Sayfalar

13 Temmuz 2022 Çarşamba

BİR ÇOCUĞUN KALBİNİ KAZANMAK

 

İnternet

                                BİR ÇOCUĞUN KALBİNİ KAZANMAK!

 

   Sayın okur “Hangi çocuğun?” sorusu karşısında en yakınınızda bulunan çocuğun demekle yetineceğim. Yazıma bir tanıdığın anlattığı yaşanmışlıkla başlayacağım. Bir çocuğun, şimdi kocaman adam olmuş; adı-sanı olan ve çok kazanan bir insanın öyküsüyle…

  Anneanne sıklıkla şikâyet ediyormuş bizim çocuğun büyük adam olmuş haline;

”Seni ben büyüttüm, senin için ne büyük fedakârlıklar yaptım ama sen doğru dürüst beni ziyaret etmiyorsun!”

  Bu şikâyet, yıllar boyu devam etmiş. Bir gün, o çocuğun büyük hali; yani şimdiki hali şöyle bir sözü üzerine basa basa söylemiş; “ Ne yapayım yani sen büyüttüysen! Büyütmeseydin…”

  En sonunda buraya gelecek, getirilecek fedakârlığın faydası olsa olsa; kocaman bir yük, sıkıntı değil de nedir? Diyeceksiniz ki büyük adam olmuş olan o büyük kişi, yaşlı kadını idare etseydi, ara sıra dolaşsaydı daha iyi olmaz mıydı? Elbet olurdu olmasına ama olmamanın karşılığı “ölümcül diyet” anlayışına dönüşmemeli…

  Bir gün akşamüstü Hasan Efendi Caddesi’nden eve doğru ilerliyordum. Erkek çocuğunu okuldan almış olan anne, çocuğa yolda hesap soruyordu. Muhtemelen bir harcama üzerineydi. Çocuk susuyor, korkarak annenin sözsel saldırılarını dinliyordu. Ne olduysa o anda oldu; anne çocuğa, derecesi yüksek bir tokat attı. Çocuğun utancı, tokadın acısından daha büyüktü…

   O manzaraya bakarken sanki bütün günahlarım, suçlarım, kusurlarım ile bin kez, bin kat daha fazla bir şekilde yüzleştim. Şiddet, korku, hoyratlık eninde sonunda çocukları da aynı acımasız kültürün içine çekiyor. Onların sırası da geliyor. Anneden tokat, azar yiyen çocuğun da sırası geleceği gibi…

  Bir çocuğun kalbini kazanmak; nasıl olacak peki? Her istediğini yaparak mı? Şımartalım da başımıza mı çıksın? Anneyi, babayı tanımasın mı? Onlardan korkmasın mı?

  Hiçbirisi değil sayın okuyucu; hiçbirisi… Korkunun, başka korkuları, saldırganlığın başka, hatta daha büyük saldırganlıkları tetiklediği, büyüttüğü bilinen bir gerçekken, kendi eziyet-çimizi niçin büyütelim?

   Unutmayalım ki, çocuklar büyürken, bizler ise küçülüyor, yaşlanıyoruz. Eninde sonunda yüzleşeceğimiz bir gerçek var!Korku, şiddet, baskı, zalimlik ile yapmaya çalıştığımız; adına eğitim, sevme dediğimiz garip sevgi, rezalet anları… İhtiyarlıkta, yalnızlıkta insana en çok koyacak olan şeydir sevgisizlik ve korkunun gölgesinin yanı başımızda olması…

  Anlayana sivrisinek saz, ata sözünü burada hatırlatacak değilim. Hatırlatacağım şey, kendimizi dönüştürmek, yeniden var etmek için Dünya ve Türk Klasik kitaplarına başvurma düşüncesini paylaşmaktır…

 Hani nasıl derler klasikler için? Yeniden okuyorum, yeniden bir şeyler buluyor, yeniden besleniyorum, dediğimiz eserler…

  Öyle bir sesleniş yapıyorlar ki insana, dokunamadığımız nöronlarımız, kılcal damarlarımız dahi titriyor…

  Balzac’ın eseri Goriot Baba, baba-lık anlayışınızı bir kez daha gözden geçirmenizi sağlayacaktır.

  Fyodor Dostoyevski’nin Karamazof Kardeşler eseri ise bir başka babanın muazzam erdemini, bir başka babanın rezaletini yan yana görmenizi sağlayacak.

   Tercih ettiğiniz baba figürü, korkulan, her an ölmesi istenen bir yaratık mı, yoksa onunla her koşulda onur duyacağınız bir insan mı? Dosdoyevski sizinle olacaktır, eğer o okuma randevusuna kutsal bir törene gider gibi gitmeyi kabul ederseniz…

  İnsan olmak zor zanaat! Anne ve baba olmak da fazlasıyla zor zanaat… Oysa çocuk olmak, çocuk gibi düşünmek ayrıcalıklı bir sanat gibi; taptaze, capcanlı, kıpır kıpır…

   Niçin, büyük olmanın belli figürleri temsil etmenin ağırlığı altında ezilip, büzülüyoruz; niçin…

Güven SERİN  

  


2 yorum: