YAZAR MI ÖNEMLİ
OKUYUCU MU?
( Karın
Doyurmaz Uğraş…)
Yumurta tavuk öyküsü gibi gelse de kulağa, iyice analiz edince, okuyucusuz bir yazar, yazarsız bir okuyucu olmayacağını anlıyoruz. Şiir de öyle, sineme da, tiyatro da öyle; üretenler tüketenlere veya eserler kıymet bilenlere muhtaç; bu dönüşüm hep birlikte olursa anlaşılır ve kalıcı hale geliyor.
Günümüz dünyasında her şeyin bir anlığına üretilip bir anda tüketildiğini görünce popüler kültürün, çok hızla genişleyen teknolojinin karşısında durmak ve onurlu, saygın, huzurlu yaşam izleri yaratmak için her daim ihtiyaç duyacağımız bir şeydir edebiyat, sanat ve felsefe…
Yapay ve aceleci, hatta tüccar gözüyle bakanlar için “ Karın doyurmaz uğraş” sayılsalar da, kadim zamanlardan geriye kalanlara bir bakınca gerçekle yüz yüze gelmemiz mümkündür. Antik devirlerden kalan bir söz, viran bir kent, öykü, şiir; bütün kirlerinden arınmış en saf haliyle bir bebeğin temiz, anlaşılır bakışıyla karşımıza çıkar ve bizi bizle yüzleştirir; filozofun 2400 yıl öncesinin sesi duyulur;
“ Kendini tanı… Kendini tanı… “
Bu yazının oluşması hiç beklenmeyen bir zamanın ürünüdür. Limanda iğde ağaçları altında gazetemi okurken Aydın’da yaşayan çok iyi bir okurumun beni araması ve 17 Ocak 2014 yılı içerisinde gazetemiz Habertrak’da yayınlanan “Burhan Kuzu Komedisi” çalışmasıyla düşüncem sorgulamaya dönüştü. Beni benden daha iyi tanıyan okurlarla hep karşılaşsam da, Aydın’dan arayan Tarih öğretmeni okurumun dikkati, mizaha, politikaya, felsefe ve sanata verdiği önem, aynı zamanda öz eleştirileri, tekrar kendi yazımla yüzleşmem, onu ardı ardına birkaç kez okumam; kendi kendime olan yabancılığımı da anlamama neden oldu.
Aynı gün, Tarih öğretmeni arkadaşım, okurum ile konuşmanın birkaç saat sonrası bir başka Tekirdağlı okur, arkadaşım Yunus usta da telefon konuşmasında; “ Ganoslar’da Rüzgârın Türküsü “ çalışmamı hatırlattı. Gazetemiz Habertrak’da 21 Ekim 2012 yılında yayınlanmıştı. Biri sekiz, diğeri altı yıl önce yayınlandığı halde, ben beni, yazdıklarımı çoktan geride bırakmış olsam bile, iyi okur, derin okur unutmuyor. Yeryüzüne dönen mineraller gibi bir gün sevdiği eserleri olduğu gibi sofraya koyuyor. Buyur ediyor; önce eserin yazarını ve sonra kendisini…
Aynı gün içerisinde iki okurdan, iki arkadaştan samimi iltifattan öte iyi bir eserin hiç eskimeyeceğini duymak, yıllar önce yazılanların eskimek şöyle dursun tekrar olgunlaşmış, iyice mayalanmış ve demlenmiş bir halde karşımıza çıkması, sanatın bir şekilde başının çaresine bakacağını de gösteriyor.
Nasıl ki iki bin yıl önce yaşamış Vergilius’u okurken bugünkü gibi hissediliyorsa öyküsünün tadı,2050 yıl önce yaşamış Romalı şair Catullus’un haykırışı, kara mizaha dönüşmüş şiir dizeleri düşündürüp güldürüyorsa bizi; her daim Sokrates aklı; “ Önce kendini tanı ve hiçbir şey bilmediğinin farkına var…”
Hiç bir şeyden doğan evrenin uçsuzluğu kadar değerlidir hiçbir şey bilmeden bilmenin peşinde koşmak ve bilmediğinin özgünlüğü içinde yıkanmak…
Söz hazır geçmişten gelen güzelliklerden, anılardan, eserlerden açılmış o zaman Romalı şairin bir şiiri ile bitireyim çalışmamı;
“ Yaşayalım, Lesbia’m, sevişelim,
Metelik vermeyelim homurdananlara
O çatık kaşlı kocamışların.
Yeniden doğar batan gün,
Ancak söndü mü bir kez
Bizim kısa yaşam ışığımız
Bitmeyen bir gecenin
Uykusuna dalmak zorundayız.
Bir öpücük ver bana,
Sonra yüz daha,
Ardından bin,
Sonra yeniden yüz,
Arkasından gene bin daha aralıksız,
Sonra yüz tane,
Şaşıralım sayısını sonunda,
Binlere binler katınca,
İşin içinden çıkamayalım,
Ya da kem gözle bakmasın diye kimse
Bu denli öpüştüğümüzü öğrenip de. “
Yazarda okurda birbirinden ayrılmaz bir bütün. Gece ve gündüz, toprak ve su gibi. Günümüzde artık yazmak daha kolay hale geldi. Herkes yazıyor bir seyler. Ama herkes yazdıklarıyla kalplere dokunamıyor. Dokunamadığında da bir yer edinemiyor yüreklerde. Siz kalplere dokunabildiginiz için yıllar sonra bile okurlarınız tarafından hatırlanmışsınız. Ne mutlu size. Saygılarımla. Vesselam...
YanıtlaSilCatallus yüzyıllarca önce ne güzel anlatmış. Bugün bile ondan çıkarılacak dersler var.
YanıtlaSilMeczup Yazar,çok teşekkürler.Sanırım her ne iş yapılırsa yapılsın sevdiğin işi yapmak,özgün kalmak ve kendi ruhunu da o işe aktarmak gerekiyor; selamlarımla..
YanıtlaSilKaystros Tyrha,çok sağ ol...Catallus,ayrıcalıklı ve kendine özgü bir şair; 2050 yıllarına uzanmamı sağlıyor...Selamlarımla...
YanıtlaSilİşin özünde yaptığını sevmek ve saygı duymak yatıyor sanırım. Böyle olunca da insanların yüreğine dokunup, yer ediyor. Ne mutlu size 🙏
YanıtlaSilÇok haklısın SzgnBsl...Bunun yanında edebi dünya; yazın dünyası asla ve asla popülist aşklarla kök salamıyor,özgün,olabildiğine kendimiz olmanın büyük doğuşu,belki de gönül vermiş insanın yaşamından çok daha sonra doğuyor...Selamlarımla..
YanıtlaSilNe mutlu size. Birilerine ulaşabildiğini bilmek, geri dönüş almak ne güzel.
YanıtlaSil
YanıtlaSilSanırım,koşulsuzluk ve adanmışlık; kim bilir kaç insanı tanıdım,birkaç ay ,birkaç yıl yazıp da beklediklerini bulamayarak yazın yaşamından uzaklaştılar.Neydi bekledikleri? Tam da burada giriyor devreye buradaki sırlar...Bir işçi,bir memur maaş,ödül bekleyebilir.Çok iyi bir çiftçi çok iyi hizmet edince iyi ürün bekleyebilir; yazarın şairin beklediği şeyler çok daha evrensel olmalı,belki de kendi yaşadığı zamanını da ötesine inebilen tam manasıyla üretmeye başlıyor; takıntılardan, beklentilerden arınmış..Hiçbir şey beklemeden tat tuz olur mu? Sorusuna ise verdiğim cevap; kendi ruhumuza,bedenimize süzülen yaşam enerjisine ne demeli? Kilosunu kaç paraya satın alabiliriz? Selamlar,teşekkürler Sezer...
Severek gönülden yapılan her şey güzel. Samimice, özgünce...kendin olunca. Aynı bakış açısına sahip ruhlarda vücut bulur her kelime. Ve hiç ummadığın bir anda gelir bulur seni. Gönül veren yazar için bundan daha güzel bir mutluluk olamaz. Ne mutlu sana Güven. Yıllardır hep severek, ilgiyle takip ediyorum yazılarını. E tabi ki aynı zamanda ne mutlu bize. Anlam yüklü yazılarınla, kalemine, yüreğine sağlık. Esen kal...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Esin; senin de ifade ettiğin gibi; " Gönülden Yapılan" evet,çağımızın bütün can sıkıntısı bundan olduğunu düşünüyorum; tüketerek,üretmeyerek sürekli yoruluyoruz...Veya tam tersi,yaşamı tamamıyla çalışmak gibi algılıyoruz; orada ince bir çizgi var,kendi öykümüze giden patikaları bulmak...Selamlarımla...
YanıtlaSil