İnternet
BİZ
GÖÇEBELER
(
Bir Millet Büyükse, Kendini Tanımakla Daha Büyük Olur)
Biz göçebeler neden kendi ülkemizi
zenginleştirmek için değil de, büyük gayretlerle zengin olmuş memleketlere sığınma,
kaçma rüyaları peşinde koşarız? Kendi özümüze yabancı düştüğümüz gibi, bin
yıldır yaşadığımız Anadolu uygarlıklarına da yabancıyız; yüz yıllardan bu yana…
Bir bakıyorsunuz filanca uygarlığın antik
şehirlerini İngiliz, Alman Arkeologlar kazıyor. Ve bu arkeolojik eserlerin en
güzellerini ülkelerine taşımışlar-çalmışlar. İşin bir başka garibi, sürekli
bağırıp çağırdığımız, kötü bellediğimiz ülkelere evlatlarımızı yollayıp; “
Kendini kurtar” diyerek, bir başka göçebe kahramanlığı yapmayı doğru buluyoruz!
Bulunduğumuz memlekete, yaşadığımız bu kadim
topraklara göçebe bakışları yüzünden, en önemli antik zenginliklerimiz gelişmiş
ülkelerin müzelerinde sergilenip, milyonlarca insanı kendisine çekiyor.
Vasili Yan’ın Çifte Boynuzu İskender tarihsel
romanında geçen bir söz hayli ilgimi çekti. Göçebeler üzerine bir görüşü,
yüzlerce, binlerce yıl öteden bugüne; düşündürerek aktarıyordu;
“ Göçebe hiçbir şeyi hemen söylemez.
Onun sözü, stepteki patika gibi kıvrımlıdır ve yolda gördüğü her şeyi anlatmak
için onun uzaklardan başlaması gerekir.”
Tam da burada tarih bilimi, edebiyat,
arkeoloji bilimini hatırlatmak istiyorum. Güya, göçebelikten yıllar önce vazgeçmiş,
Kurtuluş Savaşı ile birlikte “Gidecek başka hiçbir yerimiz yok! Burası bizim öz
vatanımızdır!” haykırışını; kanla, canla, fikir ve dehayla vermişiz! Öyleyse;
niçin öncü ülkeler arasında değiliz? Neden bu topraklarda yüzyıllarca yaşamış,
büyük uygarlıklar kurmuş değerlerin en hakiki anlatıcısı, aktarıcısı,
savunucusu bizler olmayalım?
Örneğin vatan dediğimiz bu toprakların
üzerinde bizlerden çok önce yaşamış onlarca büyük uygarlıktan en önemlilerinden
birisi de Likya Uygarlığıdır. Büyük Kadeş Savaşı yapılırken, Likyalılar
Hititlerin yanında yer almışlar. Aynı Likyalılar bir başka büyük savaş; Truva
Savaşı sırasında ise Truvalıların yanında yer almışlardır. Belki de Anadolu’yu savunma,
sahiplenme aşkı böyle bir şey; tıpkı Çanakkale’yi, Büyük Meydan Savaşımız gibi
zamanları göğsümüz kabararak yaşıyoruz.
Bütün bu gerçekler, tarihin bütün sayfalarına
yazılmış, insanlığın zihinlerine girmişse, biz bu değerli vatanın içinde en iyi
mimariyi, en iyi mühendisliği, en iyi edebi eserleri, filmleri, tiyatroları
niçin ilk önce kendi insanımız ve sonra insanlık için gün yüzüne çıkarmak için
büyük devrimleri yapmıyor; yapamıyoruz?
Ruhumuza işlemiş göçebelik, izin mi vermiyor?
Hep bir yerlere göçme, hep bir şeylerden korkma içgüdüsü mü engel oluyor?
Yapacağımız en görkemli şey; Orta Asya
kültürünü ve yerli Anadolu kültürlerini kucaklamak. Onları anlamak. Mustafa
Kemal Atatürk; “ Bir millet büyükse, kendini tanımakla daha büyük olur” sözünü,
Anadolu’da gelmiş geçmiş bütün uygarlıklara sımsıkı, öz anamıza sarıldığımız
gibi sarılıp, onları tüm kalbimizle; bilimin, sanatın, edebiyatın yardımlarıyla
insanlığa göstermek ne yüce bir buluş olurdu…
Sanıyoruz ki sürekli gelişmiş bir ülkeye
gidip kendimizi kurtaracağız! Orada da hep göçebe, mülteci olarak görüleceğiz;
istediğimiz kadar onlara benzediğimizi, onları taklit ettiğimizi düşünelim. Biz
bu kadim toprakları boşalttıkça, gittiğimiz ülkelerin bilim insanları gelip
onlar buraları keşfedip sahiplenecektir…
Merakımız, kendi zengin kültürlerimiz ve
yaşadığımız yerlerin önemini kavrama becerisi, değerli halkımız tarafından
gönülden sahiplenirse, belki kayıp Orta Asya Kentleri ve onların içinde
yüzyıllar önce kurulmuş kütüphaneleri, Anadolu’da yüzyıllar önce 23 Likya
kentinin bir araya gelerek Demokratik Likya Birliği kurmuş olduğunu daha iyi anlar,
kadınların da bu demokrasi şöleninde yerleri olduğunu anlar, kafamızdaki bir
sürü paslı düşünce, dipdiri hale gelir…
Biz Anadolu:- Biz Orta Asya demenin erdemi,
sadece ve sadece tarih bilimiyle değil, felsefesiyle, edebiyatıyla, bildik
bütün folklorik değerlerini de anlama becerisiyle ciddi, saygın ve onurlu bir
değer kazanıp, belki de göçebeliğimize muazzam bir yerleşik düşünce şenliği de
getireceğiz; kim bilir…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder