İPSALA PAŞAKÖY,
TEKİRDAĞ, SAKARYA KARASU HATTI
(
Hayat, Hayat, Hayattır; Tüm Gücümüzü Verdiğimizde )
Bu çalışma her ne kadar anılardan beslenmeme yardım ediyorsa, aynı zamanda Türk Kurtuluş Savaşı ve Türklerin 13 Eylül 1683 Viyana’da başlayan toprak kaybı,13 Eylül 1921 günü, şanlı zaferimiz Sakarya Meydan Muharebesi ile durdurulmuş olup,1980’li yılları anarken, Kurtuluş zamanına kadar uzanacağım…
Bir gün sonra yayınlanacak köşe yazımı gazeteye gönderdikten sonra, gün içinde yapacaklarımı planladım. Dışarıdaki ışık, çalışma atölyesine kadar sızıyor, içimdeki serüven kaçkını çocuğu dışarıya davet ediyordu. Öyle de yaptım; kıracak değilim ya!
Erzurumlu Nasip Bey’e vereceğim diğer günlere ait Habertrak gazetelerini de yapıma alıp Hüseyin Pehlivan Caddesi üzerinden, Vali Konağı Caddesi derken Atatürk Bulvarı’ndan geçip sahildeki Yalı Bölgesine ulaştım.
Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’nin çınar ağaçları altına dizdiği banklardan birisinin üzerine oturduktan sonra Erzurumlu Nasip Bey’i arayıp iki çay söyledim. Biraz ötede aracı içinde Hasan Bey kitabını okuyordu. Çayın birisini onun için söyledim.
Müzik çaların kulaklığını kulaklarıma taktıktan sonra tuşa bastım. Opus grubu;
“Live İs live/When we all
give the best” diye başlayan sözlerle birlikte yüksek tempoda çalan davullar,
duyulan seyirci alkışları, Tekirdağ gününe süzülen ışıklar kadar güçlüydü.
Yazı sanatına sağlam destek veren, bizi her daim çocukluğa getiren ölmemiş anılarım da koşarak yanıma kadar geldi.1980’li yılların ortalarıydı. Sakarya Karasu doğumlu arkadaşım Kubilay Kara, dilinden düşürmediği şarkıyı, sanki Opus grubuyla birlikte söylemeye başladı.
Kubilay Kara’nın sesi İngilizce şarkılara, özellikle bu şarkıya çok iyi yakışıyor, ne zaman canımız bu şarkıyı dinlemek istese Kubilay Kara hemen şarkının ilk bölümünden başlıyordu;
“ Live is live/When we all give the best “ derken, aslında şarkının Türkçe’sini bize haykırıyor, Karasu ile Tekirdağ, Edirne Paşaköy İpsala arasında kurulacak bağların düğümlerini sımsıkı atıyordu.
Ne diyordu Opus ünlü olduğu şarkının sözlerinde;
Hayat/Hayat hayattır; tüm gücümüzü verdiğimizde/En iyisini veririz/Saatin her bir dakikasında/Dinlenmeyi düşünmeyiz; tüm gücümüzü verdiğimizde.”
Öyleydi 1980’li yılların arkadaşlıkları! Gurbete çıkmış insanların sağlam duruşları, karakterleri, yaşadıkları yerden kazandıkları zenginlikleriyle birlikte buluşmuş, o zamanlar birbirimizin doğduğu yerlere birlikte gitmiştik.
Sakarya Karasu’ya bir kış günü ulaşmıştık. Paşaköy İpsala’ya da öyle… Karadeniz’in en çılgın zamanlarıydı. Derli toplu temiz yüzlü insanların yaşadığı, Kurtuluş Destanı sırasında kasabalarını düşmana teslim etmeyen direnen kahramanlarının yaşadığı yere, bir kış günü varmıştık.
Kubilay’ın; “Ana” diyerek seslendiği
annesinin annesi Fehmiye Ana Yenimahalle’de yaşıyordu. Yenimahalle’nin tam
ortasından bir nehir geçiyordu; ismi destansı mücadelenin de ismi olan Sakarya.
Oracıkta son buluyordu
Fehmiye Ana’nın iki katlı ahşap evi, cumbalı balkonu ve Karadeniz kokan bahçesi görülmeye değerdi. Bahçenin içinde Bagen denilen mısır ambarı dört direk-ayak üzerine kurulmuştu.
Sakarya nehri boyunca yürüdük. Karadeniz kıyısındaki ıssız Karasu plajına ulaştık. Yaz günlerinin tam tersiydi; kuşlara, dalgalara, düşmana geçit vermeyen kahramanların anılarına kucak açan bir kumsal…
Kahramanlar dedim de, Yunanlılar her tarafı, hatta Sakarya’yı-Adapazarı’nı işgal etseler de Karasu’da bulunan Halit Molla, İpsiz Recep kuvvetleri ( Kuvâ-yi Milliye) öyle bir savunma yaptılar ki, Yunan kuvvetleri geri çekilmek, durmak, bir kez daha düşünmek zorunda kaldı.
Kubilay Kara ve Karasu ile 1980’li yılların ortasında kurulan arkadaşlık böyle bir şey; Sakarya Nehri ile Karadeniz arasında kurulan doğal bağ gibi; anmaya, anılmaya, hatırlanmaya mecburdur: -Çünkü insanı insan yapan da budur; AİDİYET duygusu…
“ Hayat, hayat, hayattır; tüm gücümüzü verdiğimizde…”
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder