Sayfalar

11 Nisan 2019 Perşembe

CAN YÜCEL'İN GÖZYAŞLARI








SÖZ SÖZÜ AÇIYOR; CAN YÜCEL’İN GÖZYAŞLARI
----------------------------------------------------------------

  Söz sözü açmaya görsün; Can Yücel’in gözyaşlarına kadar uzanmak mümkündür. Bir gazete çalışması; Ahmet Tulgar’ın Pazar ekinde ki yazısı, masamda karargâh kurmuş bir kültür ordusu misali…

  Edebiyatın yaşama, yaşanmışlıklarla kattığının haddi hesabı yoktur. Önemser, önemli bulmaya başlarsanız; Aborjin felsefesinde ki telepatik anlaşmalara, haberleşmelere kadar ulaşmanız da mümkün hale gelebilir.

  Laf ebeliğini bırakan, zamanın değerli oluşunu anlayan, kendi değerini yükseltmek, saf huzura kavuşmak için korkmadan ve büyük bir heyecan içinde girer edebiyatın tapınakları arasına. Ne çan, ne ezan ve ne de ilahilerden rahatsızlık duyar; bilir hepsinin bir karşılığı, anlamı olduğunu.

 Alman filozofun kiliselere, papazlara açtığı savaşı bildiği gibi bilir ve onu da temiz tutmak için hücrelerinde ki bakım, algı, anlama odacıklarına davet eder.

  Ahmet Tulgar, kendi köşesinde ortaya çıkarttığı çalışma; defalarca okunacak kadar mühim! Sıradanlığı zorlarken, anılara, sanata, sanatçıya, sosyolojiye, siyasi alana kadar uzanıyor. Bu sayede okur; yani bizler de kendi cehaletimizle yüzleşiyoruz…

  Yüksel Arslan diye bir ressamımız olduğunu ilk kez öğrendiğim gibi, onun hangi alanda çalışma yaptığını, resmiyle neye dikkat çekip, neleri anlattığını bilmiyordum. Kargaşa o kadar çok olunca, netleşmeyen, saflaşma yan bir türlü huzur bulamayan algılarımız, seçeneklerin en iyilerine dokunamayan tercihlerimizle yüzleştiren bir çalışma…

  Tıpkı aynı çalışmada Yüksel Arslan ile Can Yücel’in kesişen tarafını; birinin şiiriyle, diğerinin de resimleriyle nasıl buluştuklarını vurguluyor. Sadece vurgulamakla kalsa iyi Can Yücel ile Kuzguncuk günlerinde ki anı ve hatıralarında kim bilir kaç yüzleşme anına, lafın lafa ulaşma, sırnaşma mücadelelerine tanıklık ettiler!

  Böyle bir Kuzguncuk, Çınarlatı gününde dedesiyle babasını hatırlayan Can Yücel; gözyaşlarını da hatırlar ve unutulmaz bir anın kayıtlarına geçer. Orada ki çay bahçesinin sahibinin içki satılmadığı halde Can Yücele meyve suyu ile karışık votkasını verişine, lafların bellerinin kırılış zamanlarına uzanan sosyolojik, psikolojik ve sanat yolculukları…

  Ahmet Tulgar, Can Yücel ile Yüksel Arslan’ın kesişen biçimlerini daha iyi anlatmak için bir örnek veriyor. Sinemadan! Marc Foster’in 2001 yapımı Mosters’s Ball-Kesişen Yollar filmi… Sadece bir gazete yazısı diye çıkılan yolda; kıtalar arası bir gezinti misali, ne çok zenginliğe, ayak seslerine, insan biçimlerine tanıklık ediyorsunuz…

 Filmi izlediğimde bu anlatıyı, değerli çalışmayı daha iyi kavrıyoruz. Orada da bir Can Yücel var; sevişmeyi, beklediği hayatı tam manasıyla bulamamış, yani bir komünist ve şair olarak ortaya çıkan yenilgi sonucu kendi bedenine başlattığı saldırıyı anladım.

 Kendisini ileriye taşımayı düşünen ve kültürel anlamda iyi beslenen nice insanın yaşadığı hayal kırıklığı, çöküş ve kavganın başlangıcı sayılan, uyumsuz, hoyrat üretimler, söylemler; madalyonun diğer yüzünde saklı…

 Psikologlar çocukluğa inerler. Yazarlar da tüm zamanlara inmek ister; ilmeğin içinden geçecek başka ilmek ve daha da ötelere; kör düğümü başka kör düğümle olan bağları, bağlantıları anlayana kadar rahat durmazlar…

 Öğrenme isteğinin kutsallığı, öğretilerle öne çıkarken, ikisinin bileşeninin ise yüce, saygın onurlu bir üretim-çalışma olacağını yok saymak nafile.

 Filmde ki sevişme sahnesi; daha doğrusu, çiftleşme arzusu, sonrasında ki sevişmeye dönen keşif; tün insanlığa lazım olan şey; güven duygusuyla değişimlere tutunup, yeniden ve yeniden deney imlemek; delikanlı heyecanı, baharın yüksek arzusu ve dayanılmaz cazibesi gibi uyanma isteği…

Güven Serin  






2 yorum:

  1. monsters ball izlemiştim ivit, can yücel çınaraltı evet yaaa, ne güzel yerde yaşamış, yüksel arslan'ın birkaç kitabını okudum, deneysel ilginç ressam, pariste yaşayanlardan, ilginç bağlantı ivit. ahmet tulgar, hiç duymadım ama :)

    YanıtlaSil


  2. Sanatçının,sanatın mekanları,uğrak yerleri,sözün,hikayenin peşinde koşanlar için bir tapınağa dönüşüyor;eninde sonunda duyulan büyük beslenme,sanatçının haylazlık yaptığı yerlerde,en değerli mantarlar gibi,insanın ruhuna,tat alma duyularına ulaşıyor;Teşekkürler Deep. Ceza niyetine;Birkaç tane Ahmet Tulgar kitabı:))

    YanıtlaSil