HAYVANSEVER OLMA
YÜCELİĞİ
(
Şarköy Kedisi Tekir)
Bildik, herkesin dilinde olan o sözcüğü hatırlatmak istemesem de yine hatırlatacağım; “ Hayvan sevmeyen, insanı da sevmez!” Bana soracak olursanız bu cümle,insanı ve sevgiyi anlatmaya yetmiyor.Yetemez de…
Kısacası şu önerme çıkmıyor mu ortaya; “ Her hayvansever muhakkak insanı da sever” Ama böyle olmadığını, hayvan sevgisini perdelemek amacıyla kullanan diğer insanları şimdilik bu yazının konusu yapmayacağım.
Öteden beri sarıldığım; insanı ve sevgiyi en iyi ifade eden sözcük; “ Gönüllülük” olarak gördüğümü ifade etmek isterim. Gönülsüz ve şartları olan her sevgi, yardım ve inanç yara almaya muhtaçtır ve kaçınılmazdır…
Ne güzel şeydir saf sevgiyle donatılmış olmak! İster insan, ister hayvan veya tabiat sevgisi olsun. Laf aramızda saf sevginin düşmanı bile yoktur. Yaratıcının yaşam dolu olan gezegeninde sevmeyecekleri canlı, nesne yoktur o yüce canlıların.
Gönülden sevilen hayvanların insana öğreteceği, yaşatacağı çok şey olduğu ispatlanmıştır. Hemencecik tecrübe edebiliriz de. Bir parkta karşınıza çıkan bir köpeğin, kedinin başını dahi okşamadan saf bakışlarla birlikteliğin ilk adımlarını atabilirsiniz. Çok yararlıdır; bu akış ve eşi benzeri olmayan sevgi şöleni.
Tekir tüyleri olan normal kilosunun üç katı büyüklüğündeki kedi ile Şarköy çay bahçesinin dışındaki kumsal yakınlarında tanıştım. Biz olsak da orada, olmasak da; günün tadını çıkartmak, muhteşem kilolarına rağmen dinlenirken temizliğini yapmakla meşguldü.
Tekir tüyleri olan kedi ile ilk sohbetimiz:
—Merhaba koca çocuk. Nasılsın?
Normal kilosunun en az üç katı yağ depolamış olan kedi oralı bile olmadı ona
sunduğum selamdan. Ne canı sıktın, ne başka bir şey. Tek istediği oranın tadını
çıkartmak! Çınar ağacı gölgesi, baskın güneşi tatlı bir serinliğe, ağacın
yapraklarının rüzgârda çıkarttığı sesler de güzel bir ninniye dönüşmüştü.
Tüyleri tekir olan kedi için bundan iyisi bulunamazdı…
Onu seven hayvanseverler tarafından o derece beslenmiş ki, birisi bir şey verecek diye ne ellerine, ne de yüzüne bakıyor. Belli ki onun gideceği mekânlarda ona sunulan yemeklerin lezzetine diyecek yok…
Hayvanların doğal yaşamlarını bilmeden hayvan satış yerlerinde veya sokak, caddelerde, park bahçelerde hayvanları gören çocuklarda da ayrı bir sevinç doğar. Hemen sahiplenmek, dokunmak isterler.
Acaba çocuklar, sokakta, caddelerde, parklarda gördükleri hayvanlar karşısında ne hissediyorlar? Dostluk, mutluluk, sorumluluk, duyarlılık olabilir mi? Dünyayı mutlu kılacak hissiyatlar değil midir bu hissedişler?
Hayvanların dünyasına biraz daha duyarlı ve bilim insanları gözüyle baksaydık, birçok hayvanı olması gerektiği yerde olması için sevgimizi ayrı sınamalardan geçirir, muhteşem testler sonucu hayvanların özgürlüğü adına ne çok şeyler yapabilirdik…
Kafeslere sıkışmış kuşların gerçek yaşamda hareketleri neredeyse kıtalar arası, sınırlar ötesi olurken, boynuna tasma taktığımız hayvanların da bize muhtaçlığı üzerine ne çok sade ve doğal hayvan davranışını da sadece belgesellerde görme fırsatları yakalıyoruz.
