ZAMANI
BİRİKTİREBİLİR MİYİZ?
Simya uğraşı, inancı ve düşleri olan insanların, bitip tükenmeyen zenginlik arayışı sayesinde var oldu. Sıradan insanların masalımsı düşlerini anlıyor saygı ile karşılıyorum. Bütün meselem şudur; kendini sanatçı; yazar, şair veya bir başka şekilde aydın gören insanların “köşe dönme” düşlerinin “iğneli fıçı” gibi nasıl ruhlarına batmadıklarını merak ediyorum…
Yaklaşık 14 yıl önce kendisini şair, yazar olarak tanımlayan, bir de şiir kitabı yayınlayıp onu kapı kapı gezen sözde şairle tartışmış, bir daha görüşüp selamlaşmamış-tık… Yıllar sonra biraz sıkılgan, biraz “alacaklı” gibi bir tanıdıkla birlikte atölyeme uğradı.
Koşulsuz yaklaşımım bir süre sonra rahatlamasına, eğitimci, şair, aydın bir insan olarak konuşmaya başlamasına neden oldu. İlgi, merak ve sevinçle dinlemeye başladığım anda, tam da yerinde bir çuval inciri berbat etti…
İşte, bu düşlerin sarhoş kişilikleriyle yollarımız burada ayrılıyor dostlarım. Onları kınamadan, yok saymadan kendi yoluma gitmenin muhteşem zenginliği içerisinde, yaşamın mal mülk biriktiren tarafında olmak yerine zamanı nasıl biriktire biliriz, diye bir başka simyacı aldanışı içerisinde, zaman nehrine kendimi kabul ettirip, usul usul ve bazen Meriç’in kış zamanları aktığı gibi deli deli akışı içinde yüzmek, eğlenmek, yıkanıp arınmak istiyorum…
Ölmemiş olmanın o muhteşem gururu, harika bir çalımla yine o korkunç ızdırap dolu yükleri olan düşlerin içine bırakır bizi; bile bile zamanı öldüre öldüre, her şeyi biriktirip ama bir türlü zamanı biriktirmeme fakirliği içinde, yürürüz; kendi saltanatımızın, yabanıl hayvanlar gibi çiş yapıp işaretlediğimiz yerlerin ihtişam duyguları içinde…
“ Zamanı satın
alabilir misin arkadaşım?” Boynunu büktü ve dürüstçe “Bir onu yapamam işte; bir
onu yapamam…”
Öyleyse, hepimiz zamanın tutsağı, kurbanı mıyız acaba? Öyle böyle, bağırış, çağırış, kusur, takdir, övünme, haykırma, kin, nefret; bol ışıklı saltanat, en pahalı markalar derken; hakiki kurbanların devamıyız…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder