ÖLMEK NE GARİP ŞEY ANNE!
( Güle güle kardeşim K )
1980’li yılların başında tanıştım Ahmet Kaya’nın yorumculuğu, kendine özgü özgün sanatıyla. İlk aldığım müzik kasetlerinden birisiydi Şafak Türküsü…
Öyle bir yorumluyordu ki, bütün annelere armağan-ağıt, destansı bir sesleniş içerisinde. Hiçbir annenin annelik hakkı tam manasıyla ödenmediğini anlatırcasına, hiçbir anneye doyum olmayışın türküsü…
Anlatıyor annesine bir güzel;
“ Pir Sultan’ı düşün anne
Şeyh Bedrettin’i
Börklüce’yi
İnsanları düşün anne
Düşün ki yüreğin sallansın
Düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan
Mutlu bir Yusufçuk havalansın”
15 yaşında yaşamının en taze anlarında, çocukluk ile genç kızlığa adım attığı bir anda ölümü seçen, yüksekten kendini yerçekiminin ölümcül seçeneğine yönlendiren K; hava boşluğunda o sonsuz ve kederli yolculuğunda nasıl seslenmiştir dünyaya?
Genç insanın zamansız ölümünü hangi sosyolog, hangi psikolog ve hangi siyasetçi anlatabilir? Var mıdır bunun bir açıklaması? Tatmin eder mi bizi bildik o korkunç ayıplı cevaplar?
Tekirdağ doğumlu Çanakkale’de yaşayan K böyle bir anın acısını bıraktı geriye. Binlerce genç insanın gidişleri, kurban törenlerindeki gibi, insanlığa bir ders, ibret olması gerekirken; duymama, görmeme ve anlamama hastalığına tutulmuş bizler için her şey nafile…
“Ölmek ne garip şey anne” diyor şair, yarım kalmış annelik sevdasına, özlemine…15 yaşındaki K’nın son sözleri, düşünceleri neydi? Sadece ölüm raporlarının açıklaması yeterli midir? Yaşamın devamı ve koskoca gelecek duruyorken, henüz bin çeşit tecrübe, bin çeşit hüzün, bin çeşit mutluluk yaşanmamışken nasıl doyar yaşama K?
Doğu illerinde büyümüş bir kadının yazısını-yazgısını okumuştum bir zaman;
“Çarşı denen, erkeklerin bulunduğu yerden geçerken göğüslerimizi içeriye çekerdik. Daha yeni serpilmeye başlayan göğüslerimizden utanır, erkeklere şehvet duygusu yaratmasın diye göğüsleri olmayan çocuk gibi görünmeye çalışırdık…”
Binlerce yıllık erkek zulmü, nasıl da bulaşmıştı kadınlarımıza, annelerimize. Erkeğin makbul olan organları, gösterişli, azametli, albenili sözcüklerle izah edilirken, kız çocuğunun bedeni ve organları nasıl da ayıpların bataklığı ile sıvanmaya başlamış…
“Elalem ne der, ne düşünür!” bataklığı, özgür düşüncenin önünü kapatmakla kalmıyor, gizliliğin, karanlığın, kuru ve kabalığın da tohumlarını ekiyor bir güzel; bu kadim topraklara, ülkeye…
Batum’da katıldığım cenaze töreninde üç tane müzisyen vardı. Ölüm şarkılarını seslendiriyorlardı; hüzne ve ölüme, barışçıl bir saygı, nezaket içerisinde.
Deseler ki, on beş yaşında ölüme uçan K için bir şey yap! Ne yapardım biliyor musunuz? Eleni Karaindrou’nun Sonsuzluk ve Bir Gün filmi için bestelediği şarkıyı seçer ve ardından Ahmet Kaya’nın ağıtsal seslenişini yapardım;
“ Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama…”
Mümkün mü ağlamamak? İnsan olmaktan uzak kalmam mümkün mü? Diyeceksiniz ki mümkün… Öyle olmasaydı, bunca genç ve zamansız ölüm, çatlatmaz mıydı bizlerin yüreklerini çoktan?
Dağlamış yürekler bile, Sonsuzluk ve Bir Gün filmi müziği çalarken, K’nın ardından gözyaşları içinde el sallar; güle güle kardeşim, kızım der; güle güle…
“ Bir açıklaması vardır elbet giderken sonsuzluğa… Bağışla beni güzel annem… Kız-evlat tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana…
Oysa,türkü tadında yaşamak isterdim…Ölmek,ne garip şey anne!..Ölmek,ne garip şey anne…Bir sabah çıka gelirim; bir sabah,bir sabah anne,acını süpürmek için açtığında kapını gelirim…”
Güven SERİN
Şafak Türküsü ile Sonsuzluk ve Bir Gün'ün tınıları eşliğinde başlı başına bir ağıt etkisi yarattı yazınız. Duyarlı bir baba (ya da ağabey) olarak kurduğunuz empati dahilinde kaleminizden dökülenler fazlasıyla iç yakıcıydı:(
YanıtlaSilAdeta moda oldu.''Yüksekten atlayarak intihar'' süsü veriliyor, son birkaç yıldır gerçekleşen cinayetlere. Güçlü yaptırımlar gerçekleşmedikçe benzer cinayetler katlanarak devam ediyor.
Teşekkürler Güven Bey...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Zeugma,yüce bir şey duyarlı kalmak,korkunç çığlıklar ve şamatalar içerisinde dahi...