BÜYÜKŞEHİR KENT KONSEYİ, SANAT ve SANATÇI EL ELE
Sanatsal faaliyetlerin duru, ahenk, görgü, saflık içinde oluşunu ne kadar çok özlemişiz…
Yer, Tekirdağ Yahya Kemal Beyatlı Kültür Merkezi salonu. Bilerek bir saat erken gittim. Yanımda arkadaşım Catullus ile birlikte. Kim bu Catullus? Demeden ben söyleyeyim; 2050 yıl önce yaşamış Latin ozanlarımızdan birisi. Otuz üç yaşında ölmüş, bizim diyarlara da gelip gezmiş görmüş bir şair…
Sanatsal etkinliklerin yakınında kafeteryaların olması, en az o etkinlik kadar katkı ve fayda sağlıyor. Biraz Catullus ile konuştuktan sonra bir çay, bir manzara derken neredeyse iki yıldır görmediğim Mehmet Bey ve eşiyle tekrar görüştük.
Hareket denen şey, farklı mekânlar ve görmediklerinizle görüşme hangi ödülle kıyaslanacak bir şey? Derken o büyük an: GELDİ…
Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi, Tekirdağ Kent Konseyi ve TEFSAD (Fotoğraf Sanat Derneği) işbirliği ile düzenlenen etkinlik; sadece göze, kulağa değil, ruhlarımıza ve asıl önemli olan yaşamın içindeki hareket felsefemize, yolculuğumuza da değer, katkı sağlayacak derece önemliydi. Oldukça zengin ve emek harcanmıştı.
Fotoğraf sanatçılarının eserleri kafeterya ile etkinlik salonu arasındaki ara solonda ve aynı zamanda Ahmet Kivan’ın piyanosu eşliğinde; bizlere lüks gelecek derece lezzetli bir buluşma, görüşme ve dinleti gerçekleşti. Fotoğraf sanatıyla piyonu sesi, belki de insanın insanlık yolculuğu içinde anlatmak istedikleriyle anlatamadıkları da benzersiz bir uyum, sadelik huzuru içindeydi…
Ara solonda kimler yoktu ki? Prof.Dr. Neşe Atik, Mehmet Akif Işın, Mehmet Altaş, Sabri Işık, Münir Satkın,Gülferah Dinç Güral,Gömeç Göçmen,Nazlı Özden,Nurten Yontar,Yavuz Yalçın,Prof.Dr.Ayşen Eti Sina,Ali Korkmaz ve TEFSAD Başkanı Mehmet Çevik ile eşi Emine Çevik…
Daha bir sürü güzel, değerli, hünerli ve kalbi şehir, sanat, tarih sevgisiyle atan insanlar…
Etkinliğin yapıldığı salona geçerken özellikle yalnız oturmayı istedim. Sanki serginin can damarını oluşturan ve sunum ve söyleyişi yapacak Gılcan Mete Delibay’ın anlatacaklarını, vurgulamak isteyeceği yaşam şifrelerini önceden biliyor muşçasına, zamanın içinde zamansızlığa demir atmış gibi aç sessizliğime gömüldüm.
Gılcan Mete Delibay, fotoğraf sanatına kattığı veya katacağı lezzetin, akademik sınırların ötesine felsefeyle kurduğu bağ ve bağlar, tam manasıyla özgün sanatçı üretimiydi. Kendine özgü, var olan bilgilerle, kendi keşfettiği, gerçek sanatçılarda olması gereken sezgileri de içine katarak; sadece yolun yolcusu değil, zamanın da zamansızlığına çıkmış bir gezgin saflığına dönüşmüştü.
Her anlattığı, her sunum yaptığı fotoğraf veya belgeseller, tam manasıyla keşif için çıkılan yolcululuğun çok değerli ve emek harcanmış eserleriydi. Defalarca izlenmesi, yorumlanması gereken, Üniversite ve Enstitülerde okutulması gereken ders niteliği olan eserler…
En güzel ve duygulu tarafı da ne çabuk unutan insancıklar olduğumuzu deprem gerçeğini anlatan deprem belgeseli oldu. Salonda bulunan küçük çocuklar beş dakikalığına dışarıya çıkmasını rica eden sanatçı; herkesi için için ağlattı. Tıpkı, odun kömürü için hazırlanan meşe odunlarının günlerce yanması, dönüşümü gibi bir hissi, fotoğraf sanatının belgesele dönüşmüş hali, salonda bulunan herkese yaşattı…
Sanatçı sunumuna başlarken eski bir Kızılderili atasözüyle başladı; “ İnsan kendini hatırlayan son kişi kadar yaşar” Bitişi de aynı sözle tamamladı…
TEFSAD üyelerine ve kim bilir hangi heyecan, kendine varma emek ve hünerleriyle çektikleri sergide bize sundukları eserler adına teşekkürü borç biliyorum. Ahmet Kivan, Ali Korkmaz, Arif Aktürk,Birol Karaibiş,Fakir Ozan Beysalan,Gülizar Baysal,Hakan Tokuç,Hilmi Baysal,Kadir Karaküçük,Mehmet Çevik,Mehmet Kanal,Mualla Arıcı Üstün,Neslihan Akça,Nurcan Balıbey,Semih Akça,Sevim Çelebi Fidan,Sibel Üstün Özek,Yaşasın Oğuzhan,A.Yalçın Ceylani; çıktığınız yol ve yolculuk her daim sanatla iç içe olsun…
Günümüz şehirlerini, insanını saran stres, baş edilemeyen hastalıklar ancak sanatla buluşup, kendimizle yüzleşerek en ağrısız, acısız ve koşulsuz hale gelebilir. Muhteşem etkinlikten geriye ne kaldı derseniz? Kendine varmayı bitirmemiş ama önemli ölçüde keşfetmiş sanatçı Gılcan Mete Delibay’ın fikirleri, önerileri derim;
“ İnsan içine bakmayı öğrenmelidir. Kendini görmeyen, ışıkları kapatmayan, hiçbir şeyi anlatamaz. Önce içimize bakacağız…”
Ve bize özenle hazırlanıp sunulan sanatçının kış belgeseli; çello, viyolonsel ile buluşan kış fotoğrafları; hiçliğin içinden çıkan insanın; keşfettiği müziği, fotoğrafı, felsefeyi, hissiyat rüzgârlarını anlatıyor…
Güven SERİN
Ahh... sanat gibisi var mı...
YanıtlaSilBol okumalı, sevgi dolu, iyi bayramlar. Ve tabii ki, ben de beklerim blog'uma :)))
YanıtlaSilTeşekkürler,selamlar; iyi bayramlar diliyorum Mert kardeşim..
Bir süredir buralara uğramamıştım. Oturdum, blog dostlarımın kaçırdığım yazılarını okumaya başladım. Ve bir şey daha öğrenmiş oldum. Gılcan Mete Delibay'ı tanımıyordum. Yazınız sayesinde fotoğraflarını inceledim, tanışmış oldum. Bu tür etkinler ne kadar önemli. Katıldınız, paylaştınız ve birine daha tanıtmış oldunuz. O gün aldığınız sanatsal keyif ve geçirilen anlamlı vakit de cabası.
YanıtlaSilİyi günler diliyorum.
Katılıyorum...Gerçek manada sanatın olduğu,yapıldığı,sunulduğu yerler çok az...Tıpkı bunca kargaşa,konuşan,çığlık atan ve milyonlarca paylaşımlar içinde nitelikli olanların az olduğu gibi; böyle değerler ve paylaştıkları sanatlar; yaşamla ve yaşamakla bir kez daha mutlu bir yüzleşme sağlıyor.Teşekkürler...
YanıtlaSil