YÜCEL COŞKUN: SANATIN ve SANATÇININ ÖNEMİ
Bazen bir karikatür, resim, bazen bir
tiyatro ve bazen de bir şiirde; insanın insanlık yolculuğunda ikmal yapması
gerekli yakıtlar gizlidir…
Bir karikatür hatırlıyorum. Sürekli eleştiren,
laf üreten kendini “Toplumun sözcüsü” sanan birisinin toplumu dert edişi üzerine,
toplumun geri kalmışlığı, cahilliği üzerine kafa patlatan bir adam! Aynı
karikatür üzerinde toplumu temsil eden birisi de şöyle konuşuyor;
“ Sürekli toplumu dert edinen bu kişi,
toplumun ondan haberi olmadığını bir bilse!”
Saatlerce konuşmadan, anlatmadan, hatırlatma
ve uyarılardan öte ve değerli bir sanat:-Değil de nedir? Bu yüzden, sağlam ve
sanatın limanına demir atmış sanatçıların meziyeti neyse; öykü, roman, şiir,
karikatür, resim, heykel, film, tiyatro, opera; onlar kendi döngüleri içinde;
önce yaşamı, sonra insanı anlamaya, anlatmaya çalışırlar. İnsanın bütün
hallerini anlatırken, yaşamı da fısıldarlar;
Henüz vakit varken, fark
edilsin diye…
Katılmış olduğum etkinlikte bulunan
sanatçılarımızdan birisi de Yücel Coşkun’dur. Bir Çift Söz isimli kitabını
Lokman Bey imzalattı. Ben ise bir başka şiir kitabını imzalattım. Lokman Bey,
önce benim okumam için “Sende kalsın” diyerek eğitimci şairimizin kitabını bana
verdi.
Sayfaları çevirdikçe, yaşamın bütün
katmanlarına dokunmaya başladım. Şairimiz, yaşamı bir çift sözle başlatmış;
“Bir çift sözle başlar hayat
Bir çift sözle sürer.
Bir çift söz bitti mi?
Başlar gürültüler.”
Daha nasıl anlatsın insan denen canlının
varlık içinde kıtlık yaşadığını-yaşadığımızı? Bir çift söz söyleme sanatıyla
aynı zamanda insan denen canlının söz söyleme becerileriyle birlikte insan
ilişkilerini de başarabileceğini, başaramayanların ise kargaşa, kavgadan
beslenip yaşam denen büyük enerjiyi yerle bir edeceğini bir güzel anlatmıyor mu?
Üstelik nazikçe; sevgi diliyle…
Şairin “İnsana Sitem” şiiri sosyolojinin,
tarihin, mitolojinin de yardımıyla oldukça güçlü bir tavır takınma, bir yerde
şiirin yardımıyla başkaldırıya dönüşüyor;
“Sözüm sana.
Üretene, yaratana.
Yani insana.
Yıllarca, yüzyıllarca, binyıllarca önceydi.
Nil kıyısında seni kerpiç keserken gördüm.
Ellerin bu günkü gibi nasırlı,
Gözlerin Afrika karasıydı.
Güneş aynı güneşti.
Kerpiçleri pişirmeğe…”
Velhasıl dostlarım; sanatın yolu da yolculuğu
da belli. İçinde duyarlı insan var; insanlık ateşiyle başlamış yangını. Ya sonra?
Tabiatın kıvılcımlarıyla bir daha yanmaya başlamış; bir daha…
Eğitimci şairimiz, Sevdanın Mevsimi Yok,
şiirinde ise insanın belki de en güzel heyecanını, romantik saatlerini bir daha
hatırlatıyor;
“ Bir soluk ver yaşama
Kalbin tık tık ederken
Sevdanın mevsimi yok
Ne geç kaldın, ne erken.
Erteleme yaşamı
Yarın-öbür gün derken.
Sevdanın mevsimi yok
Ne geç kaldın, ne erken.”
Henüz vakit varken gülüm; henüz vakit varken…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder