…

    Hangi mezar taşı hangisine ait? Birçok mezar taşının tarihsel ve kültürel önemi belliyken, bunların ayağa kaldırılıp öykülerinin derlenip toparlanmaması şehir kültürü adına başlı başına kayıp…

  Ayşe teyzemden aldığım tarifi iyi ezberlediğim ve çok az zamanımız olmadığı için, mezarlığı baştanbaşa geçip cadde tarafına geldik. Bülent mezarlık duvarını takip ederek doğu tarafına, ben ise tam ters yöne, batı tarafına yönelip Hatice teyzemin mezarını aramaya başladık. Onlarca mezar ve taşları adeta inliyor, güya gelişen uygarlıkların gerisinde unutulmuş olmalarının acılı görüntülerini görmem için adeta yalvarıyorlardı…

  Uzun arayışlar, onlarca mezar taşını, mezarı kontrol ettikten sonra vazgeçmek üzereyken, Bülent ile tekrar buluşma noktamız, tam da Hatice teyzemin mezarının birkaç metre ötesi oldu. Meşe ağacı, teyzemin tarifindeki gibi orada sessizliği, hüznü, genç yaşta ölen bir kadının öyküsünü bekliyor ve dinliyor gibiydi…

  Belli yaşa gelip de daha fazla çocuk yapıp, diğer çocuklarıma bakamam endişesi yüzünden düşük yapmak amaçlı etraftan duyulan, komşu tavsiyesi ve bitkisel ilaçlara girmiş oldukları mücadelenin sonucu, bizim şehrimizde çok erken son bulmuştur.

  1958’li yıların imkânları bellidir. Araç da çok az, telefon da. En etkili haberleşme mektupla, telgrafla. Komşu tavsiyesiyle yapılan bitkisel ilaçlar düşük yapma çabaları sonucu çok kan kaybeden teyzemi eşi Mehmet enişte Tekirdağ’a getirmiş. Hastane ve can kurtarma günleri devam ederken, birkaç günlüğüne İpsala Paşaköy’de yaşayan evlatlarını dolaşmak için yola çıkmış. Çıkmış ama içinde bir endişe; “ Hatice, sevgili eşim ne olacak?” Sezgileri ve endişesi onu, birkaç gün sonra geri döndürür.

  Mehmet enişte hastaneye, eşi Hatice’nin yattığı odaya girince yatağın boş olduğunu görür ve ; “ Bizim hastamız nerede?” sorusu karşısında o dün öldü, bugün de Şehir Mezarlığı’na gömülüyor.

  Bir insanın iç acısını, ruhsal daralmasını düşünebiliyor musunuz? Koşar ve gömülme anına ancak yetişir. Oradan buradan bulduğu birkaç taşı başucuna diker. Altmış altı yıl önce Paşaköy’den hiçbir zaman tanıyamadığım, sadece çok uzak zamanlarda yaşadığını sandığım Hatice teyzemin mezarı başında zamana yayılan insan ve kadın öykülerine daha çok sokuldum.

  Bunca ölüm ve sessiz mezar ve mezarlık… Yaşamın hangi bölümünü hatırlatıyor olabilir? Fazla değil 50–60 yıl önce çok genç yaşta ölen anneleri, kadınları ve onların öykülerini yok sayamayız… Hepsi birer kahramandılar…

   Kimi altı, kimisi sekiz, on çocuk büten ve akıl almaz zorluklara sadece bir tiyatro sanatçısı gibi görev bilinciyle sahiplenen, sahneye çıkıp oyununu oynayan güzel ve yüce insanlar…

  Hatice teyzemle tam olarak 66 yıl sonra tanıştık. Küçücük, temiz mezarında sessizliğe ait ve zaman nehrinde hür-özgür bir halde, geride bıraktığı neslinin onun kanından, hücrelerinden yaşama serpilmiş insanları, sevgiyle kucaklayan bir düşünce gülümsemesi içinde Hatice teyzemle ancak şimdi, altmış altı yol sonra buluştuk…

     Yıllar önce ölen kadınlarımızın ölüm sebeplerinden önemli bölümlerinden birisi düşük yapma biçimleriydi. Ya şimdi? Ardan geçen bunca zaman ve değişen çok şey yok; bu sefer kadınlarımızı öldüren başka bir şey; cehalet, ölü alışkanlıklar ve töreler…

 Güven SERİN 

 


  











2 yorum:

  1. Hüzün,vefa, minnet duygularını her cümlende nefesimi tuttum ve okudum... Teşekkürler Güven tüm dünya kadınları için...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkürler öğretmenim; selamlarımla...

    YanıtlaSil