Beş müzisyenin bir
araya gelip kurmuş olduğu grubun ismidir: Ze Tije. Yani, Zazaca; GÜNEŞ GİBİ
anlamını taşıyor.
Nazım Hikmet Kültür
Merkezi’nde ilk kez tanışıp dinlediğim grubun solisti Ali Doğan GÖNÜLTAŞ birden
bir başka dünyaya, belki de geçmiş ile bugüne bir bağ kurmama neden oldu.
Sesinin tokluğu, gürlüğü, kısacası müziğin içinde bir başka melodiye dönüşen
bir ses, sesleniş…
Ali Doğan
Gönültaş’ın dinleyicilerinden birisi şöyle bir yorum yapmış; “ Şarkıdaki
yorumları muhteşem yapıyor. Durduk yere içinize bir yumru oturuyor. İnsanı,
doğunun yüksek yaylalarına, rengârenk çiçekli dünyalarına götürüyor. Sanki hiç
gitmediğiniz o yerlerin gurbetçisi gibi hissetmenizi sağlıyor. Sebebini
anlamasanız da o yerlere büyük bir özlem duyarsınız.”
Şarkıların,
öykülerin, sanatın, melodinin gizemi, çekiciliği, barışçıl hali de buradan kaynaklanır.
Öyküler, masallar, müzik, kısacası sanata, edebiyata, bilime dair her şey,
bütün insanlığın malıdır. Özüdür…
Onun şarkılarıyla
buluştuğum o geceden geriye kalan Bostano şarkısının ezgisi, öyküsü ne gibi
değişimler yaptı derseniz, ilk olarak tanımlayamadım. Ama bir şeyleri araladığını,
kayıp bir parçanın daha gün yüzüne çıktığını hissettim dersem yanlış olmaz.
Öyle bir ses,
sesleniş ve hissediş içinde, sanırsınız ki bütün kayıp zamanları, kayıp ölü
dillerin öykülerini anlatan sanatçı görevi Ali Doğan Gönültaş’a verilmiş.
Türkçe, Kürtçe,
Zazaki, Kurmanci dillerinde seslendirdiği şarkıların öyküleri de doğu yöremizden,
halk dilinden, halk öykülerinden…
Bostano şarkısı
davul sesiyle başlıyor. Sanki dünyanın bütün mazlum insanlarına, kaybolmuş, yok
olmuş ölü dillerin sahiplerine ; “ Buyurun sahneye, gün sizin gününüz. Dinleyin
kendi öykünüzü benim ağzımdan” diye bir, destansı haykırış…
Neyi anlatır Bostano
şarkısı? Halk neyi anlatabilir? Bostanı olan bir çiftçiyi! Bostanın bereketini,
hıyarla dolu oluşunu, hıyarların çekirdek verip daha çoğalmasını, üremesini
anlatmakla birlikte, bostan kültürü içinde gelenlerin bildiği bir şey vardır…
Bostan’ın içinde
sadece kavun, karpuz, mısır, fasulye, kabak, domates, hıyar bulunmaz, neredeyse
bir ailenin bütün ihtiyaçları ekilir, konu komşu, kurt, kuş, böcek de bostanın bolluğunun,
bereketin bir parçası haline gelirdi.
Sanatçı,”Bostanım
hey bostanım, dost bostanım” derken, yöre insanlarımızın kadim kültürlerinden
gelen en önemli insan, insanlık damlası da gün yüzüne çıkıyor. Bostanın, hatta
bostanların dostluğu, kısacası karnı aç olan, ihtiyacı olan her canlıya yardım
sağlayacağı üzeridir…
Kaybolmaya yüz
tutmuş diller arasına giren Sazaca, UNESCO ( Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim
ve Kültür Örgütü) tarafından korunma programına alınması için dikkat
çekilmiştir.
Sanatçı Ali Doğan
Gönültaş da sanatçı hassasiyeti içinde, dillerin öykülerinin içinde tüm dünyayı,
insanlığı besleyecek gıdaların olduğunu hissetmişcesine yorumunu, yörenin kadim
geçmişinin öykülerinden seçerek yapıyor.
Bir kez daha
anlaşılıyor ki, müzik eserleri de dünya arşivi için vazgeçilmez kayıtlardır. Sesler,
hissedişler insanlık tarihinin içinden damıtılmış olarak gelmişse, atasözleri
gibi hiçbir zaman kaybolmayacaktır. O sesleri, öyküyü icat eden dil ölse, yok
olsa bile, anonim olarak tüm dünyanın bir eseri olarak var olacaklardır.
Dinlemeliyiz, bizim ülkemizin,
kadim zamanlarına ait bütün öykülerin gerçek seslenişlerini. Ticari, siyasi,
çıkar gözetmeden, hileden, barbarlıktan sıyrılmış bir halde, tüy gibi, sert bir
poyraz gibi dokunuşlarını, yüreklerin kan dönüşümlerini hareketlendirecek
derece önemli olan yüce öyküleri, melodinin, insan sesinin ezgisel tınılarıyla
ve sarmaş dolaş bir halde dinlemeli ve irdelemeliyiz…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder