Sayfalar

5 Mayıs 2023 Cuma

YA ÇANTAMIZ,ÇANTALARIMIZ OLMASAYDI!

 

İnternet

                         YA ÇANTAMIZ, ÇANTALARIMIZ OLMASAYDI!

  

  Ya çantalarımız olmasaydı ne yapardık? Meşinden, bezden, köseleden yapılan içine dünyaları koyduğumuz çantalarımız…

    Cep telefonlarının ilk çıktığı zamanlarda çok ağırdılar. Onları taşımak için kemerimin yan tarafında küçük bir çanta bulunurdu. Ayrıca bozukluk paraları taşımak için kemerimin sol tarafında minik bir çanta vardı. Neredeyse pantolonum yere düşecek bir halde bir gün; “ Yeter “ dedim. Belimdeki kemerde ne varsa attım. Kolumdaki saati, parmağımdaki yüzükleri; her şeyi; nazikçe bir kenara bıraktım…

   Rahatlamıştım rahatlamasına ama bir sürü yardımcıya ( Kitap, mendil, not defteri, kalem, kartlarım) ihtiyacım vardı. Onları koyacak bir şey! O zaman elimde taşımak veya sırtıma asmak için ilk çantayı aldım.

   Derken, tenis çantam, şehirden bir şehre gitmek için sırt çantam ve dağlara gitmek için kamp çantam oldu. Çadırı, uyku tulumunu saymıyorum…

   Günlük kullandığım çantam ile yapışık kardeşlere döndük. Ne o bensiz, ne de ben onsuz olurum artık. Bazen, biraz yükü hafifletmek, onsuz dolaşmaya çıkmak için adım atıyorum. Gözlük çantamı iç cebime koyuyorum. Para kesesini yan cebe, kartlarımı diğer cebe derken, güya çantasız daha rahat edeceğim halde, hemencecik onu arıyorum…

  Laf aramızda sıklıkla kavga ediyoruz siyah renkli çantamla. Yağmur yağarsa onu kollamam, korumam lazımmış diye iyice sokuluyor koltuğumun altına. Bir de şımarık, kendini beğenmiş ki sormayın! Ama en çok canımı sıktığı zamanlar sabah vakti, evden çıkarken oluyor. Ayakkabılarımı giymek için hafiften eğilmemi fırsat biliyor. Sırtımdan hemen kayıp, ayakkabılarımın üzerine zıplıyor. Olacak iş mi bu?

   Birde vurdumduymaz ki sormayın! Ona ne dersen de, o her zaman bildiğini yapıyor! Ara sıra bana Aborjin kılığında, canı biraz sıkıldığında sesleniyor:

 — Benim kıymetimi bil! Seni terk edersem görürsün gününü! Senin için taşıdığım bir sürü şey ‘Anahtarlar, kartlar, yazılarını yedeklerini sakladığım minicik aletler) hepsi benle birlikte yok olur. Vallahi fazla zorlamaya gelemem!

   Tabi bende ondan öğrendim gamsızlığı. Kızdığı vakitler bana ne söylese artık aldırış etmiyorum. Sanki unumu elemiş, eleğimi asmış, vakit: Buda vakti deyip, engin ve ilahi bir huzur içinde yola koyulmuş bir adam hali içinde…

   Ya çantalarımız olmasaydı? Nice olurdu halimiz; hallerimiz. İlk çadırım olduğunda; 17 yıl önce. İçine girip yattığımda soğuk bir kış günüydü. Ganoslar Dağlarında sessizlik hâkimdi. Yunus Usta ile benim çadırım yan yanaydı. Kamp ateşinin dumanları tüter, son defa yudumladığımız ıhlamur çayının tadı henüz bitmemişken, gecenin en derin saatinde çekilmiştik birkaç saat uykuların içine…

   “Bir evim oldu” diye sevincimi, kaidesine oturmuş başyapıt gibi saklıyor beynimin nöronları…

  Kim bilir kaç katlı konağa, yalıya bedel bir ev; koruyucu yanı; sadece haşere, böceklerden ve bir parça soğuktan yana olsa bile, dağlarda ve kamp ateşinin yakınlarında, bir çanta için anahtarlar, mendil, kalemler, notlar, kartlar neyse, ben de çadırım için öyle sığınmıştım o derin dinlendirici ve onarıcı yere…

Güven SERİN 

2 yorum:

  1. Hele biz kadınların hali ne olurdu?:)

    YanıtlaSil

  2. Gerçekten de öyle:)) Sanıyorum,uygar dünya insanı ne kütüphanesiz,ne çantasız,ne de seyahatten uzak kalabilir.Teşekkürler Sezer..

    YanıtlaSil