Zorunlu olmadıkça lütfen dışarı çıkmayın!Nasıl ki
laf ola beri gele konuşmanın erdem olmadığını
biliyorsak,deli-dolu ve karşılığı olmayan
iz bırakmayan yaşamın kargaşasından
sıyrılıp tam da edebi dünyayı ve
asıl olanı;kendimizi keşfetme zamanı...
BAYAN SUS!!!
ve SUSKUNLUK SARMALI
(EVDE KALIN!)
1976 yılında bir
ajans için yapılan çalışmanın mankeni, hemşire görünümünde ki Dilek Tunca’dır.
Aradan geçen yarım yüzyıllık zaman içerisinde dahi herkes tarafından bilinen,
bizi SUSMAYA davet eden; SUS işareti yapan hemşirenin fotoğrafı neredeyse
beyinlerimize kazındı…
Niçin? Susmayı çok
sevdiğimizden mi? Sükûtun, konuşmanın yanında altın sayılmasından mı? Sanırım
her ikisi de değil! Susmuş toplumların susturulmuş öykülerini bilimsel
çalışmalarla ortaya koyan araştırmacıların ortaya çıkarttığı bir gerçek var; kamu
otoritesini elinde bulunduranların, medya ve eğitim kurumlarını da kullanarak,
empoze edilen-dayatılan fikirlerin kabul ettirilmesi adına, farklı fikri-görüşü
olan insanların bastırılıp susturulduğu kanıtlanmıştır.
Suskunluk Sarmalı
olarak bilinen çalışma da böyle araştırmaların sonucu ortaya konmuş bir tezdir.
Nazi zulmü, Afrika’da ki sömürüler, ABD’de siyah derili insanlara yapılan baskılar,
dışlamalar ve en son noktada Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında hep bu
SUSKUNLUK projelerinin susmuş insanları-toplumları vardır.
Suskunluk Sarmalı
çalışmalarını yapan Neumann, yapmış olduğu saha araştırmaları sonucu elde
ettiği bilgiler-veriler eşliğinde “ Suskunluk Sarmalı”na ulaşmıştır.
Nedir bunlar?
“ 1-Birey kendi değer ve fikirlerinin toplum görüşü nezdinde
kabul görmeyeceğini anladığında fikirlerini saklar ve genel geçer görüşleri
kabullenmiş gibi görüntü verir.
2-Kişinin sarmaldan çıkması, suskunluk sarmalını var eden
korku atmosferinin dağılmasıyla mümkündür.
3-Toplumsal algı veya toplum görüşü denilen kavramı var eden
şey, kamu otoritesini elinde bulunduran güçlerin meyde ve eğitim kurumları üzerinde
sürekli tekrarladıkları mesajlardır.
4-Suskunluk sarmalı herhangi ikili durumları değil, her
türden toplumda görülebilecek ve zaman içinde değişkenlik gösterebilecek bir
olgudur.”
Yakın tarihimize bir
dönelim!1918 ve 1920 İstanbul, Trakya ve derken Anadolu’nun işgaline! Hiçbir
görüşün gözlüğünü takmadan bakalım; sadece vatan-yurt-ülke aşkıyla… Susturulmuş
ve susmuş toplumun görüşleri, tepkisizliği ve dermansızlığı, her şeyin bitmiş
olduğunu göstermiyor muydu? Ta ki;19 Mayıs 1919;bir dehanın, yüce bir komutanın
Bandırma Vapuru’na binene kadar…
Suskunluk sarmalı,
bastırılmış düşüncelerin zamanla daha ve daha çok büyümesiyle tepkisizliğe ve
eylemsizliğe dönüşür. Aynı zamanda üretimsizliğe… Bu sarmalı değiştirebilecek
insanlar kimler sorusuna şu cevapları vermek mümkün; reformistler, sanatçılar
ve bilim insanlarıdır…
Tarihin onurlu
sayfalarına dönüp bakarsak suskunluk sarmalını kıran insanları görebiliriz.
SOKRATES, bunlardan birisidir. Bedelini bir tas baldıran zehriyle ödese bile;
binlere yıl, konuşmanın erdeminin öncülüğünü yapmaktadır. Hindistan’da GANDHİ,
bu sarmalın içinden çıkmayı başaranlardan birisidir.(İngiltere’ye karşı
bağımsızlık öncülüğünü yapan insandır.) Suskunluk sarmalını bozan diğer bir
reformist-öncü; MANDELA’dır. Güney Afrika’da ırk ayrımcılığına dayalı rejimi yıkarak,
yerine herkesin eşit temsil edildiği demokratik bir rejim için mücadele etti.
Vatana ihanetle suçlandı. Hapse atıldı (27 yıl) sonra davasını kazandı; Nobel
Barış Ödülü aldı. Güney Afrika’nın ilk siyahî Başbakan’ı oldu…
1976 yılında bir
ilaç firmasının reklâm ajansını arayıp “Sus” işareti yapacak bir hemşire
fotoğrafı istemesi üzerine;”Bayan Sus” projesi gün yüzüne çıkmış, insanımız
tarafından yapılan bu işaret, zaten alışık olduğu inanılmaz yolculuğundaki bastırılmışlığını
belki de ayrı bir yolla, susmaya davet edilmiştir.
Aradan geçen 44 yıl
sonra dahi bayan sus, fotoğrafı hafızalarımızda yer etmişse, olayın reklâm-ticari
ve sanatsal boyutu ayrı, sosyal içeriğinin ise apayrı olduğu üzerine düşünmeme
neden oldu. Güzel bir kadının-hemşirenin sadece işaret parmağını ağzının
izahına getirerek gürültüyü bastırması, bir başka açıdan ise sessiz olmaya
davet olmanın nazik yönüdür…
Bu kadar susmuş ve
susturulmuş toplumu anlamak için futbol sahalarına; yani statlara gitmek yeterlidir.
Oraya gelirken, herkes yüzündeki nur, kalbindeki şefkatle yola çıksa bile;
küfrün, argonun bin bir çeşidini yaşıyor ve yaşatıyorlar. Hiçbir ahlak
anlayışına uygun olmayan bir sevgi veya tepki biçimi; bizi yozlaştıran,
çökerten, uygar devletlerle rekabetten geri bırakan yüz kızartıcı bir
utanmazlık-tan başka bir şey değildir; kat’iyen…
Maçları izleme
bahanesiyle içinde yaşadığım toplumumu daha iyi anlamak için farklı
kahvehanelerde izlediğim maçlarda da bu korkunç sarmalın bedelini, insanımızın
hangi duruma düştüğünü anlatan küfür ve argoya teslimiyetiyle görünce; tebessüm
ederken dahi, içimin-ruhumun yandığını anlatmak isterim… Tepki; şiddet içeriyor,
en kıymetli anlarımızı hedef alıyorsa; korkunçluğu varın siz değerlendirin…
Sarmal; büyük, çok büyük… Bu durumda; herkese çok büyük
işler düşüyor. Eğitim kurumlarından, ailelere, Kültür Bakanlığı ve Müdürlüklere
kadar…
Bayan Sus, bu sefer;
dünyayı saran korkunç virüs için; “Evde kalın; zorunlu olmadıkça dışarı
çıkmayın; sağlık çalışanlarına yardımcı olun!” ricasını yapıyor; şehrimiz,
ülkemiz ve tüm insanlık adına…
Güven SERİN
peki bu dilek tunca buldun mu sonra napmış şimdi nabıyooo merak ettim :)
YanıtlaSil
YanıtlaSilEvde ve merakta kal Deep:)) Dilek Tunca iyi,yaşamına mutlu bir şekilde devam ediyor;selamları var:))