LİMONCU
HÜSEYİN
Yiğitlerin yiğidi, istikrarın istikrarı, sağlamlığın sağlamı; Limoncu Hüseyin…
Cadde ve sokaklardaki limon
satıcılığı yarım yüzyılı çoktan geçti. O’nu, isimli veya isimsiz olarak
tanımayan yoktur. Hareketin ta kendisidir o.Şahsiyetin, direnmenin, kendi
kendine yetmenin de efendisi: Limoncu Hüseyin…
Limoncu Hüseyin’i tanıyan bazı gurur ve çalım şahsiyetleri; “ Yiğit-miş! Efendiymiş! Hadi oradan!” diyebilirler. Edebi düşünceyle yoğrulan, kaderini birleştiren birine bu tür söylemler; “Vız gelir, tırıs gider.” Düşünce ve gözlem sanatı bu yüzden var. Yorgun, çaresizlikten çare üreten, yüz bin insanın içinden sıyrılıp sesini soluğunu duyuran insanların öyküsünü anlatmak için…
Limoncu Hüseyin doktor veya öğretmen olsaydı, onu tanıyanlar, fayda bekleyenler her gördükleri yerde: Sırıtarak; “ Hocaaam nasılsın? Seni çok iyi gördük Hocaaam” diye ne güzel görüntü verecek kadraja gireceklerdi…
Limoncu Hüseyin Avukat, Hâkim olsaydı, şehrimizin cadde ve sokaklarında limon sattığı gibi özgür dolaşsaydı da önünü kesenler, bedavaya danışma ücreti ödemeden kim bilir kaç bin İNSANCIK bilgi sızdırmaya çalışacaktı.
Limoncu Hüseyin’in bildiği tek şey limon satmak… El arabasıyla kim bilir kaç kez arşınladı şehrin sokak ve caddelerini. Bir gün, bir saat bıkmaz mı insan?
Limoncu Hüseyin’i ilk kez 2019 yılında gazetemizin köşesine taşımıştım. O zaman öğrenmiştim yaşının 85 olduğunu. Ya şimdi? Doksana bir adım kalmış. Hükümet Caddesi kaldırımında gördüm onu. Yine el arabası ve içinde bulunan birkaç kilo limonu satmaya çalışan cılız sesi…
Bu ses, gençliğin rüzgârları eserken, şiirsel bir haykırış içinde çıkmaz mıydı? Haykırmaz mıydı; ?
“ Tam suluuu, taam suluuuu limoooon” diye. Onu dalgaya alanların beklentisi olan argoya kaçan seçeneklere de el atardı Limoncu Hüseyin. Gülüşürdü bizim saflık abidesi Trakyalı insanlarımız; kendilerince bir kurnazlık yaptılar diye…
Yaşı doksan olmuş, ayağındaki pijamalar dışarıya sarkmış ama o direniyor. Yine, iyice küçülmüş, çocuk hale gelmiş yüzüyle, bir bilge gibi haykırmaya çalışıyordu; “ Limooooon”
Bu haykırışta neler gizlidir sizce? Erdem denen şey varsa işte burada olmalıdır. Ama-sız, fakat-sız yetme ve yetinme tercihi içinde, bir şehrin neredeyse görünmeyen sembolü olmuş bir insan…
Sisifos ölümlü bir kraldır. Kurnazlığı ve zekâsı sayesinde birkaç kez ölüme meydan okusa da Zeus tarafından kendisine verilen ceza, sonsuza kadar büyük bir kayayı her gün bir tepeye çıkarmaktır. Ama bir türlü çıkaramaz. Her gün başladığı yolculuğu, tam tepenin başına yaklaştığı vakit taşın geriye yuvarlanmasıyla tekrar başa döner.
Limoncu Hüseyin, Sisifos kadar çaba gösteren, mitolojik bir kahraman olmasa da, şehir insanımız edebi rüzgârların dalgalandırdığı denizlerde yüzmeyi öğrendikleri vakit, hak ettiği yüce alkışı, yiğitlik lakabını almaya hak kazanacaktır. Bir ölümlü olsa da, yazı sanatıyla ölümsüzlüğe giden gemi onu gücü yettiği kadar taşımaya, denizden denize sürüklemeye ve onun öyküsünü taşımaya, anlatmaya devam edecektir.
Hükümet Caddesi kaldırımı üzerinde “Limooon” diye bağırmaya çalışan, rütbe ve unvanlardan çırılçıplak sıyrılmış insanı, boynuna sarılıp öpmek, kutlamak istedim. Bu sarılışa ne derdi Hüseyin? Etraf? Bir garip, zavallı, perişanlık acınma senaryosu veya ego tatmini mi?
Sisifos,Promhetheus,Herkül,Odisseus,Hektor,Akhilleus gibi kahramanlar mitolojide,belki çok ötelerde olabilir.Limoncu Hüseyin ise henüz burada; şehrimizin cadde ve sokaklarında.Sözle,fotoğraf sanatıyla,iletişimle veya neyle olursa olsun bir kez sarılmalı bu kahramana…
Neden mi kahraman? Sisifos gibi ona taşıtılan büyük kayanın verdiği eziyeti, keyif olma biçimine çevirir ve Tanrılara baş kaldırır. Bütün anlamsızlığa karşın yaşamı yenme böyle bir şey olmalıdır…
Limoncu Hüseyin, baş kaldırma biçimini, limonları arasına gizlemiştir. Yetmiştir, her haykırışında sattığı ve satacağı birkaç kilo limonun ona verdiği enerji. Yenilmemiştir, küme, sürü haline dönmüş ve bitip tükenmeyen insani isteklere; eğmemiştir boyun hiçbir isteğe, lidere…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder