Sayfalar

11 Eylül 2023 Pazartesi

BERGAMA ve SU PERİSİ

 

Kamera; Güven Bergama Müzesi

Kamera; Güven Bergama

Kamera; Güven

Kamera; Güven Kızıl Avlu

                                       BERGAMA ve SU PERİSİ NYMPHE

  1188 km ve 60 saatlik gezimizin ilk durağıydı Bergama şehri. İlk geldiğim ve taşın insan hayatına bu kadar yakın olduğunu gördüğüm bu yer oldukça etkilenmeme neden oldu. Sokaklar ve caddeler işi iyi bilen ustalar tarafından tamamı ile taş döşeli. Caddelerin bir yanı ise daha önce hiçbir yerleşim alanında görmediğim uzunlukta demir ızgaralar ile örtülmüş. Yani, bu yerde yağmuru bile görmek mümkün olmamalı! Neredeyse tüm yerleşim yeri taş ve ızgaralar ile kaplı.

   Bergama deyince ilk akla gelen şey; Zeus Sunağı oluyor. Bugün, antik dönemlere ait bu muhteşem eserin neredeyse tamamı Almanya’da sergileniyor. Çünkü 1897 yılında yurtdışına taşınmıştır. Bazen düşünüyorum da, yurtdışına kaçırılmayan eserler; bizim ülkemizde kalsaydı bu kadar tanınır ve bu kadar sağlam kalabilir mi diye? Zor bir durum! Kaçırılan eserlere üzülürken bir yandan da seviniyorum; çünkü eserler hâla sapa sağlam duruyorlar…

   Bu ülkede bir gün tarihi iyi anlaşılır ve tarihin içinde duran uygarlıklara önemli kaynaklar ayrılmaya başlanırsa işte o zaman mucizenin adı TÜRKİYE olur. Turisti koyacak yer bulamazsınız. Bugünkü hali ile Bergama 600 bin turist çekiyor. Antik döneme ait şehirleri, tapınakları, sağlık merkezleri ve arkeoloji müzesi ile bu turisti çekerken, bu yerlerin sürekli zenginleştirilmesi için iyi ve önemli kaynaklar ayrılsa, 6 milyon turisti çekmesi işten bile değil!

   Bergama’nın her tarafı tarihi kokuyor. Hemen şehrin içinde duran devasa kırmızı duvarlı yapı; Kızıl Havlu (Serapis Tapınağı) harabeye dönmüş hali ile bile insanı ürkütücü bir şaşkınlık içinde karşılıyor. Kırmızı tuğlalardan yapılmış ve bir harabeye dönmüş tapınağın karşısında; mimariye, mühendisliğe ve harcanan emeğe yerlere eğilecek kadar minnet duydum. Tüm şükranlarımı benden 2 bin yıl önce yaşamış insanlara gönül rahatlığı ile yolladım.

   Bergama şehri, antik zamanın ustalık şehri! Mimarinin, mühendisliğin ve şehir altını kaplayan kanalların, suyun huzurlu şehri! Son zamanlarda Bergama’nın adı, sular altında kalan Allianoi kurtarma kazıları ile öne çıktı. İnanılmaz bir hata ile MUHETEŞEM bir tarihi sular altına gömüyoruz. Bir gün, bunun önemini anlayacak nesiller, bu zamanı belki de korkunç bir cehalet ile suçlayacaklar.

   Allianoi kurtarma kazılarında ortaya çıkan en güzel eserlerden biriside Nymphe heykeli. Bir su perisi! Nympe ile ilgili internette gördüğüm yazıdan birazını buraya aktarıyorum;

   “ Ben, ırmakların perisi, İlya suyunun kızı… Ben, suların şifasını bedeninde taşıyan su perisi Nymphe. Bir masal gibi gelecek anlatacaklarım size. Masal, her ruha şifa verir biraz. Taşlar sırlarını masallara döker. Rüzgâr ağıtını. Gök tanıklığını masallara söyler. Bir ağacın yalnızlığı ancak bir masalda dile gelir. Bu böyle bilinir, böyle sanılır.”

