Resim; Melike Turgud (Rize Lisesi )
Notre Dame Katedrali ( İnternet)
YA YA YA, ŞA ŞA ŞA; SAĞLIKÇILAR ÇOK YAŞA…
Kahraman yaratmayı
sevdiğimiz kadar unutmayı da seviyoruz. Genlerimizden mi, göçebe kültürümüzden
mi bilinmez! Bir mesleğin niteliğini, meslek sevgisini düzenli görmek, bilmek,
istemek ve hissetmek yerine, başımıza bir hal gelince; göklere
çıkartıyoruz.Diyeceksiniz ki; “ Bu kadar kusur kadı kızında bile bulunur.”
Bulunsun elbet…
2019 yılının Nisan ayı,
Paris ve Katolik dünyası için tam bir kâbus zamanıydı. Katedrallerin Mono
Lisa’sı kabul edilen Notre Dame Katedrali yanıyordu. Alevler her yanı sarmak üzereydi.
Tarihi, dini ve efsane olmuş bu yapıyı birkaç saat sonra yerle bir edecekti.
Paris’in itfaiyecileri iş başında canla başla uğraşıyorlardı. Altı yüz
itfaiyecinin bir tek uğraşı-derdi vardı; bu güzel yapıyı bir an önce kurtarmak!
Dokuz saatlik uğraştan sonra, temellerinden sarsılan yapıyı ciddi zarar görmüş
olsa bile kurtardılar. Bütün Paris, Fransa ve Katolik dünyası rahat bir nefes almış,
en kudretli düşmanlardan birisi haline gelmiş yangın-ateşle mücadele eden Paris
itfaiyecileri kahraman ilan edilmişti. Başlarında bulunan General, subaylar ve
bu destanı yazan itfaiye erleri, yangın sonucu şu yorumları yaptılar; “ Bizler
kahraman değiliz! Sadece görevimizi yaptık!”
Görevin kutsallığı,
görev bilincinin erdemi ne yüce şeydir. Her daim unvanlara takılı kalmış, büyük
binaların, araçların sarhoşu olmuş insanlığın sınanma anları; kıyamete benzeyen
Covıd–19 gibi salgınlar sağlık çalışanlarının önemini gözler önüne serdi. Çünkü
canımızı, ruhumuz ile kurtaracak insanlardı. Zaten bunun için eğitim almış, bu
iş için yemin etmiş ve bu işten yaşamlarını, yaşama ait hayallerini
karşılayacak kazancı elde ediyorlardı. Böyle özel durumlarda, iş; iş olmaktan
öte geçer ve insanın içinde büyüyen “kurtarma, yaşatma” onuru filizlenir.
Sağlık çalışanlarımızın da filizlenip kök salıp, çok büyük bir gövde
oluşturduğu gibi…
Böylece onları
kahraman ilan ettik. Gecelerin içinden balkonların serin yerlerinden alkışladık
belli saatlerde. Tam olarak, onların büyük ve zorunlu ihtiyaçlarını bilmeden;
günün soylu korkularına ve taşkın alkışlarına kapılıp sel olarak; bolca alkışladık…
Bilirsiniz, daha önce Öğretmenliği de kutsal kabul edip, şimdi neredeyse çile
çeken bir meslek haline dönüştürdük…
Mesleğini en iyi
yapan insanların en hakiki ödülü zaten sahada; yani o işi yaptıkları yerde; gün
gibi doğar. Onların kalpleriyle birlikte ruhlarını da ısıtır; kurtulan canlının
can alıcı saygı ve sevgi kokan bakışları. Asıl olan; her mesleği yüceltmek ve önemsemek.
Onların ÖZLÜK HAKLARINI, hak ettikleri ücreti en üst seviyeye, uygar ülkelerin
durumuna çekebilmek…
Bir mesleği yüceltip,
diğerini yok saydığımız an; buğday, arpa, patates, soğan üretecek insan bulamayız.
Şimdi olduğu gibi! Çiftçiyi, köylüyü hor gören yaşam yoksulluğu içinde
bırakmanın bedeli; büyük göçler oldu. Hâlbuki köylerimiz tam da köy kente
dönüşme zamanını; yolu, elektriği, suyu yakaladığı vakitler; şehirli olmaya koştular.
Onlar koşarken;
“ Köy yumurtası, köy ekmeği,
köy tereyağı, köy peyniri” de kendi yokluğuna, zirvesine, efsane olacak
kıtlığına doğru akıp gitti…
Meslekleri yüceltmek
nasıl olur? Hak ettikleri hakları vererek! Mağduriyetleri önleyerek. Onlara
güvenerek…
Şekspir, Yeter Ki
Sonu İyi Bitsin, oyununda bir yerde haykırır;
“ Hepsi bitti; tek söz istemiyorum geçmiş zamandan.
Şimdi hemen işe girişmeliyiz;
Yaşlandık artık, çabuk karar vermeliyiz,
Zamanın işitilmeyen, sessiz ayak sesleri,
Biz onu etkilemeye zaman bulamadan,
Belli etmeden yaklaşıyor bize.”
Son sözü yine
Şekspir söylesin; tüm zamanlara ait bir esinti ve yüreklilik içinde;
“ Soyluluk hemen her mezar taşına yazılan,
Bizleri tutsak eden, akıl çelen bir sözcüktür sadece,
Aldatıcı, ölü bir ganimettir;
Soyluluk toz toprağa karışmış, unutulmuş,
Soylu kemiklerin
Çoğu kez suskun mezarıdır (…) “
Bu çalışmada, sağlık
çalışanların görev bilinci ve insan sevgisi içerisinde yaptıkları mücadeleyi en
iyi anlatan karikatürlerden birisini de paylaşıyorum. Rize’den lise öğrenimi
gören Melike Turgut’un çalışması, ne çok sözcüğü-onuru, alkışı ve hissiyatı bir
araya getiriyor.
Güven SERİN