Bir gece vakti Karacakılavuz’dan arkadaşımın kızının düğününden dönerken, Banarlı içinden geçip dışarıya çıktığımız ilk kilometrede görmüştüm gece avlanan kedileri. İnsanlar azalınca yerleşim yerlerinden, insana bağımlılık da azalınca hayvanlar hemen içgüdülerinin sesine kulak verip, kendi başlarının çaresine bakar hale gelmişlerdi. Banarlı kedilerinin kiloları tam da olması gerektiği kiloda, gayet sıhhatliydiler. Oralarda ise tehlike başka yerden geliyor; çık hızlı geçen araçlardan; ne hazin telaş, can taşırken can almak…
Ya Şarköy’deki o güzel, şişman, hatta obez, tüyleri tekir rengindeki olan kedi? Sadece kedi mi, o gün bir sürü sağlık sorunu yaşayacak hale gelmiş köpeği de gördük…
Sevginin dozajı nerede başlar ve nerede biter? İşte, hayvanseverler tam da burada bu görgüyü, saf ve dengeli sevgiyi bulmalıdırlar, diye düşünmeden edemiyorum; aklımda normal kilosunu üç katı olmuş tüyleri tekir olan Şarköy kedisi bulunurken…
Güven SERİN
Hayvanları çok seviyorum. Merhamet hissediyorum. Ama asla elleyemiyorum:) Hamster'ımız vardı ve elleyemesem de o kadar iyi bakmıştım ki normalden fazla yaşamıştı. Veteriner "ben bu kadar yaşatamıyorum" demişti. Ölünce bir hafta gece gündüz ağladım ki ağlamaktan, fazla ağlayanlardan hiç hoşlanmam. Ama mümkün değil tutamadım kendimi. Halâ aklıma geldikçe gözlerim yaşarır. Oğlum istedi diye almıştık. "Kendi evin olunca ne istersen yap, ben bir daha asla hayvan sorumluluğu almam" dedim çünkü resmen çocuğun gibi oluyor. Üzülmeye niyetim yok. Ve bir de sizin de bahsettiğiniz gibi evcil hayvan konusunun abartıldığını düşünüyorum. Doğal ortamdan uzaklaştırılıyorlar bana kalırsa. Sokaklarda da tuhaf durumlar oluşmaya başladı. Beslemekten yanayım ve ben de besliyorum ama besleyeceğim diye ulu orta evdeki yemeklerini atıyorlar sokaklara. Hem hayvan hem insan için tehlikeli bir durum bu. Vur deyince öldürmeyi çok iyi biliyoruz, tuhafız.
YanıtlaSilTekir çok tatlı ama. Hareketi sevmiyor sanırım:)
YanıtlaSil
YanıtlaSilMerhamet ve şefkat,tüm canlılar için besleyici bir gıda olmakla birlikte tam da günümüzün şaşmaz görüntülerini anlatmışsınız...Dikkat ediyorum da hayvanlar diyarında hiçbir şeyin ucu kaçmıyor; ne annenin,ne babanın çocuğuna olan duygularında ne bir fazla ne bir eksik...Çocukları büyür büyümez yaşamın içinde kendi mücadele etmesi için usulca,gururla geri çekiliyorlar...İnsan denen canlı,şımartmayı da merhamet veya şefkat ile karıştırıyor.Ve sonunda,işin içinde sevgi mi var başka bir şey mi diye insan şüpheleniyor.Epeyce hayvan besledim; fakat,hepsi de doğal yaşam alanları içinde.Güvercinlerim saatlerce dolaşmaya çıkarlardı.Yoz derlerdi onlara,parasal bir değerleri yoktu.Ben o yüzden seçmiştim; canlı olarak değerleri çoktu...Duygularınız,düşünceleriniz ve katkılarınız için çok teşekkürler Sezer Hanım..