  Bergama şehrinin önemli antik yapılarından birisi de Asklepion’dur. O çağlarda Bergama’da çok önemli bir sağlık merkezidir. Apollonun oğullarından Sağlık ve Hekimlik tanrısı olarak bilinen Asklepios adına yaptırılmıştır. Sütunlu yollardan yürüyerek ulaştığımız bu yerde oldukça ilginç! Asklepion sağlık merkezinde bulunan küçük tiyatro, uyku odaları, kaynak suları ve çamurlar şifa bulmak insanlara hizmet vermekteydi. Tiyatronun bir bölümü, uyku odalarının bir bölümü hâla insana şifa dağıtacakmış hissi ve huzuru veriyor.

  Antik dönem filozoflarından birisi, en önemli güç sudur, demiş! Suyun olduğu yerlerde uygarlıklar kök salmış, yeşermiş ve bugününün insanına; insanlığa hizmet etmişlerdir. Savaşlar ne kadar çok yapılsa bile, aynı zamanda insan ve insanlık hiç ölmeyecekmiş gibi insanı korkutucu muhteşemlikle, yapılar ortaya çıkarmışlar.

  Bergama’nın içinde taş caddelerden ilerleyip, bir harabeye dönse bile o heybetli duruş sergileyen Serapis Tapınağına (Kızıl Avlu) selam vererek geçin. Bu tapınak Mısır tanrılarına adanmıştır.

  Yavaş yavaş dikleşen tepeye yürüyerek de, teleferik ile de, araçla da çıkabilirsiniz. Bu tepede sizi Akropolis bekliyor olacaktır. Almanya’ya kaçırılan Zeus Sunağının olduğu Akropolis! Burada ilk çağlarda kral sarayları, sarnıçları, tapınakları, sunakları, kütüphanesi, cephanelikleri yer alıyordu. Burada Zeus ve kızı Athena’ya adanmış Zeus Sunağı bulunuyordu. O, muhteşem, o, heybetli eser… Şimdi temelinin olduğu yerde onu arayabilir, görmek isterseniz de Almanya’ya gidebilirsiniz. Ayrıca Athena Tapınağının küçük bir kalıntısı hâla o dik tepenin üzerinde duruyor. Dünyanın en dik tiyatrosu 70 derecelik eğimle ve ilk zamanları hatırlatan gösterişi ile görülebilecek taş yapılardan.

  Akropolis’de bulunan kütüphane zamanın en büyük kütüphanelerden birisiymiş. İskenderiye Kütüphanesi ile yaraşır zenginlikte 200 bin kâğıt rulo bulunuyormuş. Bu kütüphanede bulunan 3,5 metre yüksekliğindeki Athena heykeli de halen Berlin müzesinde, dünya insanları ile buluşuyor.


  Batılı tarihçileri, arkeoloji meraklılarını dinleyen bir tele kulağımız olsa onları dinlerken ne hissederdik acaba? Alman, İngiliz, Yunan, Fransız, İtalyan sanatseverleri, tarih, arkeoloji sevenleri duyar gibiyim;

  “ Bu Türkler, tabiat, tarih, su, dağ, tepe, orman, deniz, arkeoloji yönünden ne kadar şanslılar. Ama bu şansın farkında bile değiller! Ne hazin… Hâlbuki Türklerin kaderini değiştirecek nice eser kaçırıldı, yok edildi ve hâla büyük çoğunluğu toprağın, suların, taşların altında yatıyor; ne garip ve ne ürkütücü bir gerçek…”

  1188 km yolu, 60 saatlik zamanı, yeniden ve yeniden bitmeyecek bir sonsuz kadar sonsuz olan öğrenimleri ile son bulan ve yalnız bedenime değil ruhuma da yapışan bu gezinin; bu geziye inanılmaz katkı sağlayan geçmiş uygarlıkların önünde insanca; yalnız insanca; bütün korkutucu, ayrı düşürücü koşullardan sıyrılmış bir beden gibi eğiliyorum…

   Bu çalışmayı yine o güzel eser, peri için yazılmış bir cümle ile sonlandırıyorum;

   “ Güzel rüyalarda gördü yurdum; kabuslarda! Şimdi hem yeniden doğuyor, hem ölüme yaklaşıyor. Umut taşıyan adımlar atılıyor geleceğime. Ama belirsizlikte sürüyor. İşte, bütün hikâyeyi anlatacağız size. Toprağın 1800 yıldır sakladığı gerçek bir hikâye! Ben ve Allianoi halkı birlikte.”

 Güven SERİN 


 

 

  









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder